haberkonya.com - soylesiler
  :. Haberler
  Bilişim
  Dünya
  Eğitim
  Ekonomi
  Kültür Sanat
  Politika
  Sağlık
  Spor
  Yaşam

  :. Gruplar
  Hava
  Söyleşiler
  Yazarlar

Bikini, bastırılmış cinsel duyguları açığa çıkardı

Futboldan anlamam da sevmem de. Ahmet Çakar, yorumlarından çok şovmen olarak ilgimi çekiyor. Kontrolsüz agresifliği beni çok eğlendiriyor. Bikini esprisinden sonra ona daha dikkatli bakmaya başladım. Herkese ve her şeye, her fırsatta ''çakmaya'' çalışan Çakar bende nedense merhamet duygusu uyandırmaya başladı. Öfkesinin dışa değil içe dönük olduğunu düşündüm. Ve o ''içte'' ne var diye bakmak istedim. Gördüklerim kadar göremediklerim de portreye dahildir. Çünkü çorba içecekseniz kâsenin boşluğuna ihtiyacınız var.



Doktorlukta sizi tatmin etmeyen ne vardı ki, önce hakem, sonra futbol yorumcusu, en sonunda şovmen oldunuz?

Tıp fakültesinin son sınıfındayken Türkiye'nin tanınmış hakemlerinden biriydim. Diplomamı aldığım gün, 24 yaşında Türkiye Süper Ligi'nde düdük çalan ilk hakem, 27 yaşında Türkiye'nin bir numarası ve Avrupa'da Şampiyonlar Ligi maçlarını yöneten hatırı sayılır bir hakem oldum. Tıpta doktoram var. Fakat bir insanın koltuğunda iki karpuzu taşıma şansı yok. Yirmi beş yıl boyunca her hafta sonu elli bin kişinin önüne çıkıyorsunuz. Maçlara hükmediyorsunuz. Basın size bazen iyi, bazen kötü şeyler yazıyor. Bir müddet sonra adrenaline bağımlı oluyorsunuz.

Siz aslında herkesin sizden söz etmesine mi bağımlısınız acaba?

Ben narsist bir insanım. Bazı insanların iç huzurları yerinde oluyor. Bahçemde domates yetiştireyim, bir kedim olsun, evimden işime, işimden evime geleyim diyenlerden değilim.

Çünkü kendinize âşıksınız.

Egomun sürekli beslenmesi lazım. Beni yerden yere vurduklarında da keyif alıyorum, beni övdüklerinde de. Narsistin eleştiriye tahammülü yoktur. Bende böyle bir şey yoktur. Yeter ki hakkımı yemesinler. İftira etmesinler.

Dikkat çekme isteğiniz çocukken yeterince sevilmemekten olabilir mi?

Ben bunları şov olsun diye yapmıyorum. Röportajımız bitsin, yemeğe gidelim. Ben orada da istemeden o şovu yaparım.

Açsınız işte sevgiye, doyamıyorsunuz...

11 yaşında evden ayrıldım. İstanbul Erkek Lisesi'ni yatılı okudum. Ve bizim şartlarımızda yatılı okul şartları çok ağırdı. Adeta komando kampında yetiştim. Bu bana pozitif yönde hayatını idame ettirme becerisi kazandırdığı gibi belki içimde bir sevgi açlığı da getirdi.

Tabii ekranın da insanı deforme eden bir yanı var.

Yüzde yüz. Ben 99'a kadar son derece beyefendi, TRT formlarında programlar yapan bir adamdım. Şova yönelik hiçbir hareketim yoktu. Her şey böyle durgun olduğu vakit, televizyonda yaşama şansın yok. Bu işin raconuna göre oynayacaksın.

Ve siz, Kazım Kanat'a ekranda söylediğiniz gibi ''anasının gözü'' olmaya karar verdiniz.

Ben it ile it, beyefendi ile beyefendi, hanımefendi ile hanımefendi, fetbaz ile fetbaz olurum. Beni bugün çıkartın emekli büyükelçilerin, emekli paşaların olduğu bir yemekte beyefendi gibi davranırım.

Yoksa sahne sanatçısı mı olmak istemiştiniz?

Asla. Sahne sanatçısı kendisine verilen rolü oynar. Ben Ahmet Çakar'ı oynuyorum.

Size gelen o yüzlerce bikiniyi ne yaptınız?

Show TV'ye ve Sabah'a gelen yüzlerce bikini orada çalışan personel tarafından kapışıldı.

Acaba ben giyseydim nasıl olurdu diye ayna karşısında bir tane denediniz mi?

Bu konularda çok mutaassıp bir adamımdır. Mesela bir evli kadınla ne kadar yakın arkadaşım olursa olsun öpüşmem, el sıkışırım. Ben bir aile ortamında kadınların olduğu bir ortamda yapacağım espriye çok dikkat ederim.

Ekran, aile ortamı sayılmaz tabii! Acaba Freud sizi terapiye alsaydı, ortaya dökülen bilinçaltınız için ne söylerdi?

Bilinçaltım ortaya dökülmedi benim. Bu esprinin Türkiye'de büyütülmesinin temel nedeni, koca koca adamların, sokaktaki çocuklar dahil, cinsel dürtülerinin bu kadar bastırılmış olmasıdır.

Başkalarını bırakalım, kendini ''terbiyesiz bir adamım ben'' diye tanımlamış size bakalım.

Terbiyesizlik zaman zaman çok iyi bir şeydir. Türkiye'de insanlar umumiyetle karnından konuşur, eyyamı çok sever. Ben buna karşıyım. Siz kral çıplak dediğiniz zaman otomatikman terbiyesiz olursunuz. Zaman zaman terbiyesizlik, küstahlık yapmışımdır. Hak etmişlerdir. Aynen de devam edeceğim.



Hayatın kontrolü sürekli sizde olsun istiyorsunuz. Kontrol dışı kaldığınızda da öfkeleniyorsunuz.

Aynen öyle. Ailede, dostlarla ilişkilerimde ve yapmış olduğum televizyon programlarında esas oğlan benimdir. Bunu ya kabul edersin ya da bu diyardan gidersin. Ben dominantımdır. Her şey benim istediğim gibi olur. Daima direksiyon bendedir. Arabada kaç kişi olursak olalım.

Bu kontrol manyaklığının altında korkularınız mı var?

Muhtemelen, belki de korkum insanlara karşı duyduğum güvensizliktir. Belki kendimi diğer insanlardan zekâ, strateji, deneyim olarak fazla üstün görmemdir. Ailemin âli menfaati için en ufak bir risk göreyim, hanımı konuşturmam bile.. Ben yol verdiğim sürece yanımdakiler yol alırlar.

Bu kadar keskin olunca, kırılmalarınız da çok keskin olur. Depresyon ilacı alıyor musunuz?

Hayır. Depresif değilim. Her türlü olumsuz şarta çok çabuk adapte olurum. Asla teslim olmam. Beni beş aslan ile odaya koysanız, ben bu aslanları nasıl ekarte edip buradan sıyrılırım diye düşünürüm.

Bu kadar çok ben ben ben diyen insanlar aslında birçok arızanın üstünü kapatan ve çok acı çeken insanlardır.

Benim çocukluğum çok huzurlu geçmedi. Beni egosantrik ve kavgacı yapan, belki de 11 yaşında yatılı okula gitmem ve hayatımı idame ettirebilmek için mücadele etmemdir.

Sizi neden yatılı okula verdiler?

Annem, 'Oğlum, sen yaramaz bir çocuktun. Belki orada disipline olursun diye verdik.' diyor. Aslında bir psikiyatrist olsaydı beni çözmesi için her konuda cevap verirdim.

Düşünce dünyanızı besleyen kitaplar, kahramanlar, yazarlar da bize ipucu verebilir.

Biri Mahir Kaynak. Ben gençlerin kitap okumaktan çok Türkiye'deki haber programlarını seyretmelerini isterim. Mesela şu anda bir Yargıtay Başsavcılık İddianamesi var değil mi? Bir kısım diyor ki hiç olur mu? Bir kısım diyor, çok iyi olur. Ben çok farklı bir yerdeyim. Ben bunu söylediğim zaman bana 'yeter Ahmet hoca ya, amma da komplo teorisyeniymişsin' diyecekler.

Komplo teorinizi öğrenebilir miyim?

Sayın Başsavcı'nın iddianamesi lokal bir olay değildir. Bu dünyadaki makro bir hareketin, zamanlaması Türkiye'de bu şekilde yapılmış, pimi çekilmiş bir operasyondur. Dünyayı ülke devlet başkanları yönetmez.

İllüminati mi yönetir, Tapınak Şövalyeleri mi?

Dünyayı sermayeyi elinde bulunduran insanlar yönetir. Bunların milletleri, dini, dili, ırkı yoktur. Bunlar on kişidir, elli kişidir onu bilmem. Ama savaşları hiçbir zaman ülkeler, devlet başkanları, ordular çıkarmaz.

Şu komplo teorisini dört başı mamur hale getirin hele. AK Parti kapatılırsa o insanlar ne elde edecekler?

Valla ben Türk siyaseti ile ilgili açıklamalar yapmam. Ben bir spor yorumcusuyum. Haddimi de bilirim. Benim bu konuda mutlaka bir görüşüm var. Ama bunları söylersem insanlar bildiklerini unutur.

Bakar mısınız iddianın büyüklüğüne!

O büyük filozoflar, büyük yazarlar, büyük başyapıtlara bağlı kalırsanız sizi dünyada sistemin arzuladığı insanlar olarak dizayn ederler. Ben sistemin dizayn ettiği bir insan olamam. Ben hep septik düşünce içindeyimdir. Ben hep öküz altında buzağı ararım.

Neymiş şu parti kapamanın altındaki buzağı?

Türk siyasetindeki majör olaylar hakkında yorum yapmam. Bana dünyadaki başka bir olay hakkındaki fikrimi sorun.

Peki Amerika'dan başlayan ekonomik daralmayı anlatın bana.

Çok basit. Dünya ekonomisi, son on beş yıldır kendini bir şey zanneden, otuz yaşlarında, hayatlarında hiç acı çekmemiş, hayatı kitaptan öğrenmiş, hızlı yaşamayı seven bankacıların eline kaldı. Para böyle bol bol gelecek sandılar. Ve dünyada müthiş bir resesyon başladı. Bunu halka da dizayn ettiler. Bugün adam sokakta ekmeğe muhtaçken elinde cep telefonu var. Zannetti ki Türk, Amerikan, İngiliz insanı, bu para hep gelecek. İşte para bitti.

Ve bu da Türkiye'ye parti kapatma olarak mı yansıdı?

Dünyada yaşanan her türlü olay yansıma olarak Türkiye'ye gelir. Farklı enstrümanlar kullanılır. Bu kadar! Nostradamus gibi konuşuyorum, kusura bakmayın.

Yoo, Nostradamus gibi değil. İçi boş konuşuyorsunuz.

Aslında içi çok dolu da, fazla konuşmak istemiyorum.

Kendinize böyle gizemli havalar vermek hoşunuza mı gidiyor?

Gizemli bir hava vermiyorum. 11 Eylül saldırısı, dünyayı yöneten sermayenin kendi âli menfaati için planladığı, dünya güvenlik örgütleri tarafından aylar öncesinden bilinen bir operasyondu. El Kaide'ye fatura edildi. Siz bir avuç El Kaide militanının, pilotluk eğitimi almış beş tane Arap çocuğunun mu bu kuleleri yıktığını zannediyorsunuz? Geçin bunları.

Geçelim hakikaten. Anayasa Mahkemesi nasıl yeniden düzenlenmeli?

Bu konuda konuşmam. İnsanlara bildiklerini unutturmak istemiyorum.

Niye bu kadar önemsiyorsunuz kendinizi? Ne kadar demokrat olup olmadığınızı anlasak ne olur sanki?

Diyelim ki beş kişiyiz. Üç kişi köfteciye gitmek istiyorsa köfteciye gidilir. Ama ben vereceksem yemek parasını, yemişim demokrasiyi. Benim istediğim yere gidilir.

Yüzde 47 oy alan bir partiyi kapatmayı isteyen, yani yemeğin parasını ısmarlayan kim?

Türkiye'de yemeği ısmarlayan kimse yok. Bahçıvan filmini bilir misiniz? Peter Sellers oynar. Beyin özürlü bir adam. Bahçıvanlıktan başka hiçbir şey bilmiyor. Ama nasıl çiçek yetiştirilir, nasıl domates yetiştirilir bunu çok iyi biliyor. Adam ünlü bir senatörün bahçıvanıyken senatör ölüyor. Basın mensupları bu bahçıvanla konuşurken adam öyle laflar söylüyor ki, sadece bahçe işleri ile ilgili, onu ciddiye alıyorlar. Sonunda ona Amerika devlet başkanlığını teklif ediyorlar.

'Ben' kelimesinin, insanın kendi hakikatini anlayabilmesi için ne büyük bir tuzak olduğunu bilebilseydiniz keşke.

Ben kendi hakikatimi biliyorum.

Siz kendinizi etten kemikten ve birtakım sıfatlardan ibaret mi sayıyorsunuz, sayın abim?

Başka bir boyuttan söz ediyorsanız, Tanrı'nın varlığına kendimden fazla inanırım. Aslında yemeği ısmarlayan, yemeği veren, adamları yemeğe götüren Tanrı'dır. O başka bir boyut ama. O işleri konuşacaksak benimle iki tane daha röportaj yapmanız lazım. Size de bildiklerinizi unuttururum.

Neden ''Belki de siz bana bütün bildiklerimi unutturacaksınız'' demiyorsunuz?

Ben bırakın sizin gibi görkemli bir hanımefendiden, müthiş bir gazeteciden, bırakın şurada çay getiren çocuğun bir lafından bile inanılmaz ders alan, kafamda ampuller yanan bir adamım. Bu lafı lütfen ukalaca, küstahça bulmayın.

Söyleşi Kayıt Tarihi
  2008/03/24
Söyleşiyi Yapan
  Nuriye Akman
Ahmet Çakar
:. Söyleşiler
"Tuncay Güney oğlum gibiydi"
Kamplaşmaların kölesi olmam
“Darbe toplantılarına gazeteciler katıldı”
Dini rahat bırakalım
Gülen hareketi küresel süreci etkilemek istiyor
Bikini, bastırılmış cinsel duyguları açığa çıkardı
Dindar olduğum için başarımı çekemediler
Mahalle değil ev baskısı bile yok
Üniversiteye çarşaflılar da sarıklılar da girsin
Ben senin göğüs çatalına karışıyor muyum?
MHP değerlerini yitirdi
Deniz Baykal da Aziz Yıldırım da narsist*
Türkiye'de dayatılan din değil dünyevileşmedir
Başörtüyle okunsun diye Ak Partiye oy verdim
Dindar bir adam olmak isterdim
 

Bu Site Konda İletişim ve Medya Grubunundur.
E-Posta: bilgi@haberkonya.com