Çağdaş Türk şehir profili, ilk olarak hafızalara bu yasağı kazımış olsa gerek…
Hatırlıyorum daha ilk okula ve ortaokula giderken, Orman işletme Lojmanlarının o eşsiz çimlerinde top koşturur, diğer taraftan da bekçi Bayram amca gelecek mi diye, etrafı kollardık. Rahmetli aslında bekçiler arasında en insaflısıydı. Sadece kovalar, sonra yakalamazdı.
Bizim küçük kafalarımız ise bir türlü almazdı, bu yeşil zemine basmanın neden bu kadar kötü bir davranış olduğunu. Bizim gözümüzde, üzerinde uzun eşek ve futbol oynanması gereken ve düştüğümüzde kollarımızın, bacaklarımızın fazla hasar görmediği olağan üstü bir alandı oralar. Fazla hasar görmediği diyorum, zira o dönemleri en hafif kayıpla atlatan ben bile; iki kırık, birkaç çıkık ve sayamadığım yara bere izleriyle bezemişiz vücudumuzu.
Yasaklarla büyümüş bir toplum, evlatlarına umarım yasaklar bırakmaz diye hep geçiririm içimden. Sonu nereye varırsa varsın, yasak kelimesi biraz irkilmeme, ürpermeme neden olmuştur hep.
İlkokul da andımızı okumadan, orta okulda sıra olmadan içeri girmenin, lisede ise tarak taşımanın ve uzun saçın yasak olmasına hep takılmışımdır. Muhalefet ettiğimde ise, benim gibi bir öğrencinin bu muhalefetini anlayamadıklarını söylemiştir hep öğretmenlerim. Oysa itiraz etmekte genelde yasaktır…
Üniversitede de az boğuşmadım hani. 1998 yılında Selçuk Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesine kayıt yaptırdıktan kısa bir süre sonra kılık kıyafet yasağı başlamıştı. Ankara Üniversitesinde fakültelere girmek yasakken, Selçuk Üniversitesinin bu yasağı kampus girişinde başlatılmasını hiç anlayamadım. Hele hele o soğuk fakülte binasına yapılmış kocaman kapı dururken, küçücük kapıdan sıra olarak girmemizi ise anlamak mı istememiştim, bilmiyorum…
Çimenlerden nereye geldik. Ara sıra yaşamımın değişik dönemlerini anımsadıkça hep yazasım geliyor. O zamanda parmaklarım nereye çekerse gidiyorum o yöne doğru.
Aslında, sıcak bir bahar havasında bir hafta sonu Alaaddin Tepesi’nin yanından geçerken düşündüm tüm yazdıklarımı. “Hadi!” dedim şu çimenlerin üzerine bizde serilelim. Var mısın?
Bu sene rastlamadım ama geçen sene bir bekçisi vardı tepenin. Alimallah zinhar yanaştırmazdı vatandaşı çimlere. “Basmak yasak kardeşim!” “E oturmak?” “Sakın ha, idama götürür!”
Amcanın görevi oydu besbelli. Ancak yeşile hasret bu insanımızdan bir parça çimeni kıskanmak ne diye?
Aslında bu hafta fanatik Galatasaraylı Özdemir’in yazısına yanıt verecektim. Fakat cevap hakkımı; işlerimden ayırmış olduğum şu kıymetli zamanı, geçmişlerini hatırlayarak “polyanacılık” yapan bir azınlığın, histeri nöbetlerinin peşine düşmeme kararıma binaen erteliyorum. Zira içinde bulunduğumuz durum itibari ile sezon sonunda verilecek cevabı, nihayetinde kendilerine acı bir nargile ile vereceğimizden hiçbir kuşkusu olmasın kendisinin.
Avrupa hayallerini o nargilenin dumanlarıyla birlikte havaya üfler kim bilir... Kupasızlık çok dokunursa da, Meram Kaymakamlığından rica ederiz, bir turnuva düzenleyiverirler. E orda da artık bir kupa alırlar canım… Kaymakamlık Kupasında Galatasaray’a başarılar dileriz…