:. Haberler
  Bilişim
  Dünya
  Eğitim
  Ekonomi
  Kültür Sanat
  Politika
  Sağlık
  Spor
  Yaşam

  :. Gruplar
  Hava
  Söyleşiler
  Yazarlar

Benim adım aşk 
Mert Aslan   ( altar42@hotmail.com )


“Benim adım aşk… Yöneldiğim kişi veya nesnede aldığım renge göre o kadar farklı isimlerim var ki! Bir kadına, erkeğe veya onlar gibi görünür herhangi bir varlığa yöneldiğim zaman, ‘mecazi aşk’ diyorlar bana. Her canlıya özgün güzelliğini bağışlayan sonsuz güzelliğin kaynağı olan Allah’a yöneldiğim zaman ise, ‘ilahi aşk’ koyuyorlar adımı; ama ben, yazık ki her iki durumda da eski ben değilim… Ne hakiki olabiliyorum, ne de gerçekten mecazi!”

Eğer aşk kişileşerek dile gelmiş olsaydı, bugün itibariyle bundan başka bir şey söyleyebileceğini düşünmek sahiden zor olurdu.
Anadolu’nun beyin yapıcılarından ve halen tüm dünyada da hoş bir aksi seda yapmaya devam eden düşünürlerimizden Mevlana’nın yorumu içinde, bakış açımıza göre aşkın bu iki rengi şaşırtıcı derecede birbirine yakındır. Baktığınız ya da dokunduğunuz her varlığın güzelliği, üzerine O’nun sonsuz güzellik denizinden düşen bir damlacık sayesindedir. Dolayısıyla, onların güzelliğini Allah’ın bitimsiz güzelliğinin küçük birer yansıması olarak okumalıyız. Hem böylece, yeryüzünde sınırsız bir güzellikler cümbüşünde seyran etme zevkine erişebileceğimizden haberdar eder bizi…

Kabul etmeliyiz ki, maddesel bir algılama biçimi hemen hepimizin bilinçaltında kurmuş olduğu egemenliğini her geçen gün biraz daha sağlama almaktadır. Böylesi bir ortamda, zamanın koşullarına uygun olarak aşk dediğimiz soylu duygunun da, yüce ve kutsal olandan yersel olanlara doğru hızlı bir irtifa kaybına uğramakta olduğu bir gerçektir. Yanlarında doğru ve etkin dille Allah’tan söz edildiği zaman, en azından erkeklerin çoğunun kalbinde güzel bir kadına bakarken ya da bayanların pek çoğunun kalbinde “kendisine lüks standartlarda bir yaşam sunabilecek” nitelikte bir erkeğin karşısında olduğu kadar heyecan verici kıpırdanmalar meydana geldiğini sanmıyorum; ama O’nun gazabından ve şiddetinden söz ederken adeta transa geçiyorlar. Her seferinde unuttukları şey ise, O’nun kendini “Rahman ve Rahim” olarak tanımlamış ve günlük yaşamda yaptıkları veya giriştikleri her güzel işe bu çok özel sözle başlamalarından duyacağı derin memnuniyeti ifade etmiş olmasıdır. Bunu eleştiri olarak değil, yalnızca bir durum tespiti olarak söylüyorum. Derviş Yunus’un kırlardan bayırlardan geçerken dillendirdiği o ışıltılı aşk nerededir şimdi? Mevlana’nın aşkı nerede?

Herkesi aynı kategoriye koymak olanaksız elbette; ancak kişisel olarak ben bu konuda pek iyimser olduğumu söyleyemeyeceğim. Bilsem ki bir yerlerde Derviş Yunus gibi biri daha vardır; onu bulmak ve ışıklarının selinde yunmak isterim. Onu yitirmiş olduğunu bilmenin ne kadar hüzünlü bir tadı var!

En az onun kadar elem verici olan bir başka şey, mecazi aşkın içeriğinin de tümüyle değişmek üzere olduğudur. Şairin, “artık ne tayfalar kaldı/ne komando’s bar” dediği gibi, her çeşidi ile asil duran, çocukluk hayallerimizi süsleyen o güzelim masum ve mamur aşkın yerinde, bugün çoktandır terkedilmiş yıkık dökük bir kasabanın orta yerindeki kuru bir ağacın dallarında pinekleyen baykuşların sesleri duyulmaktadır. İçimizde kaç kişi karşı cinsten evlenmek veya arkadaş olmak istediği kimsenin kişilik özelliklerine fiziksel albenisinden daha fazla değer veriyor? Sarışın, zarif ve mavi gözlü bir bayanla karşılaşan kaç erkek veya uzun boylu, renkli gözlü ve mali durumu iyi bir erkekle karşılaşan kaç bayan onun kötü bir kişiliğe sahip olduğundan kuşku duyabiliyor? Yazık ki, çoğumuzun bu sorulara yüzümüzü ak edecek yanıtları yoktur. Günümüz insanının aklına hoyratça, sorumsuzca sokulan aşk deyimlerine bir baksanıza… Çok anlamlı bir kavram keşfetmiş edaları içinde, birilerine “Yaz aşkım” diye hitap ediyorlar. “Bir gecelik aşklar”dan söz ediyorlar. Sevgideğer Konfüçyüs’ün sözleriyle, “bir halkın düşünme biçimlerini belirlemede yasalardan daha etkili olan şarkılar”ımızın sözlerine bakar mısınız lütfen? Sevgilisini aldatmış olmaktan küstahça bir haz duyan, hoşçakal demeden çekip giden ya da onu kullanıp bir kenara atmış olmakla övünen sersemlerin resmettiği bu lanet olası kör-topal aşk profili karşısında midesi bulanmayan akıllı birileri kaldı mı aramızda acaba? Mecazi bile olsa, aşkın başına bundan daha büyük bir felaket gelebilir miydi?

Sanmıyorum!

Bana öyle geliyor ki, yüzlerimize yayılıveren pek belirgin bir ironi ile baktığımız o eski siyah beyaz Yeşilçam filmlerinde resmedilen sahici aşkları, ileride çok ama çok özleyeceğiz!

En iyisi biz susalım, aşk konuşsun yine. Ukalalığımı hoş görün lütfen; ama sanki şöyle söylerdi gibi geliyor bana: “Benim adım aşk… Her şeyi kısa sürede tüketen siz, beni de tüketmiş durumdasınız. Eskiden, sevdiğinize benim adıma ‘Seni seviyorum’ derken, aklınızdan yüzlerce sevilesi duygular geçiyordu. Bu sözünüzün arkasında, ‘Sana sonsuza dek bağlı kalacağım’, ‘Sana ömrümü vereceğim’, ‘Ortak meyvelerimiz olacak ve onları sevgimizin serin ve güvenli gölgeliklerinde büyüteceğiz’, ‘Seninle bir yastıkta yaşlanacağım’, ‘Senden bir şeyler almayı bırakıp, hep kendimden bir şeyler vermeyi düşüneceğim’ gibi yüzlerce erdemli inançlar ve samimi taahhütler vardı; oysa bugün birbirinize bu sözü söylediğinizde, aklınızın arka planında yatan tek şey, sevgilim dediğiniz o kişiden bir şeyler devşirmektir. Yani, şunu demek istiyorsunuz: ‘Ben başkasını değil, yalnızca seni kullanmak istiyorum.’

Şimdi lütfen söyler misiniz? Sizin aranızda ve içinizde nasıl yaşarım ben???”
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız ( Toplam 4 yorum yapılmış )

kumsal [ 2007/11/17 11:35 ]
aşk ışk kelimesinde gelir ışkda sarmaşığın kökünde vardır aslında sarmaşık zararlı bir bitkidir gülü sardığı zaman onu öldürmeye kadar mahkumeder yolamk kurtarmak gerklidir bu aşk ilahi aşkta şekil değiştiriyor ve kulu kurtarıyorsa sarmaşık başını göğe kaldırıp gül yerine rahmana bakıyorsa işte ozaman kurtuluşa ercektir aslında aksi halde bu aşk onu hep aldüren olarak acı veren olarak tanınmaya mahkum bırakcaktır nitekim bu insanlar için de geçerli bir konumdur...elbette dikkat etmek gerk öldüren aşıklardan olamamak için bunun için galiba çok sarılıp bağlanmamak gerklidir bunu herkes bilir ama yapan çok azdır belki...
Tülay LALE [ 2007/10/18 13:37 ]
Her şeyi yiyip tükettiğimiz gibi malesef AŞK'ı da tükettik. Gerçek kimliğinden sıyırıp onu iğrenç bir sıfata soktuk. Ve o ulvi değeri tüm diğer güzel duygular gibi rafa kaldırarak toz tutmasına göz yumduk.
Ama benim inancım var , hala bir yerlerde bu güzelliklere sıkı sıkı sarılanlar var. Ve temennim o insanların çoğalması. Sizin yazınız ve yapılan yorumlar umut etmekde haksız olmadığımı gösterdi...
Sevgi dolu günlerde buluşmak dileğiyle...
Burcu [ 2007/09/21 03:33 ]
Keşke hergün değiştirebilseniz yazılarınızı hocam...Bu yazı beni çok etkiledi.Belkide yaşadıklarıma benzediğindendir.Bende hep bundan yakınmışımdır.Her seferinde bu başka dediğimde bilindik nameler...Gerçek aşk yok artık inanmıyorum.Benim aşklarım başka.Bir şehre aşığım ben.İdeallerime,kendime.
En azından üzmezler beni,yalanlar söyleyemezler...
''Şimdi lütfen söyler misiniz? Sizin aranızda ve içinizde nasıl yaşarım ben???” Eski bir türk filmi,dudaklarda şiir ve şarkı olarak kaldı...Bir dahaki yazınızı okumak nasip eder Allah inşallah.Herkese selamlar....
[ 2007/09/20 18:27 ]
yaznız hakiki aşka sahip olmak isteyen bi derviş icin güc kaynagı oldu...sizi sürekli okumak isterim..

 


Yazarın Tüm Yazıları
 2009.02.16 -  Çokeşliliğe “hayır” mı diyorsunuz?
 2009.02.10 -  Kadının Mahremiyet Evi
 2009.02.02 -  Öğrenmenin dayanılmaz tadı
 2009.01.26 -  Hadis tercümesinde taşralı ağzı
 2009.01.17 -  Bilin bakalım! Erkekler insan mıdır, bankomat mıdır?
 2009.01.12 -  Ergenekon dalgalarında kısa bir sörf
 2009.01.05 -  Kadınlar iletişim beceriksizi mi yoksa?
 2008.12.29 -  Cennetin ve cehennemin fragmanları
 2008.12.23 -  Anti-depresif öneriler
 2008.12.16 -  Sen olmazsan cennet solmaz mı?
 2008.12.07 -  İyilik ve kötülüğün kimyası
 2008.12.01 -  Allah sevgisinde kıskançtır
 2008.11.24 -  Yazma yetisi üzerine iki çift söz
 2008.11.16 -  Anneler ve sevgililer
 2008.11.11 -  Sırlar harikadır. Ta ki yakalanıncaya kadar…
 2008.11.03 -  Geğiren tanrıçalar
 2008.10.27 -  Masumiyet insana en çok yakışandır
 2008.10.20 -  Demirel: Eski Siyasetin Büyük Mavrası…
 2008.10.13 -  Aldatan Erkeklere Kuşbakışı
 2008.10.08 -  Aldatan Kadınlara Kuşbakışı
 2008.09.29 -  Kadınlık nelere kadirdir!
 2008.09.22 -  İnsanlardan uzaklaştıkça Tanrı’ya mı yaklaşıyoruz?
 2008.09.15 -  Tesettür Kutsal kitabın ne tarafındadır?
 2008.09.08 -  Kutsal gerdek
 2008.09.01 -  Allah’ı Sevme Sanatı
 2008.08.25 -  Hıristiyan Mü’minler
 2008.08.17 -  Tutsaklığı sevmek
 2008.08.10 -  Dilek Tepesi
 2008.07.27 -  Bir çiçekle de bahar olurmuş
 2008.07.15 -  Dante Beatrice’e kavuşsaydı…
 2008.07.07 -  NLP’den ışıltılı kareler (2)
 2008.06.30 -  Karanlık mağaraların zavallı yarasaları
 2008.06.23 -  NLP'den ışıltılı kareler (1)
 2008.06.14 -  Cennette kadın figürü
 2008.06.08 -  "Yürek Acısı"
 2008.06.02 -  Erkeği tutmak kolay mı sanırsınız?
 2008.05.24 -  Her ölüm vakitsizdir
 2008.05.14 -  Reinkarnasyon
 2008.05.05 -  Kölenin öyküsü
 2008.04.28 -  İlahiyatçılar Hz.Muhammed'ten daha mı iyi biliyor?
 2008.04.21 -  Kadınlar cennetine hoşgeldiniz!
 2008.04.15 -   Biraz daha episteme,biraz daha özlem...
 2008.04.07 -  Bir kibir abidesine
 2008.03.31 -  Kadınlar erkekten ne duymak ister?
 2008.03.24 -  Repertuarımdaki üç kırık hayat
 2008.03.16 -  Kadınlarla hala tartışıyor musunuz?
 2008.03.10 -  Yoksa bu bir rüya mıydı?
 2008.03.02 -  Kadınlar ve tapınaklar
 2008.02.24 -  Hiç kimsenin kadınları
 2008.02.17 -  Ölüden isteme ile diriden istemenin farkını rica edeyim
 2008.02.12 -  Tanrı'nın yeryüzündeki başyapıtı üzerine
 2008.02.05 -  Sıradan ve yüce, yakışıklı ve bayağı
 2008.01.28 -  İdeolojik ve toplumsal baskıya karşı bireysellik
 2008.01.24 -  Aldatan Kadınlara Kuşbakışı
 2008.01.21 -  Nietzsche, Marks veya Tanrı’ya Küsmek
 2008.01.14 -  Yoksa bu fakiri aşktan bihaber mi sanırsınız?
 2008.01.07 -  Kadınınıza yüreğinizle dokundunuz mu hiç?
 2007.12.31 -  Dört Kitaba Sığmazsan, Sen Ne İşe Yararsın?!
 2007.12.24 -  Kadınların Gizli Dünyası Üzerine
 2007.12.16 -  Sosyal Demokratların Reel Politik Dramı
 2007.12.10 -  “En yakın dostum katilim olur mu?”
 2007.12.03 -  İnin O Şatodan Aşağıya!
 2007.11.26 -  “Çift Gerektirmeli Bir Tanrısal Adalet Sarmalı” -Özeleştirel bir yaklaşım-
 2007.11.18 -  Müslümana Sopa Caiz midir?
 2007.11.11 -  Sevgili Erkekler! Türk Kadınları Size Hiç Bakmıyor mu?
 2007.11.05 -   “Hz. Muhammed ve etkin dinleme sanatı”
 2007.10.29 -  Kahrolsun PKK veya kötü reklam yoktur
 2007.10.22 -  Barda oturan adamın düşleri
 2007.10.15 -  “Feminizm gerçekten feminin (dişil) bir akım mıdır?”
 2007.10.08 -   “Model Türkiye’yi görmek ya da görmemek”
 2007.10.01 -  “Aldatılan Adamın Komedyası”
 2007.09.24 -  Kadınların cebi neden yoktur
 2007.09.20 -  Benim adım aşk
 2007.09.17 -  Herkese merhaba!
Aslan Korkmaz gelirken, Tuzcuoğlu giderken…
Lokman Koyuncuoğlu
Çokeşliliğe “hayır” mı diyorsunuz?
Mert Aslan
Otur oturduğun yerde
Memduh Nihat Ada
Davos Krizi; Erdoğan milat attı, Perez yavuz hırsız.
Taner Aydın
Affan Dede'ye para saydım
Mustafa Azılıoğlu
Boya boya çek
Huriye Karnap
Her ıslanan anlamaz!
Semra Hoyraz
MÜSİAD Farkı
Aydoğan Deveci
Davos ve sonrası…
Dr.Ali Can
Anlatma Sanatı
Alev Ayyıldız
Yapboz
Nadide Ü.Altıparmak
Göçmen Kuştu Kalbim
Hakan Bahçeci
 

Bu Site Konda İletişim ve Medya Grubunundur.
E-Posta: bilgi@haberkonya.com