Ne zaman hafta sonları evde kalsam, kendimi biraz garip hissediyorum. Eğer gündüz gözüne bir futbol maçı yada Formula 1 yarışları olmuyorsa, akşamı nasıl edeceğimin hesaplarını yapıyorum. Zor oluyor tabi.
Bu histerik hafta sonlarını işkenceye çevirmeme yardımcı olanlar ise magazin programları oluyor genelde. Bir ay boyunca nerdeyse aynı şeyleri ısıtıp ısıtıp getiren bu programlar, Türk insanının sabrını ölçüyor olsa gerek! Bu çeşit bir hafta sonu, elimde kumanda kanal okyanusunda sığınacak bir liman ararken, bir magazin programına ilişti gözüm. Hani şu zıpır olmaya gayret eden, fakat bir türlü tebessüm etmemizi sağlayamayan muhabir çeşitleri vardırya, o tür bir kaçkın, almış eline mikrofonu, sokakta ki vatandaşa, “siz metroseksüel misiniz?” diye soruyor.
Muhabir değil ama, verilen yanıtlar güldürüyor beni. İçimden de “yahu tutsun şu çocuğu birisi, şimdi linç edecekler. Bizim millete öyle ulu orta, hele elinde mikrofonla metroseksüel misiniz?” diye sorulur mu?
Bu şekil bir soruyla vatandaşın karşısına çıktınız mı, iki tür karşılık alma ihtimaliniz kuvvetli. Birincisi; kendisine sapkın bir şeyler bahsettiğiniz düşüncesine kapılaraktan eline geçirdiği sopayla sizi kanala kadar kovalayan bir vatandaşla karşılaşmanız, ikincisi ise; “a bak bu yeni çeşit bir metro her hal, nereye yapacaklarmış bunu birader.” Gibi bir tepki.
Millet olarak bu tür ifadelere yan bakarız hep. Lafı geçtiğinde de, kendi kendimize “acaba?” diye sormadan da edemeyiz. Haklılığımızda var dır hani. Bazı şeylerin ulu orta konuşulmaması hassasiyeti bir kültür meselesidir. Ancak bu küçümsenecek bir kültürden ziyade, ar meselsidir.
Bahsettiğim tür bir muhabir bu tabiri keşfettiğinde ilk olarak Mustafa Sarıgül’e gitmişti. Televizyondan seyrediyorum. Muhabir soruyor: “Sayın Sarıgül, metroseksüel misiniz?” Sarıgül vakur bir halde yanıtlıyor. “Elimden geldiğince olmaya özen gösteririm.” Anlamını bilmiyor gibi geldi sanki, ama Sarıgül akıllı bir siyasetcidir. Kanaatimce , “bunlar herhalde yeni bir kitle, yok mok deyip adamları incitmeyelim, yarın seçim var, onlarında oyunu alırız.” Diye düşünmüş olacak ki, Cevabı geciktirmeden verdi. “Evet öyleyim!”
Sarıgül’ün politik yönü dikkatlerden pek kaçmaz. Takip edenler bilir. Seçim çalışmalarında Şişli’de ne kadar camii varsa, kapısına arabayı çeken Sarıgül, kör tuttuğunu öper misali, camiden çıkanı minibüse bindirip, doğru CHP Şişli ilçe binasına götürdü. Orda amcaların karnını güzelce doyurduktan sona, Sarıgül Besmeleyle başlayan bir nutuk attı ki, kendimi Cuma hutbesi dinliyor gibi hissettim.
Kitlelere ulaşma konusunda bu kadar hassasiyet gösteren bir belediye başkanının “metroseksüel” kitleyi unutmasına da imkan yok sanırım.
Bazen düşünüyorum, medya kitlesi sadece Türkiye’de mi böyle, yoksa genel kronik bir rahatsızlık mı bu?
Ortaya boş bir laf atma, sonra da peşinden koca koca adamları sürükleme. Yani bu ülkenin daha ciddi meseleleri yok mu da, Sarıgül’ün tırnaklarını maniküre götürüp götürmediğini soruyoruz, anlamıyorum. Kimi zaman bizde, gereksiz konuları yazıyoruz. Kabul ediyorum. Ama her şeyin bir ölçüsü olması gerektiğini de söylüyorum. Aylardır, annem ve bütün ev hanımlarını, Tülin ve Caner canavarına çeviren, bu düşük frekanslı medya organlarını yaşadığımız coğrafyanın gerçek problemleri hiç mi alakadar etmiyor? Düşünmeden de edemiyorum.