Bir sevgili dostumun, günün birinde dayanılmaz bir merak duygusunun sevkiyle gittiği bir barda oturduğu sırada hayal dünyasının ıssız tepelerinde beliriveren fantezileri sizlerle paylaşmak için kendi içimden şiddetli bir baskı ile karşılaştığımı itiraf etmek isterim. Anlattıklarını, özüne ilişmemeye özen göstererek aktarmaya çalışacağım…
“Saatlerin aşağı yukarı gecenin 22:00’sini gösterdiği sırada, herhangi bir vatandaş sıfatıyla önceden belirlediğim bir barın ana girişinden kaygısızca içeriye daldım. Kapıdan içeriye girer girmez, hemen sol tarafta konumlanmış bir canlı müzik grubunun icra etmekte olduğu oldukça duygulu bir sanat müziği parçasının gürültüsü ve havayı dolduran alkol ve sigara dumanı kokusu ile burun buruna geldim. Buna hiç aldırmadan, yıllardır böylesi yerlere alışkın biri edasıyla ve sakin adımlarla doğruca orta kısımda bulunan boş masalardan birine doğru ilerledim. Yüzüm kapıya dönük halde oturdum. Yanıma yaklaşan barmene, bir soda istediğimi söyledim. Nitekim, birkaç dakika sonra buz gibi sodam gelmişti. Tekrar ve kayıtsızca etrafıma şöyle bir göz attım. Pek solgun ışıkların aydınlattığı loş salonda, üç beş kişiden başka müşteri yoktu…
Çok geçmeden, hemen karşımda birkaç masa ötede yalnız başına oturan bir adam dikkatimi çekti. Orta yaşlı, saçı sakalı birbirine karışmış, gözlerinin altı belirgin şekilde torbalaşmış bu adamın önünde yarısı boşalmış bir bira şişesi, yine yarısı birayla dolu bir bardak, bir sigara paketi ve leblebi, fıstık vb. ile dolu sade bir meze tabağı bulunuyordu. Kısa aralıklarla, kah birasını yudumluyor, kah sigarasından derin bir nefes çekiyor ve masasının üzerinde bir noktaya sabit gözlerle dalıp dalıp gidiyordu. Arada bir de, anlaşılabilen tonda bir kederle göğüs geçirerek sol elinin ayasıyla burnunun olduğu noktadan aşağıya doğru yarı yarıya kırlaşmış sakallarını sıvazlıyordu. Yüzüne çöken hüzün, tıpkı akşamüstü yeryüzüne serpilen alacakaranlığı andırıyordu. O anda söylenmekte olan şarkının hem müziği hem sözleri ne kadar duygulu ve nezihti! Ortamla ne kadar da uyumluydu! ‘Bir bahar akşamı rastladım size/sevinçli bir telaş içindeydiniz/Derinden bakınca gözlerinize/Neden başınızı öne eğdiniz…?’
Adamın hali, beni çok etkilemişti. ‘Kim bilir, kimler ne acılar çektirdi sana!’ diye geçirdim içimden ve yüreğim acıyla doldu. O güne dek yaşamış olması muhtemel bütün acılar, gelip yüreğimin orta yerine oturmuştu sanki.
Onun dertleri ile dolup taşmışken, bir ara arka taraftan kadın sesleri duydum. Geriye dönüp baktığımda, genç sarışın bir bayanın iki adamın oturmakta olduğu bir masaya gelip oturduğunu gördüm ve içimden ‘Bir konsomatris olmalı…’ diye düşündüm. Müzik parçası değişmişti: ‘Usanmam okşasam ta fecre kadar/O güzel başını göğsüme yasla…’
O şekilde, uzunca bir süre oturdum.
Nedense, bütün bu gördüklerim bana böylesi mekanlar için toplumca pek sıradışı sayılan başka birtakım şeyleri çağrıştırdı. Kutsal kitap’ta ve Güllerin Efendisi’nin seçkin sözlerinde billurlaşan kimi şeyleri canlandırdı zihnimde. Sonsuz bilginin o duru kaynaklarından öğrendiğimiz kadarıyla, ölümden sonra başlayacak olan vaat edilmiş ikinci sonsuz yaşamda neredeyse hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Burada emir olarak önümüze konmuş uygulamaların pek çoğu, o ‘harikalar ve sürprizler ülkesi’nde helal kılınmış nimetlere dönüşecekti. Orada da kendi ortamına özgü olup eksiği değil, bilakis fazlalıkları olan buna benzer barlar, publar, sevdiğimiz kimselerle buluşup içkilerimizi yudumlayarak ayaküstü sohbetler edebileceğimiz resepsiyonlar ve hayal gücümüzü aşan daha nice eğlence mekanları olacaktı.
Çünkü, ‘insan doğasının arzulayacağı ve hayal edebileceği her şey’ gibi, dünya sınavında yasaklanmış olan şarabın da, orada en nefis çeşitleri ile insanlara günlük bir nimet olarak sunulacağı söyleniyordu. Orada da sevgililer olacak, en lüks mekanlarda ve en büyülü duygular içinde romantik sevgi ile yüklü ilişkiler yaşanacaktı.
Sonunda, aklımın zirvelerinde uğuldayan bu rengin ve ışıltılı duygular kalbimi olabildiğince inceltmişti ve ben oldum olası insanların içinde ağlamaktan utandığım için, oradan ayrılırken hala göz pınarlarımı doldurmakta olan ıslaklığı elimden geldiğince saklamaya çalışıyordum…”
Kişisel olarak, bu adamın düşünme biçiminin size aykırı görünmüş olabileceğini anlar ve anlayışla karşılarım; ama bana sorarsanız, bir bar ortamında bundan daha güzel, dahası bundan daha haklı bir fantezi kurulamazdı.
Görünen o ki, “arif” olana bir işaret yetermiş…
|
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 8 yorum
yapılmış )
[
2008/02/16 11:38
] |
|
Sayın Hocam, Bende genelevine giderek, bir genelevi kadınının üstünde cennet hurilerini düşünebilir miyim? Beni kınamazsın değil mi? |
|
|
AYŞE
[
2007/10/29 17:46
] |
|
YAZINIZ ÇOK GÜZEL. |
|
|
ECE
[
2007/10/29 17:45
] |
|
YAZINIZ ÇOK GÜZEL |
|
|
AYŞE
[
2007/10/29 17:44
] |
|
YAZINIZ ÇOK GÜZEL. |
|
|
[
2007/10/24 16:25
] |
|
Sevgili Okurlar... Ben, yazılarımda içerik hatası veya mantıksal boşluk bırakmamaya özen gösteririm. Ayrıca, demokrasiye inanırım; ancak birileri gibi sadece kendim için değil, herkes için inanırım. Çünkü, insanı insan yapan da, eylemlerinden mutlak sorumlu kılan da özgürlük ve özgür istem gücüdür. Bu yüzden, duygusallıktan uzak ve uygarca olduğu sürece eleştirilmekten de büyük bir keyif alırım; ancak bu saygın site karşılıklı tartışma veya atışma yeri değildir. Herhangi bir konuda, karşılıklı görüş alışverişinde bulunma lütfunda bulunmak isteyen arkadaşlar için yukarıdaki mail adresimi işaret etmek istiyorum. Sevgiyle kalın... |
|
|
|
kusura bakmayın ama siz bara değil pavyona gitmişsiniz..bar ortamında kadınlar içki masalarında meze olmaz. insanlar arkadaşları ile adam gibi biralarını içer.dans eder...eğlenir..en azından izmirde bu şekilde barlar..pavyon dediğiniz mekanlarda sizin tarif ettiğiniz gibidir..oraya giden insanlarında niyeti bellidir...ayrıca erkek fantazisi olduğuda çok belli..eğer cennet bana bu ortamı vaad ediyorsa ben cehennemi tercih ederim..en azından namusumla yanarım.. |
|
|
|
İnsanların fanntazi kurmak veya hayat muhasebesi yapmak için kalıp yerlerin olmadığını her an her yerde bunların yapılabileceğini düşünen birisi olarak yazınızdaki sakalına kır düşen beyin durumu ve size düşündürdükleri pek uçuk gelmedi bana.
Asıl önemli olan sizde oluşturduğu duygusallık ve saklamaya çalıştığınız göz yaşları ; ne düşündüğünü bile bilmediğiniz bu bey belki size tanıdık geldi veya belki de bunu yapabildiği için imrendirdi.
zamana veya bulunduğumuz mekana, üzerimizdeki gözlere aldırmadan keşke biz de bu beyin yaptığını düşündüğümüz şeyi yapabilsek... |
|
|
Güher
[
2007/10/22 13:26
] |
|
Kendi kimliklerinin üzerinde bir fantazi dünyasına sahip bazı erkeklerin,hayal güçlerini aşan kendine ait bir harem kurma çabalarından sonra bu durum hiç de farklı gelmedi.Biraz saf biraz masumane bulduğum duygusal çözülmeleri ve gerçeklerden uzak bu tip fantaziler için böyle ortamlara ihtiyaçlarının olmadığını düşünüyorum.Zira biraz daha abartıp diğer yaşamda herşeyin sırf kendileri için hazırlandığını söylemelerine az kaldı.Yoğun çalışma ortamında gülümseyerek okuduğum bir metin.Ellerinize yüreğinize sağlık. |
|
|
|
|
|
Yazarın Tüm Yazıları |
|
|
|
|