Osmanlı İmparatorluğunda hazır cevaplılığıyla tanınan Sadrazam Keçecizade Fuat Paşa’nın sözlerini aklıma getiriyor son yaşananlar. Napalyon’un Sultan Abdülaziz'e söylediği çirkin sözlerini sahibine yakışır şekilde iade eden bu ünlü paşanın günümüzde hala etkinliğini koruyan açıklamasını hatırlamakta fayda var.
Paris’te elçiler arasında hangi devletin kuvvetli olduğu tartışmasında sıra paşaya gelince, elçilere şöyle der “En kuvvetli devlet, Osmanlı devletidir”. Herkes biraz şaşkınlık birazda alayla karşılarken, sözünü şöyle tamamlar. “ Evet o kadar sağlam ve kuvvetli ki, siz dışarıdan biz içeriden çalıştığımız halde, bir türlü yıkamıyoruz”. Paşanın yanıtı hasta adam olarak nitelendirilen bir imparatorluğun sözde müttefiklerinin “Ne zaman saldırsak” diyerek fırsat kolladıkları bir zaman da söylendiği için oldukça manidardır.
Sözle verilen cevap, bugün belki bizlerin bile kavramak da güçlük çektiği vatansever Anadolu insanıyla, Dünya’ya örnek olmuş mücadelelerle kanıtlanır. Yönetimler değişir, ama millet sahip olduğu iman ve vatan aşkıyla ayaktadır, ayakta kalmaya devam edecektir.
Gün geçtikçe sayısı artan şehitleri ve giderek artan terör olaylarını gördükçe paşanın sözlerini tekrarlamamak mümkün değil. Nasıl bir ülke ki çeyrek yüzyıldır verdiği terörle mücadelesini, hala dışta ve içte bu kadar çok düşman varken kararlılıkla sürdürmeye devam ediyor.
Mücadeledeki kararlılığı bir yana bırakırsak, her türü çabamıza rağmen gelinen nokta pek de parlak değil. Yazık ki 25 yıl önce ve akabinde gelen her yıl da, evlatlarını şehit veren anaların acısına, yürekleri yanan nice başka analar ekleniyor...
Aynı manzaralar, aynı yürek burkan sahneler giderek artan bir sıklıkta tekrarlanıp duruyor. Önce ne kadar saklanmak istense de gözler doluyor şehit cenazelerinde. Ardından teröre lanetler okunur. “Vatan sağ olsun” denilir, yürüyüşler yapılır. Vatanının ayakta kalmasından daha önemli bir şey yoktur kuşkusuz. Fakat denildiği gibi ateş düştüğü yeri yakıyor.
Yakınlarını şehit verenler bu acıyı daha iyi bilir. Askerden dönecek oğlunu, eşini, kardeşini bekleyenler , şafak sayanlar, hiç ummadıkları bir zamanda karşılarında bir yetkiliyi görür önce. Acı daha metanetli davranır diye ilk babaya söylenir. Ardından sakinleştirici verilerek anneye. Herkes sessizdir, herkes ağlamaklı, Duyan dost akraba ve yakınlar eve dolar. Denilecek bir şey yoktur. Ayların değil saatlerin hesapladığı kavuşma anları ölüme ertelenir.
Şehidin naşının gelmesine kadar sürer sessizlik. Türk bayrağına sarılı tabutun görünmesiyle hareketlilik başlar. Yetkililer gelir, baş sağlıkları dilenir. Hani adettendir, vatan kurbandır diye ellerinde kınasıyla gönderilen evlatlarla, bayraklara sarılı bir tabut üzerinden vedalaşılır.
Şehidi son yolcuğuna gönderirken gösterilen metanet evde kendini garip bir hüzne bırakacaktır. Acı, ağıtlarla, gözyaşlarıyla ve suskunlukla dile gelecektir.
Başsağlıkları kabul edilir. Allah rahmet etsinler dilenir. Sonra baş başa kalmışlık başlar. Hayat, hiç azalmayan bir özlemle devam eder. Geride kalmak elbette ki daha zordur.
Bayram günleri daha manidardır şehit ailelerinde. Herkes evladını beklerken, onlar mezarları bayraklarla süslü oğullarına koşarlar. Gözyaşlarını okudukları duaların aminiyle silerler.
Ekranda görüntüler geldikçe milletçe hüzün çöker yüreklere, teröre ve destekçilerine lanet yağdırılır. Fakat değişen bir şey yoktur. Ne destekçileri kendini saklama gereği duyar, nede terörde azalma olur.
25 yıldır hayatlar bu eksen etrafında sürüp gidiyor. Terörle etkin mücadelede etkisiz yöntemler uygulanırken, Anadolu’da yeni acılar yaşanmaya devam ediyor.
Son yaşanan kayıplardan sonra nedenler, nasıllar ve nasıl olmalılar tekrar sorgulanmaya başlandı. Fark edildi ki yapılan yalnızca dağda gezen bir avuç çapulcuyla değil, Türk ve Müslüman kelimelerine karşı tahammülü olmayan diğer uluslara karşı da bir savaştı. Çoğu kişinin söylemekte çekindiği bir gerçeği ben ilan etmekte bir sakınca görmüyorum. Bugün hangi tarafından bakarsanız bakın büyük dost(?)
Amerika ve çok çok demokratik Avrupa ülkeleri PKK’yı destekliyor.
Anlayamadığım biz bu gerçeği birbirimize bile söyleyemezken yada süslü laflarla kibar bir şekilde değerlendirmelerimizi yaparken, namı diğer coniler göz göre göre dağlara yardım paketlerini bırakmaktan çekinmiyor. Vatan bölmeyi legal bir hale getirmeye çalışan yerli işbirlikçilerle de irtibatlarını, insan hakları adı altında gayet iyi yürütüyorlar.
Dış destekçilerin beslediği yerli kuklaların da söylemlerini irdelemek lazım. Görünür de kendilerinin bile yabancı olduğu halklarını temsil etme biçimleri düşündürücü. Ben hiç ağızlarından güneydoğuda eğitim eksikliği yada doğuda tarımın, ekonomin geliştirilmesine yönelik bir söz duymadım. Bu yönde çaba da sarf etmediler. Dillerine dolandırdıkları kin ve ayrımcılık güden boş sözlerinden başka bir etkinlikleri olmadı.
Şehit cenazelerinin artması bir konuyu daha gündeme getirdi. Mehmetçiklerin aldığı eğitim ve karşı savunma sanatı. Dünya’nın en güçlü ve büyük ordularından biri olan Türk ordusunun , dağ şartlarına alışmış teröristlere karşı gerçekten iyi eğitim almış timlerle mücadele etmesinin gerektiği sorgulanmalıdır. Terörle mücadelede daha etkin ve yapıcı bir savunma, dış ve içte etkili bir yöntemin uygulanılmasında yeni metotlar bulunmalıdır. Avrupa’dan yayın yapan örgütün basın organları ve yurt dışında krallar gibi beslenen mensuplarına karşı tüm Dünya’ya gerekli olan duruş gösterilmelidir. Teröre destek veren ülkelerle ilişkiler ciddi ve somut yaptırımlar uygulanacak şekilde gözden geçirilmelidir.
Medya’dan siyasi çalışmalarına, özel eğitimlerinden silahlarına kadar her alanda büyüyen ve birçok koldan destek gören terör örgütüne kesin çözüm şartları ciddi bir şekilde belirlenmelidir artık.
Kuzey Irak’a girilmesinin gündemde olduğu bir dönemde en son saldırı da olduğu gibi büyük çapta kayıpların yaşanması da olayların başka bir boyutu. Her ne kadar karşı izlenimi uyandırsa da sevgili müttefikimizin kuzey Irak operasyonunu desteklediğini düşünenlerdenim. Silah satışından tutunda, bölgedeki etkinlik kurulması, petrol kaynaklarının korunmasına kadar kaç türlü çıkar hesapları yaptıklarını kim bilebilir.
Sınır ötesi operasyon yarar getirir getirmez tartışılır ama dışta ve içte bu düşmanlar olduğu müddetçe terör daha çok can almaya devam edecektir. Her şehidin ardında tüm yüreğimizle söylediğimiz “Vatan saolsunlar” birkaç gün sonra üzücü ki başka Mehmetçikler için söylenecektir.
Son kayıplardan sonra yaşanan gelişmeler ise şehitlerden daha üzücü. PKK’yı terörü örgütü bile kabul etmeyenlerin meclis çatı altında olup arabuluculuk teklif etme cüretinden, dün kapımızdan ayrılmayan peşmergelerin bugün bize posta koymasına ve müttefikimiz ülkelerin büyük bir utanmazlıkla tavırlarımıza karar verme çabalarına kadar yaşanan süreç bu kadarda olmaz dedirtiyor insana.
Şehitlerimiz için söylenilmesi gereken,14 asır önce müjdeyle bildirilmiştir nede olsa.“Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyiniz. Bilakis onlar diridirler. Lakin siz algılayamazsınız”. Diri olan şehitleri anarken, üzerinde ölü toprağı serili olan bizlerin utanarak ve büyük bir mahcubiyetle kendi haline ağlaması gerektiğini düşünüyorum. Selam ve dua ile.
|
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 5 yorum
yapılmış )
[
2007/11/07 14:36
] |
|
vatan uğrunda ölmeye hazır azız dostlarım yazarımızın yazılarını takıp edıyorum katılıyorum ....iyi akşamlar |
|
|
9 0 6
[
2007/11/05 17:27
] |
|
Tarihimizden çıkarılması gereken daha bir çok dersin olduğunu ve özellikle şehitlerimiz gibi hassas bir konuda iki kere ders çıkarmamız gerektiğini Alev Hanım bu dile getirdikleriyle bize bir kere daha hatırlattı.İnsanlarımızın milli birlik ve birliktelik konularında son günlerde gösterdiği hassasiyeti yine şehitlerimiz ve gazilerimiz içinde sonuna kadar gösterecekleri inancındayım, Sadece onlara hangi topraklarda ve kimin torunları oldukları sık sık hatırlarılmalı.Bizi bölmek ve parçalamak isteyenlere en güzel cevap bu olsa gerek... |
|
|
|
zamanında antiterör uzmanlarını refüze ederek bu günlere gelinmedi mi? akıllar başa geldiyse çok geç değil. bir an önce gerilla taktiğine çözüm birimler yetkililer tarafından oluşturulmalı ve araziyi tanıyan, uzun süre bölgede kalan uzmanlara bırakılmalıdır artık. gücünden ve kuvvetinden hiçbir şey kaybetmeyen ülkemiz daha çok ülkenin ömürlerini musallada görecektir. Slm ve dua ile |
|
|
|
zamanında antiterör uzmanlarını refüze ederek bu günlere gelinmedi mi? akıllar başa geldiyse çok geç değil. bir an önce gerilla taktiğine çözüm birimler yetkililer tarafından oluşturulmalı ve araziyi tanıyan, uzun süre bölgede kalan uzmanlara bırakılmalıdır artık. gücünden ve kuvvetinden hiçbir şey kaybetmeyen ülkemiz daha çok ülkenin ömürlerini musallada görecektir. Slm ve dua ile |
|
|
|
Tüyler ürpertici bir yazı olmuş. İnsanın okurken gözleri yaşarıyor. Yazınızda eğitimli askerlerden bahsetmeniz aklıma Başbakan'ın Başbakan olmadan önce söylediği ''terörle mücadele 20 yaşındaki gençlerin işi değil'' sözü getirdi. 5 yıl önce bunun farkında olan Sayın Erdoğan neden şimdiye kadar bekledi merak ediyorum. Yüreğinize sağlık, bu ümkede yaşayan her bireyin düşünmesi gerektiği gibi düşündüğünüz için. |
|
|
|
|
|
Yazarın Tüm Yazıları |
|
|
|
|