Cumartesi akşamı cep telefonuma gelen mesaj ile hazırlıklı olmama rağmen irkildim ve ev halkına, çocuklar; Servet Buzcu vefat etmiş dedim. Sendika başkanı Mustafa Selçuk kısa mesaj ile beklenen acı haberi vermişti.
Önce Ali Akgül, ardından Servet Buzcu.
Peşi sıra gittiler.
Büyükşehir Hastanesinde nörolog Doktor Ali Bey’in yanından çıkmış giderken kapıda Osman Seçkin ile karşılaştım. Başın sagolsun” Ali Akgül’ü kaybetmişiz” dediğinde acaba sıra kimde demiştim. Ölüm her nefes alış verişimizde bizimle beraberken biz nedense ölüme hiç hazırlıklı değildik.
Servet Buzcu’nun hasta olduğunu da biliyor,iki iyiliğin sahibi Allahtan umut kesilmez diyerek kendimi teselli ediyordum.
Her ikisi de yaklaşık 10 yıllık yakın arkadaşlarımdı.
Her ikisi de son dönemlerini yaşıyorlardı.
Her ikiside genç yaşta hakkın rahmetine kavuştu.
Ögle namazı vakti Sultan Selim Camii önünde musallada yatan Ali Akgül’ün ruhaniyeti önünde Ugur Özteke’yi çok üzgün ve ilk defa gözleri yaşlı olarak gördüğümde bende buruklaşmış ve içimde bir şeylerin yok olduğunu hissetmiştim.
Servet Buzcu’nun gidişinde de aynı acıyı derinden duyduğumda “inna lillahi ve inna ileyhi raciun” lafzı celili bir kez daha tecelli etti.
Hem Ali Akgül hem de Servet Buzcu sevdiğim arkadaşlarımdı. Her ikisi ile de çoğu şeyi birlikte paylaştığımız yüreği temiz insanlardı.
Ali Akgül’ü ilk kez 10 yıl önce Vali Namık Günel döneminde stadyumda Konya Mersin maçı öncesinde sahada tanımıştım. Spor Ahlakı konusunda tribünlerde bulunan protokol ve sıradan insanların görüşlerini almak için gelmiştim. Ali bana orda sorun çıkarmıştı. Ben hiç bozuntuya vermeden işimi yapmıştım. Vali Namık Günel’den Konya’da spor ahlakı konusunda seyirci davranışlarının sebep sonuçları alanında yapılabilir şeyleri konuşmuştum.
Servet Buzcu’yu da aynı dönemde Enes Kitapevinde Mustafa Çalışkan ile birlikte tanımıştım. Kısa süre içinde kaynaşmıştık. Harbi kişiliği açık sözlülüğü hesap kitap yapmayışı, düz mantık ile olayları yorumlayışı beni kendine yakınlaştırmıştı.
Aradan geçen zaman içinde her karşılaşmamızda bana hitabı hep aynı olmuştu.
Şimdi ben ona kendi hitabı ile Adamın Kralı derken keşke böyle olmasaydı demek geçiyor içimden.
Bu sefer ben ona kendi hitabıyla seslenirken keşke böyle olmasaydı demek geçiyor içimden ama takdire rızadan başka elden bir şey gelmiyor.
Sonbaharın son günlerinden soğuk ama güneşli bir gün üçler mezarlığında ayaklarımız çamur içinde mevtaya son görevimizi yerine getirirken Harun Kaynak, Ahmet Uykusuz, Lokman Koyuncuoğlu, Nedim Bey ve Memur –Sen Genel Başkanı gibi bir çok değerli dostlarının gözleri uhrevi aleme dalıp gitmişti.
Güle güle Adamın Kralı, Ruhun şad, mekânın cennet olsun.
Hoşça kal, Allah taksiratını af etsin.