Yıllar önceydi. Küçük bir kuruyemiş dükkânı işletiyordum. Geceleri belirli bir saatten sonra işler azalır ve ben okuduğum kitaba dalar giderdim. Haftanın bir-iki günü, yeni yetme, sera mahsulü, fiziği ve parası büyüyen bir tanıdık uğrardı.
Beni devamlı kitap okuyor görmenin karşılığında bir şeyler söylemek zorunluluğundaymışçasına bir gün: “Ya abi, bu güzel kitapları nerden buluyor, alıyorsun?” demişti.
Senin cipini aldığın yerden diye cevap vermiştim!
* * *
Çok ve hızlı okuyor olmanın beraberinde kaliteyi getirdiğini asla ve kata söyleyemem. Hatta diyebilirim ki zaman israfının yanında erkenden göz doktoru ile tanışmanıza olanak sağlamasından başka bir kazancıda yoktur. Gönül ister ki kendi seyrimizi –rotamızı- bulana kadar bizden önce bu yoldan geçmiş ve bu konu üzerine kafa yormuş olanlardan faydalanalım.
* * *
Okumak olsunda ne olursa olsun diye popüler kültürün “eseri” bile diyemeyeceğim sulu-sepken ve içinde keçiboynuzunda bulunandan daha az tat olan kitapların en çok okunanlar olduğuna bizzat şahit olmaktayım.
* * *
Bana üç kitap tavsiye eder misin?
Bu soruma “Ben kitap okumayı sevmiyorum ve onun içinde size kitap tavsiye edemem!” diye cevap verenin elini öpeceğim. Çünkü kitap okumuyor olmak –hele de tahsil yapmışlar için- ayıp kaçacaktır ve herkes okuyordur!
Bu satırların sahibi, her ne kadar, bir akademisyen mantığı ve istatistikî bir anlayış ile yaklaşmıyor olsa da bu soruyu çokça sorduğundan dolayı, deneme yanılma yani klasik ve upuzun yoldan şunu öğrenmiştir ki birçok insan, son okuduğu üç kitabı tavsiye edebilmektedir ancak. Çünkü ve ancak bu kitapların adını hatırlayabilmektedir.
* * *
Bilgiyi arttırmanın tek yolunun önümüze çıkan her kitabı okumak olduğunu söylemeyeceğim elbet. Ancak yine de ve her halükarda ilmin ve bilmenin kitaplardan geçtiğine inandığımdandır ki Sophokles’in “Bilgisini arttıran kederini arttırır.” cümlesine katılıyor ve kederimizi çoğaltalım diyorum.
* * *
Otuzlu yaşlardaki bayan soruyor:
Orhan Pamuk’un Yasin ve Dua kitabı var mı?
Vardı ama bitti dedim.
* * *
Ahmet Kekeç’ten bir alıntı yapayım da zevzek satıcıları da boş geçmemiş olalım.
Geçen gün kitapçıya girdim. Ferit Edgü’nün bir romanını alacağım.
“Eylül Ortasında Bir Yazdı kitabı var mı?” diye sordum.
“O Yok” dedi tezgahtar bayan, “Ama yaz’la ilgili başka bir kitap verebilirim..”
Gel de çatlama.
. . . .
Başka bir tezgâhtar kardeşimiz de, bir gün, “Dostoyevski’nin yeni romanı”nı satmaya kalkmıştı da, elimden bir kaza çıkmadan zorlukla uzaklaşmıştım oradan.
* * *
Hep başkalarına mı?
Kitap okuyanlara söylenecek söz yok mu?
Olmaz olur mu?
Güzel insan, Mustafa Kutlu abim, Chef isimli kitabında aynen şöyle diyor: “Nerden kapıyoruz bu ukalalığı? Kitaplardandır, kitaplardan. Benim gibiler hayattan bir şey anlamaz kitaplardan anlar.”
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 3 yorum
yapılmış )
evet memduh abi sizinde söylediğiniz gibi ben de herkes gibi kitapların sadık dost olduğun ainananlardanım.Nede olsa kitapların dili kırıcı olmuyor insana insan gibi muamele yapıyor nasıl bakmak istiyorsan öyle gösteriyor dünyayı çok seviyorum kitapları ...muhabbetimizi artırsın diyorum herkesin kitaplarla...ne zmankiinsanlar tarfından anlaşılmadığımıdüşünsem kitaplara gömüyroum başımı oh diyorum heleki bi anlıyan var.sonra başımı kaldırdığımda zaten farklı bir yer gelmiş oluyoruz dünya bir otobüs gibi kitaplar rehber olmadı hayata yön veren ...
Kurtuluşunu kitaplarda aramak, kitapları kahramanlaştırmaktır ve bir kahramanı varsa insanın, kendi selametini asla kendi başına sağlayamayacak demektir. Bir kahraman, benliğin çözülüşü, kudretin küçümsenmesi,kişisel menkıbenin yok sayılmasıdır. Kitaba gösterilen alaka ve hürmet, onları bir kahraman hüviyetinden çıkarıp, bir dost olarak bellemekle yerini bulur. Dostunuzla ''yaşamak ağrısı''nın ne menem olduğuna dair konuşabilirsiniz hatta ağlayabilirsiniz. Fakat kahramanlar, o ağrıdan yalnız görkemli efsaneler üretirler, o kadar ve gözyaşları tarihe geçmede efsaneler kadar talihli değildir.