Canım yurdum, yirmi yılı aşkın bir süredir lanet olası bir terör belası ile mücadele ediyor. Şüphe yok ki, bu derecede gürültü çıkaran bir terör örgütünü uluslar arası bağlantılardan soyutlayarak değerlendirmek olası değildir. Devletin, bütün kurumları ile iyi bir eşgüdüm içinde yürütmekte olduğu yoğun diplomasi destekli silahlı baskının bir noktada terör örgütünü felç edeceğine inanıyorum.
Benim burada üzerinde durmak istediğim, sokaktaki adamın bile söz konusu örgütün siyasi kanadı olarak bildiği DTP adlı partinin polit bürosunda oturan kişilerin temsil ettiklerini söyledikleri Kürt kökenli vatandaşlarımızla olan ilişki biçimidir.
Hemen şimdi söyleyeyim: Bu şahıslar, görüş olarak “sosyalist”tir. Nedeni pek bilinmez; ama hiç kimse işin bu tarafını gündeme getirmez.
Zaten, dini duyarlılığı olan bir hareket olsaydı, bugün çok daha geniş ve sıkı bir zemine kavuşmuş olabilirlerdi. İkincisi, bu insanların hepsi de kendini “elit” sayar. Bu iki açıdan bakıldığında, hiçbirinin güneydoğuda yaşayan kültürel doku ile sıkı bir duygusal veya organik bağı yoktur.
Öylesine yüksek şatolarda oturuyorlar ve beslendikleri toplumda eğitim düzeyi o kadar düşük ki, halk onları bir türlü göremiyor. Geçtiğimiz günlerde içlerinden biri birkaç şey söyledi de, beyinlerinin ana teması konusunda biraz fikir sahibi olabildik. Abdullah Öcalan’ın eski avukatlarından Hasip Kaplan adlı şahıs, güneydoğu illerinde yapılan dini etkinliklerden şikayet ediyordu. Böylelikle, şatodan inmiş sayılmasa da, en azından oradan başını uzatarak kendini bir parça açığa vurmuş oldu; oysa o yörede yaşayan insanlar da kendini “Müslüman” olarak tanımlar; pek çoğu bir tasavvuf ekolüne mensuptur ve bağlı bulundukları Şafii hukukunda namazı terk etmek dinin dışına çıkmaya yakın bir anlam taşıdığı için, kimi anne-babalar namaz kılmayan çocukları ile aynı sofraya oturmak bile istemez.
Şimdi… Kimi zaman kandırarak, kimi zaman da malum teröristleri devreye sokmak suretiyle tehdit edip yıldırarak bu mazlum insanlardan aldıkları oylarla inşa ettikleri devasa şatolara kurulup oturan bu şişman kedilere sormak isteriz: Birbirinizle baş başa kaldığınız zaman, bu zavallı insanların inandığı Allah’a sırtınızı dönersiniz. Canı kadar sevdiği peygamberi ile alay edersiniz. Onların mezhebine söver, yaşam biçimini aşağılarsınız. Paçavralar içinde olduklarını ve ağızlarının koktuğunu söylersiniz. Güneydoğu bölgemiz, kişi başına düşen milli gelirin en düşük olduğu halde, siz birinci kalite Amerikan sigaralarınızı birinci sınıf restoranlarda yediğiniz pirzola tabaklarında söndürürsünüz. Seçimden seçime veya mitingten mitinge şatolarınızdan çıkıp onlara ateşli nutuklar atarak ırksal kökenlerine ilişkin duygularını manipüle eder gidersiniz; ama bir dahaki seçime kadar da, pek çoğu sizi TV kanallarından başka yerde göremez. Allah aşkına söyler misiniz; sizin bu insanlarla ne işiniz olur?!
Herkes emin olmalıdır ki, güneydoğu bölgemizde eğitimin kalitesi ve eğitimli insan oranı arttıkça, tıpkı CHP’nin Anadolu kentlerinden silinip atıldığı gibi, bu cingöz ve havalı baronlar da Kürtler arasında barınamaz hale gelecektir. O zaman da, o güzel şatolarından inmek isteyecek değiller elbette; ancak yöre halkı onları eninde sonunda bünyesinden bir balgam gibi söküp atacaktır.
Ben, Hasip beyin iyi bir çıkış yaptığı kanısındayım. Bu tür çıkışlara devam ettiği sürece, insanların onun gibilerin iç yüzünü ve nerede oturduğunu daha iyi anlamasına bir nevi bir hizmette bulunmuş olacaktır…