Önsöz: “Bu yazı, hayatının bir döneminde sigara ile dostluk kurmuş veya halen dost olan kimseler içindir ve kesinlikle sigarayı özendirme amacı taşımamaktadır. “Dostluk” kelimesini, onun en azından iyi bir dost olmadığını bildiğim halde kullanıyorum; ancak onun tadına ermemiş olanların anlatacaklarımı tam olarak anlamalarını beklemiyorum. Zaten bunu anlamıyor olmaları bile, yeterince hayranlık vericidir.”
Günün birinde, bir arkadaşınız size bir sigara ikram eder. Ardından da, çakmağını çakar. Gönüllü-gönülsüz veya muhabbet olsun diye yakarsınız. İlk başta, ya midenizi bulandırır ya da başınızı döndürür. Üstelik, ağzınızın içi çamur gibi olmuştur. “İnsanlar bunu neden içer ki?” diye bir yadırgama ifadesi geçer aklınızın bir köşesinden.
Aradan, bir hafta geçmiştir. Geçen süre zarfında sigaraya ilişkin herhangi bir şey düşünmediğiniz halde, tuhaf bir biçimde bir an canınızın sigara çektiğini hissedersiniz. Eğer o anda yanınızda sigara içen veya taşıyan biri varsa, ondan bir çöp sigara talep edersiniz. İlk deneyiminiz sırasında hissettiğiniz şeyler, aşağı yukarı tekerrür eder; ancak bu kez, üçüncü sigaraya duyacağınız gereksinim bir hafta ötede değildir. Üç veya dört gün sonra, canınız onu yeniden isteyecektir. O an gelip çattığında, kendi kendinize söyleyeceğiniz söz şudur: “Ben, sigaraya para vermem. Ayrıca, üzerimde asla paket taşımam.”
Kendinize yaptığınız bu faydalı telkinlerin ömrünün uzun olacağını sanıyorsanız yanılıyorsunuz demektir. Çünkü, birkaç hafta sonra cebinde sigara paketi taşıyan biri olacaksınız.
Demek istediğim şey, sigaranın sizde bağımlılık yapmak için adeta akıllı ve bilinçli bir hareket yürüttüğüdür. Kendisini size kabul ettirmek için o kadar sinsice davranır ki, ona bağımlı hale geldiğinizin farkına vardığınızda iş işten geçmiş olur. Ne var ki, tıpkı bir balık iğnesi gibi, gizlice ve kolayca girdiği vücudunuzdan ve ruhunuzdan, sizi yaralamadan çıkmayacaktır. Artık sadece sıkıntılı anlarınızda değil, en neşeli anlarınızda da eliniz ceplerinizi dolaşarak onu aramaktadır.
Kendisinden bir parça ürküyor olsanız da, o en yakın dostunuz, sevgiliniz, sırdaşınız, hatta psikoterapistiniz olmuştur. İnsanlardan bir şey isteme konusunda kendini en onurlu sayan kimseler bile, zorda kaldıklarında birilerinden sigara veya sigara parası isteyebilirler. Zira şu koskoca dünyada, yanınızda hiç kimse olmasa yalnızca o size yetmektedir. Bir gün onu bırakmayı düşündüğünüz vakit aklınıza gelen ilk şey, dünyada yapayalnız kalacağınız ve hiçbir dost sohbetinden keyif alamayacağınız yanılsaması olacaktır. Sevgilisinden ayrılan veya zorla koparılan birinin yaşadığı ruhsal travmanın aynısıdır bu. Terk edilmiş bir çocuğun psikozudur.
Yapılan araştırmalar, sigaranın alkol gibi fiziksel değil, psikolojik kökenli bir bağımlılık yaptığını ortaya koymuştur. Aslında, sigarayı bıraktıktan sonra “Oram-buram şişti; yeniden başlamak zorunda kaldım” diyenlerin yaşadığı rahatsızlıklar, çoklukla yukarıda sözünü ettiğimiz depresyona bağlı geçici psikosomatik semptomlardan başka bir şey değildir. Şayet sigarayı bıraktıktan sonra strese girmemeyi başarabilirseniz, hiçbir yerinizin şişmeyeceğinden emin olabilirsiniz.
Kişisel olarak, sigara kullanan biriyim; ama onu hiç tatmamış biri olmayı çok arzu ederdim. Bu yüzden, onu hiç tanımamış olanların halini hep gıpta ile izlemişimdir. Uzun zamandır yapabildiğim tek şey, ikindi vaktine kadar sigara içmemek oldu. Bu sözüme hala sadık olmakla beraber, yakın bir zamanda süreyi akşam vaktine çıkarmayı planlıyorum. Bırakmakta zorluk çeken herkese de, aynı şeyi öneririm.
İşe yarıyor. Böylece, hem sigarayı kısmen bırakmış olursunuz, hem de tümüyle bırakmak için daha antrenmanlı hale gelirsiniz…
Sonsöz: Sigara bağımlılarının (veya dostlarının) bilinçaltına adeta çakılmış olan paradoksal açmaz, kendini her gün yenileyen şu sorunun içindedir: “En yakın dostum, günün birinde katilim olur mu?”