:. Haberler
  Bilişim
  Dünya
  Eğitim
  Ekonomi
  Kültür Sanat
  Politika
  Sağlık
  Spor
  Yaşam

  :. Gruplar
  Hava
  Söyleşiler
  Yazarlar

Dört Kitaba Sığmazsan, Sen Ne İşe Yararsın?! 
Mert Aslan   ( altar42@hotmail.com )

Dört Kitaba Sığmazsan, Sen Ne İşe Yararsın?!
-Özeleştirel bir yaklaşım 2-

Sevgili okuyucu…
Yıllardır, kişisel gelişim, NLP, karşı cinsle ilişkiler, İslam ve olabildiğince nesnel politik anlamda araştırmaya, gözlemlemeye ve yazmaya gayret eden bu kardeşinizin, karşı cinsle ilişkiler üzerine yazdığı ve yakında ikinci baskısı yapılacak olan ilk kitabı “Bay Türk’ün Kadınları” 2006 yılı başında İstanbul’da bulunan Beyaz Yayınları tarafından yayınlanmıştı. Beyaz yayınları, genellikle kişisel gelişim türü kitapları yayınlayan seçkin bir yayınevidir ve yayınevi-yazar ilişkimizin başlangıcından itibaren bana karşı son derece dürüst davrandıklarını belirtmek isterim.

İkinci kitabım, bir roman çalışması oldu ve beğenseniz de beğenmeseniz de ülkemizde geçen yılın best seller kitabı “Ferrarisini Satan Bilge” adlı romanını yayınlamış olan “Goa Yayınları” tarafından kabul edilmiş olup, bana söylediklerine göre, olasılıkla yaz aylarında piyasaya çıkacaktır. Goa Yayınlarının sevgili editörü romanımı bizzat kendisi okuyup yayın programına dahil ettikten sonra, bana birkaç gün içinde bir sözleşme göndermiştir. Ben de, inceledikten sonra imzalayarak kendilerine fakslamışımdır. Şeffaflık içinde, gerekli prosedür işlemiş ve tamamlanmıştır. Bu yayınevi ile olan ilişkilerimde de herhangi bir sorunla karşılaşmadığımı belirtmek istiyor ve sözünü ettiğim her iki yayınevine de yürekten teşekkür ediyorum.

Üçüncü kitabıma gelince… Bu kitap, diğerlerinden farklı olarak Peygamberimiz’in kişisel gelişim ve insan insana ilişkilere getirdiği özgün boyutları deşifre etmeyi hedefleyen ve yazınsal tarz olarak Alman edebiyatında Johann Wolfgang Goethe’nin mektup-roman türünün başlangıcı kabul edilen “Genç Werther’in Acıları” adlı yapıtından esinlenmiş bir çalışmadır. Bildiğim kadarıyla, şu ana dek Güllerin Efendisi hakkında mektup-roman tarzında bir kitap çalışması yapılmamıştır. Doğrusu, ben de Goethe’nin söz konusu kitabını okumaya başladığım güne kadar, bu konuda yazmayı düşündüğüm kitaba uygun bir format aramakla meşguldüm. Bana göre burada ilginç olan örtüşme, “Doğu ve Batı Divanı” adlı ünlü yapıtında, “Aslında, bu kitabın yazarı da bir Müslüman olduğunu yadsımıyor” demekten çekinmeyen ve “Muhammed’in Şarkısı” adlı şiirinde “Dereler sokulup katılıyor ona/Akıyor şimdi ovalar boyunca gümüş ışıltılarıyla/Ve ovalar parıldıyor onunla/Ovalardan gelen ırmaklar/Dağlardan inen dereler/Sevinçle sesleniyorlar ona: Kardeş! – Kardeş! Kardeşlerini de al yanına/Kolları açık bizi bekleyen Ulu Sevgili’ne/O sonsuz denize akalım beraberce” sözlerini sarf eden Goethe’nin de, Yıldız Yetiştiren Adam’a karşı derin bir sevgi ve bağlılık içinde olduğunu ilan etmiş olmasıdır. Kim bilir, belki de bu kitap onun var olduğuna inandığım tasarrufu ile yüzleşmiş oldu…

Asıl anlatmak istediğim olay ise, bu kitapla ilgili olarak bazı İslami yayınevleri ile iletişime geçtiğim zaman başladı. İsimleri lazım değil; ama epey ünlü yayınevleri olduklarını söylemem yeterli olacaktır.

Bu yayınevleri ile temasa geçtikten sonra, hemen hepsinde karşılaştığım bazı şeyleri üç başlıkta toplayabilirim:

1.Tutmayacakları sözleri veriyor ve verdikleri hemen hiçbir söze sadık kalmıyorlardı. Örneğin, bana bir hafta içinde olumlu veya olumsuz bir yanıt vereceklerini söyledikleri zaman aradan iki veya üç hafta geçtiği halde yanıt alamıyor ve kendim tekrar aramak zorunda kalıyordum. Böylelikle, her biri bana en az birkaç ay zaman kaybettirdiler. (Yıldızların Efendisi’nin tutamayacağı sözleri vermemiş ve verdiği sözleri ne pahasına olursa olsun tutmuş olduğunu hatırlatırım.)

2.Ben kendilerini aradığım zaman, bunu bildikleri halde bana dönüp yanıt verme lütfunda bile bulunmuyorlardı. (Yıldızların Efendisi’nin, kendisine soru soran ya da bir şey anlatmak isteyen herkese “tüm bedeni ile dönerek” yanıt verdiğini ve o yüzünü başka taraf çevirmedikçe yüzünü ondan ayırmayı kabalık saydığını hatırlatırım.)

3.Bana red yanıtı verdikleri zaman nezaket sınırlarını hoyratça aşıyor ve kırıp döküyorlardı. (Yıldızların Efendisi’nin, kendisini kıranlara karşı bile sonuna dek sabır ve nezaketle karşılık verdiğini, dahası zaman zaman onların ziyaretlerine gitme kibarlığını gösterdiğini hatırlatırım.)
Bunları gördükten sonra, müthiş derecede şaşırdığımı söylemeliyim. Çünkü, benim bildiğim Kur’an, “verdiği sözde durmayı” mü’minin en önemli vasıfları arasında sayıyordu. Ayrıca, Güllerin Efendisi münafık karakterini üç cümlede özetliyor ve söyle diyordu: “Konuştuğu vakit, durmadan yalan söyler. Verdiği sözü, yerine getirmez. Kendisine bir şey emanet edildiğinde, ona ihanet eder.”

İslam’ı bir yaşam biçimi olarak benimseyen kimselerin, öncelikli olarak insanlar arasında “bir güvenlik ve çözüm limanı” olarak öne çıkmaları zorunludur. Zira, bu din onları “daha gerçek, daha uygar ve daha kibar birer insan yapmak” amacıyla vahyedilmiştir. Eğer öyle olmamış olsaydı, “Namaz, sizi kötülüklerden arındırır” denmezdi değil mi? Demek ki, Allah’a ibadetin gözle görünür sonuçları olmalıdır. Olmadığı takdirde, yapılan ibadet temel işlevini yürütmüş olmamaktadır. Yine, Derviş Yunus ekolünden dinleyelim: “Bir kez gönül yıktın ise o kıldığın namaz değil/Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil.” Ben, ibadetin istendik sonuçlarını üretemeyenlere, ibadeti gizli yapmalarının süper bir tutum olacağını söylüyor ve bunu şiddetle öneriyorum…

Peki, bu kimseler İslam’ı istiyorlar mı sizce? Ben, bilmiyorum. Belki de kendilerince istiyorlardır; ama unutmayalım ki, uyduruk kumaştan kaliteli giysi çıkmaz. Çıkar diyerek dikerseniz, kısa zamanda giyen kişinin üzerinde yırtılır ve milletin içinde orası-burası ortaya çıkıverir. Bozuk malzemeden iyi bir ev yapmak olanaksızdır; ama olur denir de yapılırsa, çok geçmeden içinde oturanın başına yıkılır.

Bu kimselerin yaptığı işler dört kitabın hiçbirinde yazmadığına göre, bunların kitabı nedir veya bunları gören bir kimse neden Müslüman olsun? Bilen varsa, beri gelsin de bizi aydınlatsın lütfen!!!

Size, iki farklı örnek sunmak istiyorum:
Bir gün, dini ya da dini ağırlıklı kitaplar satan bir kitapevine uğradım. Kitapevinin sahibi olan ve benim de bir süredir tanıdığım arkadaşımız, bir tasavvuf büyüğüne gönül vermiş biriydi ve samimi bir Müslüman olduğundan zerre kadar kuşku duyduğumu söyleyemem. Daha önce de, zaman zaman kendisini ziyaret etmişliğim vardır ve güzel sohbetlerimiz olmuştur.

Bir ara böyle bir ziyaret sırasında, kimi konular üzerinde küçük bir tartışmaya girmiştik. Sohbet esnasında, kendisine yayınlanmış olan ilk kitabımdan ve ayrıca Peygamberimiz hakkında da çok özgün bir kitap çalışmam olduğundan söz etmiştim. Söylediğim şey hiç ilgisini çekmediği gibi, bir de oradan ayrılırken bana okuyup adam olmam için olsa gerek, küçük bir dini kitap hediye etmişti.

Öncelikle herkes emin olmalıdır ki, dindarlık bireysel bir artı değer ve saygınlık nedenidir. Kişisel olarak, dindar kimseleri asla bir tehlike olarak görmedim. Bilakis, diğer siyasal gruplar ve sivil toplum örgütleri içinde en masum, en demokrat ve en yurtsever kesimler olduklarından hiç kuşku duymadım. Çünkü, şimdiye kadarki yakın gözlemlerim bu konuda beni hiçbir zaman düş kırıklığına uğratmamıştır; ancak unutulmamalıdır ki, dindar insan da diğerleri gibi insandır; melek değildir.

O yüzden, lütfen bu noktadan itibaren yapacağım sorgulamadan dolayı hiç kimse alınmasın. Kendimi aşağı yukarı aynı yerde konumlandırdığım için, sözlerim yalnızca bir otokritik anlamındadır: Genel olarak bakıldığında, dindar kesimlerin “imaj yapma” gibi bir kaygıları ya da becerileri var mıdır? Kendilerinin dışında kalan toplum kesimleri ile insani ve uygar bir ilişkiye girerler mi? Yoksa, onları nasihat edilerek veya ders verilerek, hatta eğer ellerinde yeterli fiziksel güç varsa bir parça da zorlanarak hidayete erdirilmesi gereken bir zavallılar güruhu olarak mı algılarlar? İnsanlarla çok yönlü ve tümüyle insani duyarlılığa dayalı uygarca ilişkiler kurmanın, onları değiştirmenin en emin ve etkili yolu olduğunu düşünebilirler mi? Kendilerine benzemeyen (Dikkat edin: Bu da çoğu kez fiziksel bir benzerliktir) diğer insanların dertleri umurlarında mıdır? Küresel ısınmanın yol açtığı iklim değişiklikleri ile ilgilenirler mi? Çevre sorununa ilgi duyarlar mı? Ağaç dikme etkinlikleri düzenler veya katılırlar mı? Tecavüze uğramış bir çocukla ve ailesi ile ya da kocası şehit düşmüş bir kadınla ve çocukları ile ilgilenirler mi? Huzurevlerini ziyaret ederler mi? Alkolik veya sarhoşları gördükleri zaman insan olarak onunla ilgilenirler mi, yoksa burunlarını kıvırarak oradan uzaklaşırlar mı? Hayat kadınlarını, mendebur cehennemlikler gibi gördükleri ve yanlarına yaklaştırmadıkları yanlış mıdır? Yoksulluğun yüzünü soldurduğu insanların gecekondularına konuk olup onların bir bardak çaylarını içmekten tiksindikleri yanlış mıdır? Anne-babası ölmüş bir öksüz veya yetimi, ‘Eşim için helaldir’ diyerek evlatlık almaktan kaçındıkları asılsız bir rivayet midir? Kişisel gelişim yönünde herhangi bir çaba harcarlar mı? Mal ve hizmetin daha kaliteli olanını üretmek yerine, kendi adalarında oturup akşamlara kadar Siyonist oyunlarından bahsederek, farkında bile olmadan İsrail oğullarının “üstün ırk” söyleminin somutlaşmasına gizli gizli katkıda bulundukları yalan mıdır? (Öyle ya, on beş-yirmi milyonluk Musevi kavmi altı milyarlık dünyayı bir davar sürüsü gibi önüne katıp sürüyorsa eğer, gerçekten de üstün bir ırk olsa gerektir.) Bu soruların, dişe gelir makul yanıtları varsa ne ala! Eğer yoksa, bu insanlar ne işe yarar söyler misiniz?!

Ben, dokuz yıldır Konya’dayım. İnsanların hidayete ermesi de dahil olmak üzere hiçbir karşılık beklemeksizin, sadece Allah’ın sevgisini kazanmayı amaçlayarak ve Güllerin Efendisi’nin en önemli sünnetlerinden biri olduğuna inanarak, artı hiçbir kritere göre ayırım yapmadan insanların dertleri ile içtenlikle ilgilenen, her türlü sorunlarını çözmek için var gücüyle çalışan, hiçbir şey almayan, fakat hep kendinden bir şeyler vermeye odaklanmış sadece bir kişi tanıdım. Bu adam, bazen kahvehanelere, barlara, meyhanelere, ağzına kadar içki ile dolu tekel bayilerine bile gider ve oralarda yaşayan kimselerle dupduru, sıcacık dostluklar kurar. Onları, ayıplamaz, yargılamaz. Bıkmadan usanmadan, dertleri ile ilgilenir. Örneğin, borçları varsa veya ev kirasını ödemekte zorlanmışlarsa, emanet para bulur. Birileri tarafından tehdit ediliyorlarsa, gider bunu yapanları bulur ve ikna eder. Bir kaza veya hastalık nedeniyle taze kana ihtiyaçları varsa, sabahlara kadar uyumadan dolaşır, o kanı bulur ve hastaneye ulaştırır. Efkarlı zamanlarında, onlar saatlerce anlatırlar ve o sıkıntılarını içtenlikle paylaşarak azaltır. Hatta, bu kimseler arasında alkolik olanlardan biri günün birinde içki parası bulamadığında, kendi parasıyla ona bir şişe rakı alıp getirecek kadar insani duyarlılığa sahip olduğunu halde, çevresinde bu insani yanından etkilenip alkolü ve daha pek çok olumsuz alışkanlığını terk ederek erdemli bir hayatı seçen insanların sayısı hiç de az değildir. Aslında, onlara uzun uzun İslam’ı da anlatmaz; ama onun soğuk kış gecelerinden geçen ılık bir rüzgarı anımsatan dostluğu onlara yetmiştir… Size, bu büyük insanın bir sözünü anımsatmak isterim: “Yalnız başına içki içmek, zina yapmak, kumar oynamak bir insanı kötü yapmaz. İnsanı kötü yapan şeyler, insanlar arasında şu ya da bu nedenle ayırım yapmak, insan olarak yaratılmış olduklarını unutup ikinci sıraya koymaktır. Onların sorunlarını görmezden gelmektir. Yalan söylemektir. Vefasızlık etmektir. Zulmetmek ve insan hakkına tecavüz etmektir. Emek ve alın teri sömürüsü yapmaktır. Bugün söylediğini yarın inkar etmek ve sözünden dönmektir. Emanete ihanet etmektir. İnsanlarla alay etmektir. Gıybet etmek ve çamur atmaktır. Üstelik, “Dövene elsiz, sövene dilsiz ve gönülsüz gerektir”. Ve bana göre, o bir Mevlana, o bir derviş Yunus’tur.

Saydığımız bu olumsuz özellikler, herhangi bir coğrafyaya bağlı olmaksızın özgün doğasını yitirmemiş her insanın kırmızı çizgileridir. Demek ki, İslam insan doğasının evrensel sesidir.

Birinin, size İslam’ı anlatmasına gerek yoktur. O, insan doğasının evrensel yasalarına koşut biçimde tasarlanmıştır. Dolayısıyla, İslam’ın öncelikleri, insanlığın öncelikleridir. O, “sevecen, kucaklayıcı ve uygar insan” üreten bir öğretidir ve biz gerçekten “insan” olamadığımız sürece, onun bizimle hiçbir işi olmayacaktır. Bu nedenle, aslında her insan İslam’ın temel değerlerini yalın aklın rehberliği ile bulabilir…

Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız ( Toplam 19 yorum yapılmış )

[ 2008/03/09 13:13 ]
Tabi ki, hiç bir insan çıkıpda; toplumla ilgili saydığım kusurların daniskası bende var diyemez.Biraz daha açacak olursak, bende sözümde durmam, menfaatime göre davranırım, benimde '' burun kıvırarak'' dışladığım insanlar vardır diyemez. Yani kimse ayranım ekşidir demez.Öz-eleştiri insanın kendi özüyle alakalı bir durumdur. '' Ahmetin, Mehmet hakkındaki sözleri, Mehmetin kişilik yapısından ziyade Ahmetin kişiliğini yansıtır'' ''Merd-i kıpti, şecaat arzederken sirkatini ele verir''
[ 2008/02/25 15:54 ]
''Benim bir dostum vardı.Kendisi çok iyiliksever bir insandı.Sağdan soldan borç alır, insanlara yardım ederdi.Ben başkasının hamuruyla bir başkasına ekmek yapmanın doğru olmadığını defalarca anlatmaya çalıştım.Ama beni dinlemedi.İnsanların kendisine yüklediği ''iyiliksever'' rolunun içini son nefesine kadar doldurmaya kararlıydı.Ailesi ve çocukları sefil bir hayat yaşıyordu.Piyasaya milyarlarca borcu olduğu halde bir gün ansızın vefat etti'' Onu çok seven ve sürekli öven dostları! borçlu öldüğünü duyunca semtine bile uğramadılar.Halbuki herkes birer miktar ödeseydi onu borçsuz hale getirebilirlerdi.Kabrinde rahat uyurdu.Bunu niçin mi anlatım? Hiiiç....öylesine işte...
[ 2008/02/24 12:11 ]
Müslümanlar eğer tuz yalıyorsa Peygamberini taklid için bunu yapıyor.Şimdi Peygamber ( SAV) tuz mu yalamış oluyor? İçkiye gelince yudumlamak veya tadmak.Sünnete gelince tuz yalamak öyle mi? Alay ettiğin aşağıladığın müslümanlardan ne kadar basit ve ne kadar sığ olduğunu gösteriyorsun böylelikle.Sana NF (RH) diliyle cevap vereyim: Sen müslümanların yanında derin bir çukursun.
Bekir [ 2008/02/16 23:44 ]
DÜZELTME: Genelevindeki kadınları bizzat devlet vesikalı fahişe diye tanımlıyor cümlemi düzeltiyorum.Vesikalı hayat kadını şeklinde olacaktı.Düzeltiyorum.
[ 2008/02/16 17:47 ]
Ferrarisini satan bilgeyi yayınlayan yayınevinden çıkacak kitabı.Sayın Yazar, böyle bir güçlendirmeye gereksiniminiz varmıydı? Bunu yadsıdım ve özümseyemedim.Kendiniz olsanız ve direk olarak kitabınızın adını ve çıkacağı yayınevini söyleseniz.Siz bir yazarmısınız yoksa bir pazarlamacımısınız? Size ve sayın ve saygın okurlara şunu belirtmek isterim: Bir çok yazarın kitabı kitap değildir, marketlerde gördüğünüz bir üründen farksızdır.Orhan Pamuğun ''Kar'ı'' mesela.Medyanın gücüyle cüceler yüce olabilir.Ürün olan kitaplardan mübarek beyninizi koruyunuz.Pazarlamacı olan yazarlardan da kendinizi koruyunuz.Saygılarımla.
[ 2008/02/16 17:47 ]
Ferrarisini satan bilgeyi yayınlayan yayınevinden çıkacak kitabı.Sayın Yazar, böyle bir güçlendirmeye gereksiniminiz varmıydı? Bunu yadsıdım ve özümseyemedim.Kendiniz olsanız ve direk olarak kitabınızın adını ve çıkacağı yayınevini söyleseniz.Siz bir yazarmısınız yoksa bir pazarlamacımısınız? Size ve sayın ve saygın okurlara şunu belirtmek isterim: Bir çok yazarın kitabı kitap değildir, marketlerde gördüğünüz bir üründen farksızdır.Orhan Pamuğun ''Kar'ı'' mesela.Medyanın gücüyle cüceler yüce olabilir.Ürün olan kitaplardan mübarek beyninizi koruyunuz.Pazarlamacı olan yazarlardan da kendinizi koruyunuz.Saygılarımla.
[ 2008/02/16 16:42 ]
Sayın Tülay Lale Hanım,
Yorumlarınız bir okurdan ziyade bir avukatı andırıyor.Şimdi size soruyorum.Lütfen açık yüreklilikle cevap veriniz.Aksi halde iki yüzlüsünüz.Soracağım sorular sadece buradaki yorumunuzla ilgili değil.Diğer yorumlarınızlada alakalı olarak soruyorum.Evli veya bekar olduğunuzu bilmiyorum.Bu hiç önemli değil.Bir misal vermek istiyorum:Diyelim ki, 13-15 yaşlarında bir kızın var.Çok samimi olduğunuz bir aileninde porno hastalığına yakalanmış bir oğlu var.Bununla kızınızın arkadaş olmasını istermiydiniz? Başbaşa bırakabilirmiydiniz? Bakın Tülay Hanım, İnsan Kur'an ve Sünneti hayattan dışlayarak mübarek beynine! göre inciler dökerse rezil olur.Mesafe ilişkilerin sigortasıdır.Tabiki müslüman bir insan ilişkilerinde seçici olacaktır.Bu anlaşılabilir bir şeydir.Peygamberimiz: ''Kişi arkadaşının dini üzeredir'' buyuruyor.Kemikleşmiş,kronikleşmiş düzeyde kötü alışkanlıklara sahip bir çok insanın ellerini dizlerine vurarar ağladığını duymuşunuzdur: Ben bu alışkanlığa arkadaş yüzünden bulaştım diye.Demek ki, neymiş? Herkesi sevemezsin, herkesle arkadaş olamazsın.Bu onları dışlamak anlamına gelmez.Miden nasıl seçiciyse, gözlerin nasıl seçiciyse, hayattaki kırmızı çizgilerinde seçici davranmaya zorlar seni.Bir çok rivayette şeytan bile namaz kılmayan insanlarla arkadaşlık yapmıyor.Ben birkere isyan ettim,huzurdan kovuldum,sen günlerdir isyan ediyorsun senle arkadaşlık yapamam diye.Allah üstü Peygamber üstü bir sevgi anlayışı olamaz.Müslüman Allahın sevmediklerin sevemez.Peygamberin sevmediklerini sevemez.Öfkede kutsaldır,Allah için olduğu zaman.Sınırsız hoşgörü islamda yoktur.Ceza hukuku açısından suç işleyen insanları islama göre başka insanlar affedemezler.O konuyu ehlinden iyice araştırmanızı öneririm.Muhabbet duygusu Allah için sarfedilirse anlam kazanır.İmanın tadını artıran faktörlerden biriside Allah için öfkelenmektir diyor büyük bir alim.Kısaca herkesi herkes aynı düzeyde sevemez.Bu yüzden ilişkilerinde seçici davranan müslümanlar siz kınayamazsınız...
[ 2008/02/16 03:25 ]
İncilerden bir demet dinlediniz.Hacı Veyiszade Hocaefendi, sarhoşların ağzını yıkar traş ettirir ama onlar içkisiz kaldı diye onlara içki ısmarlamazdı.Saçmalığa bakınız hizaya geliniz.Peygamberimiz zina etmek isteyen sahabiyi ikazla nasihatla güzel sözle caydırmıştır, haşa isteğini onaylamamıştır.Bu nasıl çarpıtma ya.Ayrıca yemeğe tuzla başlama sünnetini tuz yalamak diye aşağılıyor.Biliyorsunuz tuzları inekler yalarlar.İnsanlar tadarlar.Edipler edepli olmalı.Bir mütefekkirimiz der ki: ''Sahabe Misvak Kullanmayı Terketseydi Bedir Harbini Kazanamazdı'' Dinin emirleri,en küçüğünden en büyüğüne kadar bir disiplin içinde mütala edilir.Basite alan indirgemeci yaklaşımla yaklaşanlar iç dünyalarını ortaya koyarlar.Şeytan ne zaman sağdan yaklaşsa, böyle inciler!!! fışkırır çok bilmiş aydınlarımızdan.Peygamberimiz içki bütün kötülüklerin anasıdır buyurur.Neymiş Efendim, içki tek başına bir kötülük değilmiş.Yeni bir zekeriya beyazla karşı karşıyayız, hayırlı olsun ülkemize...
Bekir [ 2008/02/16 02:13 ]
Bir tas su bir sineğe denizdir.Müslümanların hatalarını sayarak ansiklopedi yazsan bu senin faziletini artırmaz.Bir elma ağacına boyu yetişmeyen kısa boylu bir insanın uzun boylu bir adama bakarak ağaca çıkacağını düşünmesi kadar saçmalıktır bu.Yazılarında incinmişlik ve kin kokuyor.Müslümanların hatalarını büyütüyorsun.Unutmaki sahabe döneminde zina eden, içki içen ve benzeri hatalar yapan insanlar vardı.Yani sahabe dediğimiz güzide insanlarda hatalıydılar.Genelevindeki kadınları devlet bizzat vesikalı fahişe diye tanımlıyor.Git önce onlara anlat şevkatini sevgini.Müslümanlarda eleştirdiğin her kusur her hata sende yok mu? Sen hatasızmısın? Sen hiç günah işlemedin mi? Kendini onları yargılayarak kutsayamazsın.Yahu ahir zamanda müslümana efelenmek müslümanların hatalarını abartmak entel geçinen müsvedde insanların adeti oldu.Yeni ve orjinal bir şey ortaya koyamayınca müslümanların hatalarını gözlerindeki kinci büyülteçlerle büyültüyorlar.Sen Konya'da yaşayan bir milyon müslümanı genellemeci bir yaklaşımla nasıl yargılarsın?Başkalarına şefkat dağıtırken, müslümanlara öfke ve dışlama, ötekileme öylemi? Konyayı bir kaneviçe gibi ören vakıflardan hayır cemiyetlerinden haberin varmı? Kaçını tanıyorsun? Kaçının yöneticisiyle oturup konuştun? Binlerci insanın evine gizli gizi yardım bırakılıyor.Ağaçlarıda müslümanlar dikiyor meraklanma.Yetimleride müslümanlar doyuruyor meraklanma.Müslümanlar hataları-sevaplarıyla Anadolu'nun gerçek sahipleridir.Müslümanlar sağlıklı ve dost zeminlerde öz eleştiri yapıyorlar ve kendilerini gözden geçiriyorlar.Senin bunca öfken kitabını yayınlamadığı için? Açıkca öfke ve nefret kusuyorsun.Burada zalimane yaklaşımı sanki bir avukat gibi müdafa eden eleştirmeyen ezberci okurları da şiddetle eleştiriyorum.Allah sizlere en kısa zamanda sağlıklı düşünmek nasip etsin.Amin.
şamil [ 2008/02/16 01:46 ]
Ya Allah sana vicdan versin...9 senedir Konya'da olduğunu söylüyorsun.Pekiyi Konya'da çalışan hayır cemiyetlerinin, vakıfların ve derneklerin içinde harıl harıl çalışanlar müslümanlar değil de kim? Kaç şehir gezdin ki müslümanlara tepeden bakıyorsun? Yapmadığını söylediğin bütün faaliyetleri Konya'da hayır cemiyetleri vakıflar aşevleri gerçekleştiriyor.Bu konuda bu insanlardan özür borçlusun.Bu bir kul hakkıdır.Konya'da bir milyondan fazla insan var.Nasıl bu kadar genellemeci olabiliyorsun? Kaldıki bireysel hayırların reklama ihtiyacı yoktur.Allah'tan başka kimse bilemez.Sen nerden bileceksin değerli kardeşim.Sende müthiş bir çarpıtma yeteneği görüyorum.Batılı hak, hakkı batıl sunacak kadar cerbezeci bir yapın var.Mahşer gününde yargıladığın bu insanlarla yaka paça olacağını sana hatırlatırım.Dört kitap yoktur ayrıca.Tek kitap vardır o da Kur'an'dır.Tamamen derme-çatma olan kitapları nasıl hak gibi göstermeye çalışıyorsun? Allah sana insaf versin değerli kardeşim...
önder [ 2008/01/06 18:22 ]
Bir alimin belirttiği gibi ''Dünya islama;islam da hakkıyla temsile muhtaç''.Hakkıyla temsili yaşayan kullardan olma dileğiyle yazınız için teşekkür eder konyaya ve kahve masalarında oyun oynayanların oyunlarının bitmesini bekleyip arada onlarla sohbet etme imkanınını arayan yüreğin sımsıcak dualarını beklerim...
önder [ 2008/01/06 18:18 ]
Bir alimin belirttiği gibi ''Dünya islama;islam da hakkıyla temsile muhtaç''.Hakkıyla temsili yaşayan kullardan olma dileğiyle yazınız için teşekkür eder konyaya ve kahve masalarında oyun oynayanların oyunlarının bitmesini bekleyip arada onlarla sohbet etme imkanınını arayan yüreğin sımsıcak dualarını beklerim...
av.tuncay [ 2008/01/04 11:39 ]
orhan hocam dualarını eksik etme kalbinin temizliği er yada geç Yüce Rabbim inayeti ile insanlar tarafından anlaşılmaktadır.Allah yaptığın tüm hayırları hayırlar ile neticelendirsin.Yazarımıza da ayrıca teşekkürler böyle abileri bulup farkettiği ve kalemine alarak tanıttığı için
kumsal [ 2008/01/01 21:30 ]
kat setevens namı değeer yusuf islam da bir sözünde ben islamı kitaptan okuyup seçtim der insanlardan öğrenseydim asla seçmeyeceğini söyler.Haklıdır çünki biz müslümanlar islamı kendimize ucundan kıyısından kırpıp kırpıp üstümüze giyiyoruz oysa kırpıp attığımız en önemli kısım allah rızası için kim olursa olsun sevmek allah yarattı diye...çıkarsız sevmek allah'ın kuluna yüreğimizi vermek haricinde değiştirmeye çalışmak birinci marifetimiz oldu .konyada artık kendini yenilemeli diye düşünüyorum örümcek ağıyla örülmüş düşüncelere adetlere bir son verip yüreğimizi bütün insanlara açarak yapmalıyız diye düşünüyorum.artık söz zamanı geçmiştir mevla torunları olarak ehli hal üzere olmalıyız sözler havada kalıyor hatta kalp kırıyor .yazınız güzel bir konuya temas etmiş teşekkürler .
Nuri Demir [ 2008/01/01 19:11 ]
Mahmut birader işte bu yazı okunur.Yazında BAHSETTİĞİN ADAM GİBİ ADAM her kim, bilmiyorum,ama inan tanımayı isterdim.Ayrıca,KONYA'da onlardan sen bir tane tanımışsın.Çooookkkk var,çççoooookkkk!Selam ve dua ile.
Alev [ 2008/01/01 13:52 ]
Peygamber Efendimizi aktarmayı özüne ve anlam derinliğine inmeden yalnızca salt hadislerini verip kuru ve yavan anlatımlarla doldurulan kitaplardan ibaret sayan yayınevlerinin, inancın ancak samimiyetle ve derin bir sevgiyle yüreklere işleneceğini bilmeleri oldukça zor. Niyet kainatın en mükemmel insanını, samimiyetle ve derin bir sevgiyle aktarmak olunca inanıyorum ki Allah en hayırlı olanı verecektir. Kaleminize ve yüreğinize sağlık hocam.
eleştirMEN [ 2007/12/31 17:09 ]
YORUMUN DEVAMI: Mevlana'nın diyarından gel ne olursan ol yine gel çağrısı yapmak, çok daha uygun bir davranış olur gibi geliyor. Biz ne kadar birbirimizi seversek, ne kadar hoşgörülü olarsak daha güzel günler bizi bekliyor. Bu vesileyle tüm site yazarları ve okuyuculara sağlıklı, mutlu ve hoşgörülü bir yıl dilerim.
[ 2007/12/31 17:07 ]
Yazınız güzel olmuş, elinize sağlık. Yazının ortasına doğru benim düşüncelerimle birebir gidiyorsunuz, ancak ortasından sonra 2 Türk yıldızının gözyüzünden hızla birbirlerine zıt yönde ayrıldığı gibi ayrılıyoruz. Konuyu son bölümde Müslüman şöyle yapmalı böyle yapmalı, ya da Müslüman şöyle olmalı gibi öteki, beriki şeklinde bir insan kalıbı oluşturmaya çalışmak benim mantığıma uygun değil. Ancak ilk bölümde belirttiğiniz tespitlere tümüyle katılıyorum. Ayrımcılığı başları başörtüsü filan gibi konularda zaten yapıyor ve hata yapıyor. 2 yanlış bir doğru malumaliniz etmez. Aynı ayrımcılığa yol açabilecek, kamplaşmaya götürecek, kamplaşmayı derinleştirecek bir ayrımcılığa doğru iş kayarsa bu 2. yanlış olur. Bence Türkiye'nin en büyük sorunu, toplum kesimleri arasında örülmüş görünmez kalın duvarlar... Bunu, Başbakan da dahil sürekli herkesin açıktan ya da gizli birbirini vatan haini ilan etmesinden anlayabiliriz. Bu ayrımcılığın, bölünmenin, karşısındaki öteki olarak görmenin getirdiği sonuçları Yugoslavya çok acı bir şekilde yaşadı, El Kaide militanlarının Pakistan'da yine müslümana yaptığını net bir şekilde görüyoruz, yani nedir?
Demekki dini ve alt kademede mezhebi taassuptan öte birlikte yaşama kültürünü oluşturmamız gerekiyor. Bugün, doğuya gittikçe ülkelerde toplum kesimleri arasındaki bu duvarların daha da kalınlaştığını görebiliyoruz. Bu durum bize bişey anlatmalı, modernleşmekten başka yol yok, bugun Irak'tan, Lübnan'dan hatta İran'dan bir farkımız varsa, birlikte yaşama kültürü olan demokrasi anlayışımızın onlardan çok önde olmasıdır. Yani demem o ki yaptığınız eleştirilere katılıyorum ancak her türlü ayrıma karşıyım, birlikte, mutlu, huzurlu yaşamasını, karşıdakini (farklı-benden daha kütü) gibi görerek yapılan tanımlamalar, çok ciddi bunalımlara götürür. Bir de İslami (dini temelli ) bakış açısını olur olmadık her yerde bir eşik olarak yada değerlendirme kriteri olarak koyarsak Fenerbahçe ile oynayan haçlı formalılar gibi büyük hata yaparız gibime geliyor
Tülay LALE [ 2007/12/31 16:46 ]
Aklın yolu birdir ; biz islamı basma kalıp sözlerle anlatıp, sınırlar içinde yaşamaya devam ettiğimiz sürece; araştırmadan , okumadan,üzerinde düşünmeden körü körüne yaşaığımız süre birbirimizi ayıplamaktan,sınıflandırmaktan,bizden veya değil şeklide tabir etmekten kurtulamayız. Ben her zaman şunu söylerim ve kendime şunu ilke edinmişimdir. İnsanlar , ''Güzeller Güzeli''nin yeryüzündeki görüntüleridir. Onlara davraış biçiminiz yaratıcıya olanla eşittir. Eğer insanlrı mutlu ederseniz ''Güzeller Güzeli''ni de mutlu etmiş olursunuz. Fazla söze gerek var mı bilmiyorum; Arif Olan Anlar...

 


Yazarın Tüm Yazıları
 2009.02.16 -  Çokeşliliğe “hayır” mı diyorsunuz?
 2009.02.10 -  Kadının Mahremiyet Evi
 2009.02.02 -  Öğrenmenin dayanılmaz tadı
 2009.01.26 -  Hadis tercümesinde taşralı ağzı
 2009.01.17 -  Bilin bakalım! Erkekler insan mıdır, bankomat mıdır?
 2009.01.12 -  Ergenekon dalgalarında kısa bir sörf
 2009.01.05 -  Kadınlar iletişim beceriksizi mi yoksa?
 2008.12.29 -  Cennetin ve cehennemin fragmanları
 2008.12.23 -  Anti-depresif öneriler
 2008.12.16 -  Sen olmazsan cennet solmaz mı?
 2008.12.07 -  İyilik ve kötülüğün kimyası
 2008.12.01 -  Allah sevgisinde kıskançtır
 2008.11.24 -  Yazma yetisi üzerine iki çift söz
 2008.11.16 -  Anneler ve sevgililer
 2008.11.11 -  Sırlar harikadır. Ta ki yakalanıncaya kadar…
 2008.11.03 -  Geğiren tanrıçalar
 2008.10.27 -  Masumiyet insana en çok yakışandır
 2008.10.20 -  Demirel: Eski Siyasetin Büyük Mavrası…
 2008.10.13 -  Aldatan Erkeklere Kuşbakışı
 2008.10.08 -  Aldatan Kadınlara Kuşbakışı
 2008.09.29 -  Kadınlık nelere kadirdir!
 2008.09.22 -  İnsanlardan uzaklaştıkça Tanrı’ya mı yaklaşıyoruz?
 2008.09.15 -  Tesettür Kutsal kitabın ne tarafındadır?
 2008.09.08 -  Kutsal gerdek
 2008.09.01 -  Allah’ı Sevme Sanatı
 2008.08.25 -  Hıristiyan Mü’minler
 2008.08.17 -  Tutsaklığı sevmek
 2008.08.10 -  Dilek Tepesi
 2008.07.27 -  Bir çiçekle de bahar olurmuş
 2008.07.15 -  Dante Beatrice’e kavuşsaydı…
 2008.07.07 -  NLP’den ışıltılı kareler (2)
 2008.06.30 -  Karanlık mağaraların zavallı yarasaları
 2008.06.23 -  NLP'den ışıltılı kareler (1)
 2008.06.14 -  Cennette kadın figürü
 2008.06.08 -  "Yürek Acısı"
 2008.06.02 -  Erkeği tutmak kolay mı sanırsınız?
 2008.05.24 -  Her ölüm vakitsizdir
 2008.05.14 -  Reinkarnasyon
 2008.05.05 -  Kölenin öyküsü
 2008.04.28 -  İlahiyatçılar Hz.Muhammed'ten daha mı iyi biliyor?
 2008.04.21 -  Kadınlar cennetine hoşgeldiniz!
 2008.04.15 -   Biraz daha episteme,biraz daha özlem...
 2008.04.07 -  Bir kibir abidesine
 2008.03.31 -  Kadınlar erkekten ne duymak ister?
 2008.03.24 -  Repertuarımdaki üç kırık hayat
 2008.03.16 -  Kadınlarla hala tartışıyor musunuz?
 2008.03.10 -  Yoksa bu bir rüya mıydı?
 2008.03.02 -  Kadınlar ve tapınaklar
 2008.02.24 -  Hiç kimsenin kadınları
 2008.02.17 -  Ölüden isteme ile diriden istemenin farkını rica edeyim
 2008.02.12 -  Tanrı'nın yeryüzündeki başyapıtı üzerine
 2008.02.05 -  Sıradan ve yüce, yakışıklı ve bayağı
 2008.01.28 -  İdeolojik ve toplumsal baskıya karşı bireysellik
 2008.01.24 -  Aldatan Kadınlara Kuşbakışı
 2008.01.21 -  Nietzsche, Marks veya Tanrı’ya Küsmek
 2008.01.14 -  Yoksa bu fakiri aşktan bihaber mi sanırsınız?
 2008.01.07 -  Kadınınıza yüreğinizle dokundunuz mu hiç?
 2007.12.31 -  Dört Kitaba Sığmazsan, Sen Ne İşe Yararsın?!
 2007.12.24 -  Kadınların Gizli Dünyası Üzerine
 2007.12.16 -  Sosyal Demokratların Reel Politik Dramı
 2007.12.10 -  “En yakın dostum katilim olur mu?”
 2007.12.03 -  İnin O Şatodan Aşağıya!
 2007.11.26 -  “Çift Gerektirmeli Bir Tanrısal Adalet Sarmalı” -Özeleştirel bir yaklaşım-
 2007.11.18 -  Müslümana Sopa Caiz midir?
 2007.11.11 -  Sevgili Erkekler! Türk Kadınları Size Hiç Bakmıyor mu?
 2007.11.05 -   “Hz. Muhammed ve etkin dinleme sanatı”
 2007.10.29 -  Kahrolsun PKK veya kötü reklam yoktur
 2007.10.22 -  Barda oturan adamın düşleri
 2007.10.15 -  “Feminizm gerçekten feminin (dişil) bir akım mıdır?”
 2007.10.08 -   “Model Türkiye’yi görmek ya da görmemek”
 2007.10.01 -  “Aldatılan Adamın Komedyası”
 2007.09.24 -  Kadınların cebi neden yoktur
 2007.09.20 -  Benim adım aşk
 2007.09.17 -  Herkese merhaba!
Aslan Korkmaz gelirken, Tuzcuoğlu giderken…
Lokman Koyuncuoğlu
Çokeşliliğe “hayır” mı diyorsunuz?
Mert Aslan
Otur oturduğun yerde
Memduh Nihat Ada
Davos Krizi; Erdoğan milat attı, Perez yavuz hırsız.
Taner Aydın
Affan Dede'ye para saydım
Mustafa Azılıoğlu
Boya boya çek
Huriye Karnap
Her ıslanan anlamaz!
Semra Hoyraz
MÜSİAD Farkı
Aydoğan Deveci
Davos ve sonrası…
Dr.Ali Can
Anlatma Sanatı
Alev Ayyıldız
Yapboz
Nadide Ü.Altıparmak
Göçmen Kuştu Kalbim
Hakan Bahçeci
 

Bu Site Konda İletişim ve Medya Grubunundur.
E-Posta: bilgi@haberkonya.com