Tartışmaların temelinde meydana gelen olaylar her ne kadar YÖK ve hükümet kavgası, yada bir katsayı sorunu gibi gözükse de gerçekte bir iktidar mücadelesin ibaret gibi geliyor bana. Kimin ne istediğini ve neden istediğini uzun uzun anlatacak değilim. Fakat hafifte olsa üstünden geçmekte fayda görüyorum.
Hiyerarşi ile şekillenmiş iradenin tecellisi ile mevcudiyet bulmuş YÖK, gerek disipliner yapısı, gerekse gerçekleştirmek istediği sistem açısından, benzeri modelleri bünyesinde barındırıyor. Bu katı iç düzeneğin ispat ve ürünlerini o meşhur 28 Şubat sürecinde her Türk vatandaşı çıplak gözlerle izledi. Özgürlük ve özerklik açısından örnek teşkil etmesi gereken üniversiteler ve YÖK, merkeziyetçi yapıyla kimi zaman önüne geçtiği özgürlük örnekleriyle, kimi zaman ise yargı kurallarını hiçe sayma cüreti ile çıktı karşımıza. Bir ülkede bilimsel çalışmaların teminatı olması gerekirken, bu alanda geri gitmeyi bile göze alarak bir sürek avı mantığıyla bazen öğrenci, bazense kafasının içini okuduğu öğretim üyesi ve görevlilerinin etrafını duvarlarla örme yolu, yada uzaklaştırma yöntemiyle harikalara imza attı.
Elbette içinde bulunduğumuz zaman diliminde YÖK gibi kurumların bu tür yaklaşımlar sergilediği bir ülke bulmak zor. Öyleyse bu yaklaşımın değişmesi, adı her ne olursa olsun büyük bir zorunluluk teşkil etmektedir.
Bu doğrultuda hükümetin yaklaşımı yanlış yada doğru olup olmadığının fazla tartışılmasını çok gerekli bulmadığımı söylemek zorundayım. Belki taraflı bir yaklaşım, yada saçma bir düşünüş olduğunu iddia edenlerinizde olacaktır; ama kendimce gerekçelerim var. Sıralamam gerekirse bu gerekçeleri; her şeyden önce milli iradeden söz etmem gerekir. Ortada bir hükümet varsa ve buda mecliste en büyük gurubu oluşturuyorsa, bu siyasi güce yapılacak öneri dışındaki her türlü müdahale anti demokratik olarak nitelendirilmelidir. Küçük bir kıyasla açıklamam gerekirse Anasol-M hükümetine oy vermiş kitle İHL’lerin kapatılmasını ve YÖK’ün bu şeklinde kalmasını istemiş ve hükümeti oluşturan partilere bu yüzden destek vermişler ise, AKP’ yi destekleyen insan çoğunluğu da İHL’lerin önünün açılmasını ve yüksek öğrenime açılımlar kazandırması gerekirken problem üretme mekanizması haline gelmiş olan YÖK’ün de artık demokratik bir yapıya kavuşturularak üniversitelerde özgürlüklerin hakim kılınmasını ve özerkleşmesini arzulamış olabilirler. Öyleyse birincisine şapka çıkartan devlet politikası, ikincisi de halkın tercihi olduğu için kendisini değiştirmeli ve irade paralelinde uyarlamalarla hükümet ve meclis inisiyatifinde kavuşturulacağı yeni statü ve görevlere kapısını sonuna kadar açmalıdır.
Kimisi devlet politikası diyerek bir takım güncel manevralar geliştirmektedir, fakat devletin politikası halkın istekleri doğrultusunda gelişmeli ve çağa ayak uydurmalıdır. Sözgelimi Kıbrıs meselesinde olduğu gibi gerekli adımlar uzun süre atılmaz ise sonuçta kaybeden siz olursunuz. Olaya bir açılım kazandırmaya çalıştığınızda ise karşınıza devlet politikası ve benzeri basmakalıp uygulamalar koyduklarında aşmanız gerekecek birden fazla sorun olduğunu çok rahatlıkla görebilirisiniz. Her ne olursa olsun statik devlet politikası olmamalıdır ancak bizim devletimizin ne yazık ki politikası gerek Kıbrıs gerekse YÖK konusunda kendisini geliştirememiş ve zaman dilimine ayak uyduramamış eski yaklaşımlardan oluşmaktadır. O yüzden vatandaşı ile bir türlü barışamamıştır.
Sonuç olarak demokratik bir sonucu göreve başlamış bir hükümet ve yine milletin oylarıyla ortaya çıkmış bir meclis bu konudaki tercihini yeni bir YÖK yasasından yana kullanıyor ve üniversiteye girişte yeni bir model getiriyorsa bu karar siyasi de olsa saygı duyulması gereken bir adımdır. Nasıl dünkü tablo tamamen siyasi bir amaç içeriyorsa bugünkü tabloda içerebilir. Sonuçta demokrasi inancının gereği saygı göstermek ve beğenmediğini zamanı geldiğinde usturupluca dile getirmektir. Hatırlarsanız kasım seçimlerinde ortaya çıkan netice Anasol-M hükümetinin gerek bu konuda gerekse diğer alanlarda beğenilmediği anlamına gelmektedir.