:. Haberler
  Bilişim
  Dünya
  Eğitim
  Ekonomi
  Kültür Sanat
  Politika
  Sağlık
  Spor
  Yaşam

  :. Gruplar
  Hava
  Söyleşiler
  Yazarlar

Kadınınıza yüreğinizle dokundunuz mu hiç? 
Mert Aslan   ( altar42@hotmail.com )


Bildiğiniz gibi, benim de herkes gibi belirli favori konularım var. Bugüne dek yazılarımı okuyanlar, bu konuların neler olduğunu bileceklerdir ve özellikle bayan okurlarımın ellerinde yazılarımdan başka veri olmaması nedeniyle doğal ve pek haklı olarak hakkımda ne tür yargılara kapıldıklarını tahmin edebiliyorum. Onları önemsiyorum ve her zaman söylediğim gibi istisna olduğunu düşünenleri saygıyla ayırıyorum… Doğası gereği, hiçbir erkeğin “kadın düşmanı” olmak gibi bir lüksü olamaz. Yapmaya çalıştığım şey, her iki cinsin karşı cinsle ilişkilerin kimyasını bozan tipik hatalarını tespit ederek çözümlemeye ve olması gereken doğruları işaretlemeye çalışmaktan ibarettir. Söz konusu çözümlemeleri yaparken, zaman zaman sertleştiğimin farkındayım. Bilirsiniz işte, birbirimizi tanıdığımız zaman hoşgörü, tanımadığımız zaman ise önyargı geliştiririz. Bu açıdan, günlük yaşamdaki ilişkilerimde sevgi ve iyilik diline yaslanmak için özel bir çaba harcadığımı bilmenizi isterim; fakat ilerleyen haftalarda arada bir erkeklerimize de iki çift sözüm olacaktır. Dolayısıyla, bundan önce ve bundan sonra kalbini kırmış olabileceğim herkes tarafından bağışlanma dilerim…

İlke olarak, yazılarımı okuyan kimselerin her seferinde işlediğim konuyu daha önce hiç o şekilde düşünmediklerini, yeni şeyler öğrendiklerini, önlerinde yeni ufuklar açıldığını duyumsamalarını sağlayacak tarzda yazmaya gayret ediyorum. Repertuarınıza yeni bir şeyler katmayan bir yazıyı okumak, güzel gözlerinizi yormaktan ve “telafisi olmayan tek değer” olan zamanınızı heba etmiş olmaktan başka ne işlev görmüş olabilir ki?

Bugün, size iki önemli anekdot aktarmak istiyorum. Birincisi, Japonya’dan kısa bir zen masalıdır.

“Vahşi bir kaplanın önünde ölümün soğuk nefesini ensesinde saniye saniye hissederek var gücüyle kaçmakta olan bir adam, nihayet bir uçurumun kenarına gelir ve kendini oradan aşağıya bırakır. Şans eseri, tam da o noktada büyümüş bir ağacın üzerine düşer ve can korkusuyla ağacın kollarından birine iki eliyle birden yapışır. Aşağıya bakar ve orada da birkaç kaplanın kendisini beklediğini görür. Hemen ardından, daha kötü bir şeyin farkına varacaktır. Tutunduğu dalın dibine yerleşmiş olan iki fare, dalı iştahla kemirmektedir. Kısa bir süre sonra, korkunç ve kaçınılmaz bir ölümün kollarına düşeceğinden hiçbir kuşkusu kalmamıştır. İşte tam o esnada, yan tarafında, uçurumun yüzeyinde bitmiş ve üzerinde sadece bir tane meyvesi bulunan bir yaban çileği dikkatini çeker. Ağaçtan tek koluyla tutunmaya çalışarak, diğer eliyle o tek çileği dalından koparır ve ağzına atar. O anda, başka bir şeyin farkına varır: Tüm hayatı boyunca, hiç o kadar lezzetli bir çilek yememiştir. Çünkü, o güne kadar ağzıyla yediği o çileği, bu kez kalbiyle tatmıştır…”

İkinci anekdot, okuduğum romanlardan birinde geçen bir sahneydi.
“Bir savaşın en şiddetli anlarından birinde vurulup sırtüstü yere düşen bir subay, gökte parıldayan güneşle karşı karşıya gelir. Ona, inanılmaz derecede duygulu ve dokunaklı gözlerle bakar. Çünkü, o güne dek çıplak gözleriyle baktığı güneşi, o anda kalbiyle görmüştür.”

Bunları anlatmamın nedeni, ilişkilerimizde yüreğimize yeteri kadar danışmıyor ve onu fiziksel hazlarımıza yeteri kadar ortak etmiyor olduğumuzu vurgulamaktır. Neredeyse her şeye dair algılama biçimimizi belirleyen şey, beyin dilimizdir ve onu programlamak veya formatlamak bizim elimizdedir. Beyin dilimiz, beynimize yüklenmiş değer yargıları, kelime ve kavramlardan oluşan bir kod sistemidir. Daha açık bir dille, düşünme biçimlerimizdir. Günlük bazda düşünecek olursak, düşünme biçimlerimizi belirleyen etkenleri içsel ve dışsal etkenler şeklinde kategorize edebileceğimizi düşünüyorum. Vücudumuzun komuta merkezi olan beynimiz o denli duyarlı bir organdır ki, dışımızda gelişen olaylarla her gün belki binlerce kez programlanıp durur ve pek çoğundan haberimiz bile olmaz. Buna bir örnek vermek istiyorum: Diyelim ki, bugüne dek rahatça oturduğunuz apartman daireniz hakkında çok güvendiğiniz bir kaynaktan şöyle bir bilgi aldınız: Bina yapılırken her türlü malzemesinden çalınmış olup, en küçük bir sarsıntıda ciddi boyutta bir yıkılma olasılığı taşımaktadır. O andan itibaren, içinde oturduğunuz binaya bakış açınız tamamen değişir ve tası tarağı toplayıp oradan bir an önce kaçma isteği duymaya başlarsınız. Başka bir örnek verelim: Örneğin, bir gün güvenilir bir dostunuz, yakın çevrenizde bulunan ve (afedersiniz) vücudunuzdaki herhangi bir kıl kadar sevmediğiniz biri hakkında belirli bir yer ve zamanda sizinle ilgili çıkan bir dedikoduyu örtbas etmek için samimi bir çaba harcadığı bilgisini vermiş olsa, ona karşı o andan itibaren sıcacık bir sevgi duymaya başlarsınız değil mi? Demek oluyor ki, çevremizde ortaya çıkan yeni olay ve durumlar sürekli olarak beynimizi yeniden formatlamaktadır; ancak beynimizin programlaması konusunda bir “etkisiz eleman” olmadığımızı, tersine birincil aktör olduğumuzu ya da olmamız gerektiğini düşünmemek gibi bir sorunumuz olduğu da bir gerçektir.

Eğer beyninizi geleneksel kültüre, belirli bir doktrine veya kişiye tümüyle kiraya vermediyseniz, bilin ki baki bir hak olarak onu yönetmek hala sizin elinizdedir. Çünkü, o kendi beyninizdir. “İçsel etken” dediğim şey, bizzat sizsiniz… Ayrıca, beynimizin mevcut kodlarını değiştirmemizin zamanı ve sınırı yoktur.

Dikkat ettiyseniz, ilk başta anlattığım her iki olayda da, tadılan ve seyredilen şeyler “sonuncu” ve zorunlu olarak “tek”tir; ancak bunu yapmak için bir kaplan tarafından bir ölüm uçurumunun kıyılarına kadar kovalanmak ya da bir savaş meydanında kör bir kurşunla sırtüstü yere serilmek zorunda değilsiniz. Yapmanız gereken tek şey, beyninizi programlamayı gerçekten istemektir. Eğer istiyorsanız, bir şekilde ve bir ölçüde olacak demektir.

Neden bilmiyorum; bu sefer içimden öncelikle erkeklere seslenmek geldi. Örneğin, eşinize dünyadan ayrılmadan önce en son selam verdiğiniz bir dost gözüyle baktınız mı hiç? Ona, dünyada ondan başka kadın olmadığını ve olmayacağını düşünerek dokundunuz mu hiç? Ona, dünyada kesinlikle en son temas ettiğiniz varlık olduğu duygusu veya inancıyla dokundunuz mu hiç? Böylesine büyülü bir dokunuşun nesnesi matah bir taş bile olsa, her şeye rağmen şu yorgun yerkürenin en şirin varlığı olan tatlı bir kadına dönüşmekte gecikmeyecektir.

Ona, yüreğinizle dokundunuz mu hiç?



Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız ( Toplam 6 yorum yapılmış )

minik [ 2008/03/12 02:19 ]
hocam bu beyin proglamlama konusunu bir kaç örnekle açıklasanız çok ii olurdu.bu ara çok ihtiyacım var
Tülay LALE [ 2008/01/09 17:52 ]
Yazınızı okurken bır arkadaşımın anlattığı hıkaye aklıma geldi(yaşanmış bir olay mıydı hatırlayamıyorum).Bir hastane odası ve yan yana bulunan yataklarda tedavi gören iki ağır hasta. Birinin yatağı cam kenarın da diğeri duvar tarafında.Duvar kenarında yatan herşeyden şikayetçi diğerinin durumu daha ağır olmasına rağmen hep umutlu mutlu ve de güler yüzlü.Diğeri soruyor ''ya nasıl böyle mutlu olabiliyorsun?'' dior ki ''penceremen dışarıyı seyrediyorum,ağaçları kuşlarıçocukları,insanları...'' ; ''bana da anlatır mısın'' diyor diğeri ''tabii'' diyor ve başlıyor hergün perdeyi aralayarak gördüklerini anlatmaya. Anlaştıkca moral buluyor iğeri,anlattıkça iyileşiyor,anlattıkça umutla doluyor içi.Sonra ölüyor pencere kenarında olan hasta ve duvar kenarındki diyor ki hasta bakıcıya ''beni o yatağa taşı,görmek istiyoum bana anlattıklarını.İzlemek istiyorum dış dünyada olanları.''dediği gibi yapp taşıyorlar pencere kenarındaki yatağa.Büyük bir heyecanla aralıyor perdey bir de ne görsün? Pencere var ama yan tarafa yapılan inşaatın tuğlalarından başka birşey gözükmüyor.Hemen sesleniyor hastabakıcıya ''bubina ne zaman yapıldı'' diyor?Hastabakıcı ''o bizim ek binamızın duvarı, yıllar oldu yapılalı''deyince anlıyor olanları. Unutmayalım biz görmek isteiğimiz gibi görür, duymak ıstedığımız gıbı duyar,hısetmek ıstedığımızı hıssedrız. Yeter ki herşeye olumlu bakarak güzel görmeyi ; güzeli görmeyi isteyeim.Güzel duymayı/söylemeyi ; güzeliduymayı/söylemeyi isteyelim.Her zaman söylerim beyin nasıl programlanırsa onu yerine getirk için çalışır siz farkında olmadan.Güzlliklerle karşılaşmak için güzeli programlamak gerekir. PROGRAMLANMIŞ GÜZELDE VE GÜZELLİKLERDE BULUŞMAK DİLEĞİYLE...
mehmet [ 2008/01/07 21:02 ]
her zamanki gibi mükemmel bir konuya temas etmişsiniz teşekkür ederim.
kumsal [ 2008/01/07 19:47 ]
tebrikler yazınız çok güzel bir konua temas etmiş yürekle dokunmak bütün varlıklara illaki onları kaybetmek üzereyken elimizden kayıp giderken olmamalı dediğiniz gibi buerkek içinde geçerli kadın için de ...sevdiklerimiz hatta hergün doğan ay her gün doğan güneş yarın doğmuyacakmış gibi gözümüzde kıymetli olmalı ve yüreğimizle aya güneşe ağaçlara bile dokunmalıyız ya bir gün doğmazlarsa ya bir gün biz doğmassak diyerek hayata sarılmalı yüreğimizle ...yazınız için teşekürler ii bir konuya temas etmiş mert bey bileğinize ve yüreğinize sağlık...
marsjü [ 2008/01/07 18:41 ]
inanamıyorum! mert hocam ilk defa kadınlar hakkında güzel bişey söylemiş ama (erkek gözüyle). kadın gözüyle erkekleri de böyle edebiyatsal bir dille açıklar mısınız hocam ve de by türk ün kadınlarını yazan mert aslan neden ardından bayan türk ün erkeklerini yazmadı ya da yazmayı düşünmüyor mu? teşekkürler.
fuat [ 2008/01/07 11:47 ]
çok güzel bi yazı
ekleyecek bi şey bulamıyorum

 


Yazarın Tüm Yazıları
 2009.02.16 -  Çokeşliliğe “hayır” mı diyorsunuz?
 2009.02.10 -  Kadının Mahremiyet Evi
 2009.02.02 -  Öğrenmenin dayanılmaz tadı
 2009.01.26 -  Hadis tercümesinde taşralı ağzı
 2009.01.17 -  Bilin bakalım! Erkekler insan mıdır, bankomat mıdır?
 2009.01.12 -  Ergenekon dalgalarında kısa bir sörf
 2009.01.05 -  Kadınlar iletişim beceriksizi mi yoksa?
 2008.12.29 -  Cennetin ve cehennemin fragmanları
 2008.12.23 -  Anti-depresif öneriler
 2008.12.16 -  Sen olmazsan cennet solmaz mı?
 2008.12.07 -  İyilik ve kötülüğün kimyası
 2008.12.01 -  Allah sevgisinde kıskançtır
 2008.11.24 -  Yazma yetisi üzerine iki çift söz
 2008.11.16 -  Anneler ve sevgililer
 2008.11.11 -  Sırlar harikadır. Ta ki yakalanıncaya kadar…
 2008.11.03 -  Geğiren tanrıçalar
 2008.10.27 -  Masumiyet insana en çok yakışandır
 2008.10.20 -  Demirel: Eski Siyasetin Büyük Mavrası…
 2008.10.13 -  Aldatan Erkeklere Kuşbakışı
 2008.10.08 -  Aldatan Kadınlara Kuşbakışı
 2008.09.29 -  Kadınlık nelere kadirdir!
 2008.09.22 -  İnsanlardan uzaklaştıkça Tanrı’ya mı yaklaşıyoruz?
 2008.09.15 -  Tesettür Kutsal kitabın ne tarafındadır?
 2008.09.08 -  Kutsal gerdek
 2008.09.01 -  Allah’ı Sevme Sanatı
 2008.08.25 -  Hıristiyan Mü’minler
 2008.08.17 -  Tutsaklığı sevmek
 2008.08.10 -  Dilek Tepesi
 2008.07.27 -  Bir çiçekle de bahar olurmuş
 2008.07.15 -  Dante Beatrice’e kavuşsaydı…
 2008.07.07 -  NLP’den ışıltılı kareler (2)
 2008.06.30 -  Karanlık mağaraların zavallı yarasaları
 2008.06.23 -  NLP'den ışıltılı kareler (1)
 2008.06.14 -  Cennette kadın figürü
 2008.06.08 -  "Yürek Acısı"
 2008.06.02 -  Erkeği tutmak kolay mı sanırsınız?
 2008.05.24 -  Her ölüm vakitsizdir
 2008.05.14 -  Reinkarnasyon
 2008.05.05 -  Kölenin öyküsü
 2008.04.28 -  İlahiyatçılar Hz.Muhammed'ten daha mı iyi biliyor?
 2008.04.21 -  Kadınlar cennetine hoşgeldiniz!
 2008.04.15 -   Biraz daha episteme,biraz daha özlem...
 2008.04.07 -  Bir kibir abidesine
 2008.03.31 -  Kadınlar erkekten ne duymak ister?
 2008.03.24 -  Repertuarımdaki üç kırık hayat
 2008.03.16 -  Kadınlarla hala tartışıyor musunuz?
 2008.03.10 -  Yoksa bu bir rüya mıydı?
 2008.03.02 -  Kadınlar ve tapınaklar
 2008.02.24 -  Hiç kimsenin kadınları
 2008.02.17 -  Ölüden isteme ile diriden istemenin farkını rica edeyim
 2008.02.12 -  Tanrı'nın yeryüzündeki başyapıtı üzerine
 2008.02.05 -  Sıradan ve yüce, yakışıklı ve bayağı
 2008.01.28 -  İdeolojik ve toplumsal baskıya karşı bireysellik
 2008.01.24 -  Aldatan Kadınlara Kuşbakışı
 2008.01.21 -  Nietzsche, Marks veya Tanrı’ya Küsmek
 2008.01.14 -  Yoksa bu fakiri aşktan bihaber mi sanırsınız?
 2008.01.07 -  Kadınınıza yüreğinizle dokundunuz mu hiç?
 2007.12.31 -  Dört Kitaba Sığmazsan, Sen Ne İşe Yararsın?!
 2007.12.24 -  Kadınların Gizli Dünyası Üzerine
 2007.12.16 -  Sosyal Demokratların Reel Politik Dramı
 2007.12.10 -  “En yakın dostum katilim olur mu?”
 2007.12.03 -  İnin O Şatodan Aşağıya!
 2007.11.26 -  “Çift Gerektirmeli Bir Tanrısal Adalet Sarmalı” -Özeleştirel bir yaklaşım-
 2007.11.18 -  Müslümana Sopa Caiz midir?
 2007.11.11 -  Sevgili Erkekler! Türk Kadınları Size Hiç Bakmıyor mu?
 2007.11.05 -   “Hz. Muhammed ve etkin dinleme sanatı”
 2007.10.29 -  Kahrolsun PKK veya kötü reklam yoktur
 2007.10.22 -  Barda oturan adamın düşleri
 2007.10.15 -  “Feminizm gerçekten feminin (dişil) bir akım mıdır?”
 2007.10.08 -   “Model Türkiye’yi görmek ya da görmemek”
 2007.10.01 -  “Aldatılan Adamın Komedyası”
 2007.09.24 -  Kadınların cebi neden yoktur
 2007.09.20 -  Benim adım aşk
 2007.09.17 -  Herkese merhaba!
Aslan Korkmaz gelirken, Tuzcuoğlu giderken…
Lokman Koyuncuoğlu
Çokeşliliğe “hayır” mı diyorsunuz?
Mert Aslan
Otur oturduğun yerde
Memduh Nihat Ada
Davos Krizi; Erdoğan milat attı, Perez yavuz hırsız.
Taner Aydın
Affan Dede'ye para saydım
Mustafa Azılıoğlu
Boya boya çek
Huriye Karnap
Her ıslanan anlamaz!
Semra Hoyraz
MÜSİAD Farkı
Aydoğan Deveci
Davos ve sonrası…
Dr.Ali Can
Anlatma Sanatı
Alev Ayyıldız
Yapboz
Nadide Ü.Altıparmak
Göçmen Kuştu Kalbim
Hakan Bahçeci
 

Bu Site Konda İletişim ve Medya Grubunundur.
E-Posta: bilgi@haberkonya.com