Zihnim bana oyun oynamakla meşgul. Saatin sarkacı gibi iki uç düşünceler arasında gidip geliyorum.
Kendine hükmü geçmeyen insanın bir başkasına nasıl hükmü geçer diye soruyorum kendime? Kendime söz geçiremeyen ben bir başkasına hangi hak ve yetkinlikle söz geçirme telaşındayım. Bu işleri bırakmalı, şapkamı önüme koymalı ve on düşünüp bir konuşmalıyım. Laf salatalığı yapmanın sözü bile olmaz. Bunu çoğunluk yapıyor zaten. Yine çoğunluğun, her konuda, anlatacağı bir anısının olması bunun delil değil midir? Geçenlerde, erkek ağırlıklı bir mecliste, askerlik anıları anlatılıyordu. İş o kadar dallanıp budaklandı ki bayanlardan biri eşinin askerlik anısını anlattı. Ben sustum.
Severek yaralanıyorum. Sevdiklerimin canımı yakmaları Hallaç’ın gül atan dostuna söylediğine benziyor. Şeyma, Lokman, Yaşar, Hakan… Atacaksanız taş atın, gül atmayın!
Yazmak zorunda değilim lakin yazmak ruhumun ateşini biraz olsun söndürüyor.
Zaman ve hayat yeknesak akıp gidiyor. İşsizim. İşsizlik küçük bir problem değil. Öncelikle geçimimi sağlayacak kadar bir iş bulmam gerekirken ben oturmuş yazı yazıyorum. Yazmak, benim gibiler için değil Boğaziçi aşiretine dâhil olanların mesleği-işi olabilir ancak.
H.Miller gibi dilenmeli, J.Genet gibi kaçakçılık yapmalı ya da P.İstirati gibi duvar mı boyamalıyım? Ya da J.Kosinki gibi başıma bir poşet geçirip nefes alıp vermeye son mu vermeliyim?
Bilinçli bir tercih olmamasına rağmen örneklerimin hepsinin yabancı yazarlardan olması ilginç. Niye böyle olduğunu kendime sorduğumda, bizim yazarlarımızın bana safahatı, devletin ve milletin parasıyla geçinip devlete ve millete küfrettiklerini, beğenmediklerini ve yine birçoğunun sanat adına sanat yapıyor olmalarına karşı bir tepkimin geliştiğinin farkına varıyorum. Bizde yazar olmak sınıf farkıdır ve bu fark yazarlarımızın burnunu büyütür. Onlar özel ve kutsanmış insanlardır. Halk sofrasından beslenen yazarımız hemen hemen yok gibidir.
Ahlak, merhamet, sabır, şefkat, incelik yani erdem hep mi kaybeden olacak? Sadizmin isim babası Sade haklı mı yoksa? Ben Müslüman değil miyim ki böyle yazıyor ve düşünüyorum. Elbette ve hamd olsun ki Müslüman’ım. Ve benim ulu Peygamberim ahlakı, merhameti, sabrı öven değil miydi? Ben zayıf ama namuslu insanların Allah’ına inanırken bir kısım insanlar gücü ve kuvveti önceleyen ve namusla pek de işi olmayan bir Allah’a inanıyorlar! Bütün bildiklerimin temelinden sarsılıyor. Yalınayak, baldırı çıplak yollara düşesim ve deliresim geliyor.
Bunca zihni karışıklığımı elimde kitap tamamlıyor:
Daha Baldovineşti’de iken Panait, Dimi dayının ve yakınlarının çetin yaşantısına karışmıştı. Bu yaşantıyı şöyle tanımlıyordu. “Özgürlük kılığına bürünmüş bir tür kölelik.” Çünkü köylünün emeğinin tüm ürünleri –iyi buğday, mısırın en iyisi, inek sütü ve tavuklar- toprak sahiplerine ve Devlet’e olan tükenmek bilmeyen borçların ödenmesi yoluna sömürülüp gidiyordu.
Dayısı bataklıklarda kamış kesmeye sonra da İbrail pazarına satmaya giderken ona seve seve eşlik ediyordu. Fakat Dimi o mahut kamış kesme iznini bir türlü alamadığından, gece karanlığında yola çıkmak ve atların kişneyerek toprak sahibinin dikkatini çekmesini önlemek gerekiyordu. Bir gece, Dimi dayı güzelim aygırının karnını yarmak zorunda kalmıştı çünkü çevrede bir kısrağın kokusunu alan hayvan, havayı uzun kişnemelerle yırtmaktaydı. Bu yaşadıklarını satırlarına şu sözlerle aktarmıştı “hiçbir şeye katılmayan adam.”
“İşte o zaman köyümün yazgısına başkaldırdım: bir bataklık bekçisine fazlasıyla boyun eğmiş durumdaydılar. Fakat çok geçmeden anladım ki bu boyun eğiş evrenseldir ve bataklık bekçileri dünyanın efendileridir.
|
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 2 yorum
yapılmış )
[
2008/01/22 10:28
] |
|
sayın ada,
bataklıgın ıcınde olan bırı olarak yazınızıdan zıyadesı ıle hem fıkrım hemde ruhum etkılendı. evet bataklıklar var oldukca oaralara bekcılık edenler elbette kı kendılerını bır halt zannedecekler dır.(devletın kurumlarını kast edıyorum.). batı avrupa ve almanya ozelınde oldugu gıbı en azından yılda bır defa kişilik testi uygulansa calısanlara aslında bataklık bekcısı o kadarda ahım sahım bır sey olmadıgını sıradan bır bekcı oldugunu anlıyacak. devlet hep kendını koruyor bıreyın calısanın ınsanın durumu hıcde onun ıcın onemlı degıl. bır ınsan bolucu,hırsız arsız ugursuz ıse guvenlık sorusturması netıcesınde alınmayacaktır ve bu ıs cıddı tutulur. lakın sız memurıyete baslarken bır saglık kurulundan rapor alırsınız ve psıkıyatra gorunursunuz oylesıne ve saglıklı raporu alırsınız ve 25-30 sene oyle saglıklı(!) devam edersınız.
ve bır gun gucu ele gecırırsenız menfur bır cınayete kurban gıden kıymetlı vatan evladı hırant dınk ın kıymetlı esı rakel ın dedıgı gıbı gucun teroru baslar ve bır zaman sonrada terorun gucu her seye ustun gelır.
sayın ada,
methıyelerden ve mersıyelerden uzak yuregınızın ınıltılerını beynınızın zonklamasını bu kadar enfes yazıya dokmek yurek ıster. sız yazın saymıs oldugunuz buyuklerı kım taktır etmıs kı omru hayatlarında . hegel ın almanyada yasadıgı ve oldugu evı gordum perısanlık ve aclık ıcınde olmus. sız yazın kaybolun yazmada ve aldırmayın zamane ınsanlarına kaybolan benlıklere sadece yazın...cunku yurekten yazıyorsunuz ve acızane cok ıstıfade edıyorum. saglıcakla kalın
kalemınıze saglık |
|
|
milat
[
2008/01/17 20:14
] |
|
Anılarının türbedarı adam!
Yaşadığına seviniyorum, ölmediğine hayret ettiğim kadar! |
|
|
|
|
|
Yazarın Tüm Yazıları |
|
|
|
|