Tarih her zaman tekerrürden ibarettir.Geçmişte İstanbulun Kuveytin Irakın işgalinin bir zaman sonra tekrar etmeyecegini kimse garanti edemez.Musul, Kerkük meselesi gibi tarihi olayların gerçek sebep sonuçları üzerinde geniş kitlelere dönük yorumlara oldukça ihtiyaç vardır. Siyasi, Askeri ve Ekonomik açıdan önem taşıyan bölgede geçmiş zamanda meydana gelen olayların günümüzde yine aynı bölgede meydana gelen ve gelebilecek olaylar arasında bağlantı kurarak kamuoyunu aydınlatmak herkesin üzerine düşen bir sorumluluk olmalıdır.
Ülke belirli dinamikler vasıtasıyla temel meseleler yerine teferruat kabilinden konularla ifsad ve meşgul ediliyor.Buna ister psikolojik harekat deyin ister desinformasyon.Biz doğru tespitleri ortaya koymamız gerekiyor, üzerimize düşeni yerine getirelim.Musul, Kerkük ve Kuveyt meselelerinin temeli, İngiltere, Fransa ve Rusya’nın bölgede bulunan petrol varlığını paylaşma planı sonucu oluşan siyasi, askeri ve tarihi olaylara dayanır.
Irak ın işgali sanıldıgı gibi Bush yönetimleri döneminde degil ta yıllar önce 1.cihan harbi yıllarında gerçekleşti.İngiltere Irak cephesinde Basra Körfezinde bulunan Bahreyn Adalarını işgal ederek petrol tesisleriyle liman tesislerini kontrol altına aldı. 1914 tarihinde Osmanlı Devletine savaş ilan etti.4 yıl devam eden çarpışmalar sonucunda Bağdat, Kerkük, Remadiye ve Musul kaybedildi ve Mondros Mütarekesi imzalandı.1 yıl sonra Son Osmanlı Millet Meclisi( Meclis-i Mebusan )Misakı Milliyi tüm dünyaya ilan etti. Revandiz, Zebar, Akra, Süleymaniye ve Kerkük bölgelerinde İngilizlere karşı yapılan milli kalkışmalar sonucunda Süleymaniye Türk yanlısı aşiretlerce ele geçirildi. Askeri tedbirlerle ayaklanmayı bastıramayan İngilizler Süleymaniye bölgesinin İngiliz mandası altında bağımsızlığını ilan ederek daha önce Hindistan’a sürgüne gönderdikleri Şeyh Mahmut’u getirerek hükümdar yapmak zorunda kaldılar.
Şeyh Mahmut aslında şimdiki kuklaların ilk prototipi idi.O yıllarda Askere gitmeler oluyor ama gelmeler olmuyordu.Şehitlerin hadddi hesabı olmazken, yaralı olup hastanelerde ve kenar köşelerde hayatını kaybedenlerin listesi bile tutulamıyordu..Asker kaçaklıgı böyle bir ortamda hayli fazlalaşmıştı.Devlet otoritesi kalmamıştı.Millet aç biilaç idi.Fakruzaruretin haddi hesabı yoktu.O yılları anlatan hikayelerimiz bir çoktur.
Şeyh Mahmut Osmanlı mirası üzerine kurulacak bir Kürt devletinin başına geçmeyi düşünüyordu. Bir süre sonra İngilizler Şeyh Mahmut’u tutuklayıp Hindistan’a sürdüler. Ancak Erbil, Revandiz arasında bulunan Türkleri destekleyen sürücü aşiretinin İngilizlere ağır kayıp verdirmesi üzerine Şeyh Mahmut'u yeniden Süleymaniye’ye getirerek İngiliz mandası altında Kürdistan hükümdarlığı verdiler.Türkiye’nin güney sorunu Lozan Görüşmelerinde bir sonuç alınamadı. İsmet Paşa, Musul’un Türklere verilmesi gerektiğini söyledi. Lord Curzon; ''Türkiyenin güneyi Dünya savaşı sırasında İngiliz ordularınca işgal edilmiştir. Türk ordularının yenilgisiyle son bulmuştur. Bu savaşın sonucu olarak Türk hükümeti bu ülkelerden dışarı atılmıştır'' diyerek bölgenin adını ilk defa Irak olarak tarihe şerh düştü..
Doktor Rızanur,Musul olayının yıllar boyu bölgede bir çıban başı olacagını görüp söylemiştir.Musul’un elden çıkması halinde memleketin başına bir Kürdistan tehlikesi çıkabileceğini, Kürdistancıların Ermenilerle birleşerek memleketi arkadan vurabileceklerini ileri sürmüştür. Tarihi teşhisi onu yanıltmamıştır. Musul’un elimizden çıkması vatanımız için büyük bir tehlikedir. Bu bölgede kesinlikle sınırlarımız içine girmelidir. Delegeler kurulumuzun kanısı şudur ki, muhakkak Musul’u alacağımız düşüncesinde direnirsek, ancak orduyla almak imkanı vardır. Delegelerimiz Musulun politik yollarla alınmasına imkan olmadığı kanısına varmışlardır. Eğer bir yıl geriye bırakırsak ve bu bir yıl içerisinde kuvvetle çalışırsak Musulu bizim yana geçirmek imkanı doğacaktır. Bu gün askeri harekat yapmadan Musulu almaya imkan yoktur. Görüşmeler neticesinde; yapılacak bir barış anlaşmasının meclisten geçmesinin imkansız olduğu anlaşıldı. Yeni fedakarlıklar gerekiyordu. Birinci gurup, milleti yeni bir savaşa sokmamak için bunu kabullenebilirdi. Sonuçta Misak-ı Milliden fedakarlık yapacak bir anlaşmanın bu meclisten çıkmayacağı kanısına varıldı. Abdülhamid, İngiliz ve Almanların arkeolojik kazılarda buldukları Musul ve civarı petrollerini Hazine-i Hassani (Padişah Hazinesi) mülkiyetine geçirmişti. Abdülhamid petrol bulundukça bunları Hazine-i Hassaya kaydettiriyordu.
Abdülhamid’in 1890’da çıkardığı bir İrade-i Seniyye ile “Memalik-i Şahane Arazisi” olarak ilan etttiği Musul petrol alanı, Lozan’da başka görüşmelerin de görüşme konusu olmuştu. Gelişmeler İngilizleri rahatsız ediyordu. Çünkü İngiliz işgalindeki Irak petrol alanlarının neredeyse tamamı Hazine-i Hassanındı. Bu nedenle Abdülhamidin Musul’daki emlaki ile ilgili araştırma yaptırarak emlakın Hazien-i Hassaya değilde maliyeye ait olduğunu öne sürdüler. Abdülhamidin mirası meselesine Ankara da sıcak bakmıyordu.
Türk hükümeti Musul’daki petrol kaynaklarının bütününe sahip çıkmak azminde idi. Eğer Osmanlı hanedan mensupları sadece Türkiye hudutları dışına çıkarılmış olsalardı ve bu aile vatandaşlıktan atılmamış olsaydı, onların Musul petrolleri mevzuunda yapacakları talepler, Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından da desteklenebilir ve dolayısıyla Musul petrolleri üzerinde Türk Devleti’nin ilelebet söz hakkı olabilirdi.
1928’de yapılan anlaşmayla Bir İngiliz şirketi olan Anglo-Persian içindeki Turkısh petrolium Company’nin payları(TPAO) Anglo Persian, Royal Dutch, Sheel, Compaigne, Française de Petroles ve Near East Development Company ( Amerikan ) arasında taksim edildi. Chester projesi, bir ucu Ermenistan ve petrole dayanan ABD kaynaklı bir imtiyazdır. Chester projesi demiryolu imtiyazını almak için yapılan bir girişimdi. Demiryolu Sivas’tan başlayacak, Harput, Dyarbakır, Bitlis ve Van gölünün kuzey yada güneyinden geçilerek buradan ayrılarak Kerkük Süleymaniye’ye varacaktır. Bir bölümü de Ceyhan vadisinden geçerek, yumurtalık körfezine ve İskenderun’a uzatılacaktı. İmtiyazın sözleleşme süresi 99 yıldı. 2000 km. uzunluğunda olacağı tasarlanan demiryolunun her iki yanındaki 20 km’lik alan şirketin olacaktı. Projenin siyasi yönü de geeleceğin bağımsız Ermenisten’ını hazırlamaktı.
1923’te TBMM’de onaylanan yeni Chester projesi Türkiye’nin doğusuna ve Musul, Kerkük’e uzanan bir ucu Karadeniz öteki ucu bir Akdeniz limanına bağlanacak olan 4400 km’lik bir şerit içerisinde petrol dahil her türlü yeraltı kaynağının işletilmesi imtiyazının içeriyordu. Bu anlaşmaya göre imtiyaz hakkı Amerikan grubuna bırakılıyordu.
Lozan’da ileri bir tarihe bırakılan Musul sorununa Bir çözüm bulmak amacıyla 19 Mayıs 1924’te İstanbul’da eski bahriye nezareti binasında İngiltere ile görüşmelere başlandı. Etnik ve coğrafi nedenlerden dolayı Süleymaniye, Kerkük ve Musul kentlerinin Türkiye’ye verilmesi talep edildi. Türkiye’ye Musul’u vermek bir yana Hakkari’yi istemeye başlamışlardı. Görüşmelerde bir yere varılmayacağı anlaşılınca konferans çalışmalarına 5 Haziran 1924’te son verildi. Musul sorununun çözümünde Lozan anlaşmasının 3 ncü maddesinin 2 nci fıkrasına göre Milletler Cemiyetine bırakıldı. İngiltere’nin Lozan’dan beri istediği, sorunu Milletler Cemiyetine getirmekti. Haliç Konferansındaki uzlaşmaz tutumun nedeni de buydu. Konferansda bir sonuç alınamayınca İngiltere sorunu Milletler Cemiyetine götürmeyi Türkiye’ye önerdi. Milletler Cemiyeti 20 Eylül 1924’de konuyu görüşmeye başladı.
Cemiyet tarafların statükoyu bozmamalarını öngören bir karar aldı. Musul halkının isteklerini tespit etmek ve ilgili üç devletin resmi makamlarıyla görüşerek bir rapor hazırlamak üzere bir komisyon kurdu. Komisyon raporunu 16 TEMMUZ 1925’de Milletler Cemiyetine sundu. Bu rapora göre; Musul vilayetinde çoğunluğu sayıları 500 Bin kadar olan Kürtlerin oluşturduğunu, iktisadi olarak da bölgenin Irak’a bağlanması gerektiğini; bu yönetimin 25 yıl uzatılmasını ve Musul vilayetindeki Kürtlere yönetsel ve Kültürel özerklik verilmesi kaydıyla Musul’un Irak’a bırakılması, bu iki hususa uyulmadığı takdirde Türkiye’ye bırakılmasının uygun olacağı belirtiliyordu. Komisyon raporu, Milletler Cemiyeti Meclisinde 3 EYLÜL’de görüşülmeye başlandı. Türkiye’nin karşı çıkması üzerine Milletler Cemiyeti Meclisi 19 Eylül’de Milletler Arası Daimi Adalet Divanına başvurulması kararlaştırıldı. 16 Aralık 1925’te meclis, üçlü komisyonun raporunu benimseyerek Brüksel Hattının güneyindeki toprakların Irak’a bağlanmasını kabul eden kararı aldı. 5 Haziran 1926’da yapılan bir anlaşmayla da Cemiyetin kararını kabul etti. Bu anlaşmaya göre sınır Brüksel’de tespit edilen hatta Türkiye lehine yapılan küçük değişiklikleri içerecekti. Ayrıca Irak hükümeti Musul üzerindeki haklarından vazgeçecek olan Türkiye’ye 25 yıl süreyle petrol gelirinin %10’nu verecekti (Türkiye 500 Bin İngiliz Lirası karşılığı bu hakkından vazgeçti).
Sonuç olarak Türkiye başından beri sorunu Milletler Cemiyetine götürülmesine tarafdar değildi. Üstelik cemiyet 1. Dünya Savaşının galipleri tarafından kurulmuş bir örgüttü. Bu örgütte büyük devletlerin özel hukuki yetkileri ve önemli siyasi nüfuzları bulunuyordu.Türkiye’nin Musul üzerindeki haklarından vazgeçmesi Irak’la olan ilişkileri iyice düzeltmişti. İngiltere 30 Ağustos 1930’da Irak’a özerklik verince Irak’la olan ilişkiler iyileşti. Avrupa Devletlerinin savaş sonrası yeniden kamplaşmaya başlaması Türkiye’yi ve komşularını birlikte olmaya zorluyordu. İran-Irak sınır uyuşmazlığı çözümlendikten sonra Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında 8 Temmuz 1937’de Tahran’da Sadabat Sarayında 4’lü pakt imzalandı. Yapılan antlaşmaya göre “Taraflar birbirlerinin içişlerine her türlü müdaheleden mutlak suretle kaçınma siyaseti takip etmeyi taahhüt ediyorlardı”.
Kominizme set çekme teorisinin gündemde olduğu bu soğuk savaş yıllarında Güney Doğu Asya’da Seato, Kuzey de Nato oluşturuldu. Ortadoğu da ise bir boşluk kaldı.Bu boşluk CENTO ile dolduruldu. 1955’te pakta İngiltere, Pakistan ve İran katıldı. Irak 1959’da paktan çekildi.Yani Komünizm olmasa idi ne Nato ne Cento ne de Seato olmayacaktı. Bağdat Paktının imzalanması ile Türkmenler seyahat ve Türkiye’de eğitim imkânına kavuştu.Kuveyt 1. Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı Devletine bağlı bir kazaydı.
Son söz olarak şunu söylemek mümkün.Irak, Basra Körfezi,Kuveyt ve Topluca Hicaz bölgesi Türklere bırakılamayacak kadar zengin stratejik bir kurtlar sofrasıdır.
Geçmişte bu sofraya ilk göz dikenler oldugu gibi bugünde hala bu tipler
yanında kukla Şeyh Mahmutlar yok degildir.İnsan hakları barış özgürlük teraneleri işin çocuklara masal bölümünden notlardır.Bu yazı BÜYÜK GÜÇLERİN YÜKSELİŞ VE ÇÖKÜŞLERİ Mondros’tan Lozan’a Türkiye Ulusal Kurtuluş Savaşı Tarihi (1918 – 1923)Musul Kerkük Olayı ve Osmanlı İmparatorluğunda Kuveyt Meselesi. kitabının özeti yanında tarafımdan yapılan küçük notların ilavesi ile oluşmuştur.