:. Haberler
  Bilişim
  Dünya
  Eğitim
  Ekonomi
  Kültür Sanat
  Politika
  Sağlık
  Spor
  Yaşam

  :. Gruplar
  Hava
  Söyleşiler
  Yazarlar

İnsan bolluğu 
Memduh Nihat Ada   ( memduh_nihat@mynet.com )

Şefik’ten yirmiye yakın – ödemesi iki bin dokuzda olmak şartıyla- kitap almışım. Hava soğuk, karnım aç. Garda büfe çalıştıran Mustafa ile görüşmem lazım. Yoldan iki simit alıyor ve yürüyerek Ulus tren garına geliyorum. Mustafa gelmemiş. Tren garında üç ay çalışmış olmanın tanışıklığıyla gidip gar pastanesinde oturuyorum. İçerisi sıcak. Çay alıyorum kendime ve girişteki masayı işgal ediyorum. Sigaramı da yaktım ki benden iyisi yok. İşsiz bir adam bundan daha fazla ne isteyebilir?

Aldığım kitapları masaya yığıyor ve tek tek ve uzun uzun bir daha inceliyorum. Geri verecek ve vazgeçecek değilim de daha yakından tanımak istiyor ve öncelikle hangi kitapları okumam gerektiğine karar vermeye çalışıyorum. Monioue Jutrin’in “Panait İstirati”, Guy De Maupassant’ın “Ölümden Beter”, Sezai Karakoç’un 1965 basımı “Yunus Emre” ile Ümit Y.Oğuzcan’ın 1955 basımı “Dolmuş” adlı şiir kitabı öne çıkıyor.

Masaya oturalı bir saat kadar olmuştu sanırım. Boyu ortadan uzunca, uzun saçlı, hüznünü tebessümünün ardına saklamış güzelce bir bayan, “Oturabilir miyim?” diye soruyor. Elinde çay. Böyle bir teklif beklemiyorum, ama “Buyurun!” diyorum samimiyetle.

Kitaplardan yola çıkarak konuşuyoruz. Aynı yazarları okumadığımızı fark ediyoruz lakin bu sohbet etmemize engel değil. Adı Betül olan bayanın yenilerde evlendiğini ama yine üzülerek boşanma aşamasında olduğunu öğreniyorum. İlk intibaım, insanları üzmek istemeyen bir yapısı olduğu. Bu kanaatimin sebebi de şu: Altı ay önce evlendiği ama boşanmayı da düşündüğü eşini yüzünü buruşturarak ve kaşlarını çatarak değil de tebessümle anıyor ve şöyle diyor. “Onun hayatını karartmamalıyım”.

Sohbet ediyoruz ve aklımdan onlarca şey geçiyor peşi sıra. Aziz Nesin yaklaşık şöyle diyordu: “Öykü yazarı olmanın kötü tarafı her tanıştığınız insanın sizin için malzeme olmasıdır. Bu sevgilide bile böyledir. Daha başlamadan siz onu yazmaya başlarsınız. Kimini uzun kimini kısa yazarsınız.”

Bakın görüyorsunuz ya daha altı-yedi saat önce yarım saat bir arada olduğum insan üzerinden neler yazmaya başladım.

Yazmak biraz da birilerini kalemine dolamak gibi geliyor bana. O zaman şöyle demem lazım: Madem kalemine birilerini dolayacaksın, kurban olarak kendini seç. Kendini yaz! Hem senin adamlarından P.İstirati, N.Kazancakis, N.Genç, S.Zweing, C.Bukowski, J.Kosinki gibileri de kendilerini yazmamışlar mı daha çok?

Betül, otuz yaşında. Niğdeli. Tiyatro kursuna gidiyor. İki yıllık, Radyo-Televizyon mezunu. İntibalarımdan biri de, dışına değil daha çok içine önem veren biri olduğu. Laf arasında şunu diyorum kendisine: “Bırakın kitap okumayı, kredi kartı edinmeye bakın”. Kinaye yaptığım farkında, gülümsüyor.

Bugün okuyup bitirdiğim ve yanımda olan, Sade’in “Erdemle Kırbaçlanan Kadın” kitabını alıp okumak istiyor. “Öbür kitaplardan birini seçip alın” diyorum, “bu kitabı bırakın.” Israr ediyor ve kitabı okuyup geri vermek şartıyla alıyor. Bu kitabı niye vermek istemediğimi çok iyi biliyorum. Sebep şu: Kitapta erdemden bahsediyor ve erdem bakımından erkekler o kadar sefil durumda tasvir edilmiş ve gösterilmişler ki – abartı kullanılmış olsa bile / ki edebiyatta abartıya da yer vardır/ yazara birçok noktada katılıyorum- olur ya Betül beni de o sefil ve adi erkeklerden –mahlûklardan- sayar korkusu yaşıyorum.

Bir haftadır –kutlu- misafirlerim var. Annemle babam. Gerçi misafirin her türlüsü kutludur. Misafir evin bereketidir. Misafir baş-göz üstünedir. Anacağım yerden zor kalkıyor. O anayı ben, elinde yüklü pazar fileleriyle hatırlıyorum. O anayı be,n coşkuyla fındık toplarken hatırlıyorum. O anayı ben, şafak sökmeden patates tarlasının kenarına yemek kaplarını bırakırken hatırlıyorum. O anayı ben, elindekini teklifsiz paylaşırken hatırlıyorum. O anayı ben, yedi-sekiz yaşlarında simit satan oğlunu uzaktan takip ederken hatırlıyorum. O anayı ben, Kütahya şehrinin “en güzel havacı askerini” kucaklarken hatırlıyorum. O anayı yarın yolcu edeceğim. Kim bilir belki de son görüşmemiz olacak.

Şu gözyaşlarım. Giderek daha korkak, daha çekingen oluyorum. Son zamanlarımı anne- baba olmasa bile kardeşlerimin yakınında geçirmek hayalindeyim. Bu hayal, bu düş beni diri tutuyor. Buralarda hep yalnızım. Korkum azalacağına çoğalıyor. Korkumu saklıyorum.

Boş, bomboş, içi boş olduğu için davul kadar ses çıkaran insanları tanıdıkça kendi boşluğumdan utanıyor ve dolmak için öncelikle musluğu açmak lazım geldiğini anlıyorum. Musluğu kapalı olan yüz yıl yaşasa ne çare?

Ruhumun derinliklerinde saklı duran hayvan dişlerini gösteriyor. Hırlıyor. Kendini unutur gibi davranmama ve isteklerini görmezden gelmeme razı değil. Unutma beni demiyor, beni unutman kendini unutman kadar zor diyor. Ondan ürküyorum!

Yetmiş yaşındaki anacığım benden okumak için kitap istiyor. Guy De Maupassant’ın kısa hikâyelerinden oluşan “Aşk Başkadır” kitabını veriyorum. Bugün yaşım kırkı geçti ve geriye dönüp baktığımda bu okuma alışkanlığımın temelinin anacığım olduğunu biliyorum.

Son yüz günde okuduğum kitap sayısı yetmiş. Kendi kendime, ee ne olmuş diyorum bunca okuduğun için. Kafam karışıyor ve bu konuyu geçiyorum.

Betül kim? Çocukluğu nasıl geçmiştir. Yokluk çekmiş midir? Kaç kardeşler? Genç kızlığı nasıldı? İlk aşkını hatırlıyor ve gülüyor mu? Neler bekliyordu hayattan ve beklediklerine ulaştı mı? Sekiz-on yıldır Ankara’da yaşadığını söylediğine göre Büyükşehir insanı olmuş demektir. O Büyükşehir insanları ki çoğunluğu bunca kalabalığa rağmen yapayalnız yaşarlar. İçlerindeki boşlukları kendi çabalarıyla kapatmak gayreti zor geldiğinden hep başkalarına dayanır, hep başka şeyler üzerinden yalnızlıklarını gidermeye çalışırlar. Büyükşehir: Size “Nasılsınız?”dan başka bir şey sormayan insan bolluğu. Çoğunluk insan ile yaşamaz, daire fiyatları ve araba markalarıyla doldurur ömrümü.


Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız ( Toplam 3 yorum yapılmış )

susarak [ 2008/01/30 00:12 ]
Betül'ün kim olduğunu bilmemekle birlikte şunu söylemek isterim ki: Boşanma aşamasına gelinmiş bir evlilik olması çok da şaşırtmıyor okuyucuyu çünkü..her önüne çıkanın masasına oturacak bir yapıya sahip olan bir bayana hangi erkek, nereye kadar tahammül edebilir?
siz olsanız memduh bey?!
ne yapardınız?!
yazar [ 2008/01/28 18:45 ]
cevabın bekliyorum.usta, çay söyledin mi?
yazar [ 2008/01/26 22:19 ]
işte bu olduğu gibi akıtarak ,kanatarak iddasız, lakin kelimeleri iddalı yazanların aksine bize çok aşina tanıdık sevimli ilkeli olduğu gibi kaliteli bir yazı bende anamı bende yoksulluğu ve de işsizliğimde okuyarak senin gibi sevdim hayatı.ben şöyle yazarım diyerek ortaya çıkan yorumlardan etkilenip okuyucuya cevap yetiştirmeye çalışan karnı toklardan senin farkın bu işte sade ve hayatın içindesin hiç tanışmıyoruz bazan eleştirmişte olabilirim dik yazılarını ama bilsem hala orda çay içiyorsun atlar gelirim ankaraya tebrikler. nasipse çay içeriz be kardeş,

 


Yazarın Tüm Yazıları
 2009.02.12 -  Otur oturduğun yerde
 2008.12.12 -  Kumar oynamıyor musun?
 2008.12.02 -  Biz aşkı Orhan Gencebay’dan öğrendik...
 2008.11.25 -  Su akar yatağını bulur...‏
 2008.09.09 -  Beyaz mendil
 2008.08.16 -  Su toplayan yerimiz, neremiz?
 2008.07.31 -  Yeşil taşı arıyorum
 2008.07.19 -  Yakınlık ne anlama gelir?
 2008.07.01 -  Ben korkağın tekiyim…
 2008.06.23 -  Ninem, ağzına sağlık...‏
 2008.06.16 -  Getire getire bunu mu getirdin?
 2008.06.09 -  Esin Abla ile Halil Emmi
 2008.06.04 -  Bin kaç oluyor?
 2008.05.22 -  Ne budala bir oyun!
 2008.05.14 -  Nasıl kıskanmam?
 2008.04.22 -  Hakemi gözüm ısırıyor!..
 2008.04.08 -  Ellerimi bir çocuğa verdim...
 2008.03.31 -  Çay daveti
 2008.03.24 -  Başka cumartesi
 2008.03.19 -  Bir Zeynep vardı...
 2008.03.15 -  Bacanak kardeşim (2)
 2008.03.06 -  Bacanak kardeşim (1)
 2008.02.29 -  Gül kanayarak açar!
 2008.02.23 -  Kelam bilmeden “kelam” etmek
 2008.02.19 -  Seninle…
 2008.02.16 -  Çiçekçilere uğrayın
 2008.02.11 -  Şenlik yapılsın!...
 2008.02.08 -  Biz ona masal deriz
 2008.01.31 -  Yükseklere nişan alanlar‏
 2008.01.26 -  İnsan bolluğu
 2008.01.17 -  Bataklık bekçileri
 2008.01.09 -  Yorgancı ile kuyumcu
 2008.01.03 -  Geceler içimde hece
 2007.12.28 -  Gülüm
 2007.12.18 -  İş teklifi...
 2007.12.17 -  Korkmak...
 2007.12.12 -  Zarlar atılmıştır!
 2007.12.05 -  Sevgilim olmayan uyku
 2007.11.29 -  Bu kitaplar kaça?-2
 2007.11.19 -  Bu kitaplar kaça?-1
 2007.11.12 -  Nedir baktığın dede?
 2007.11.06 -  Meşguldüm dönemedim, yoğundum yazamadım
 2007.10.29 -  Kızım sana söylüyorum!
 2007.10.21 -  Kalbime sordum
 2007.10.15 -  Rıfat
 2007.10.08 -  Eylül, yine gel
 2007.06.18 -  Hoşçakalın
 2007.06.02 -  Yaşamak galip geliyor
 2007.05.29 -  Orman yanıyordu
 2007.05.25 -  Söyleyeceklerim Var 2
 2007.05.22 -  Söyleyeceklerim var 1
 2007.05.17 -  Üşüyorum kapama gözlerini...*
 2007.05.14 -  Siyah yıldızlar
 2007.05.10 -  Sarhoştan yağ çıkarmak
 2007.05.07 -  İnsan değil misin usta?
 2007.04.30 -  Bir başka zemin...
 2007.04.28 -  Tabanca ile gösterilen penaltı...!
 2007.04.23 -  Güller mi düşüyor gözlerinden?
 2007.04.16 -  Bazı Aşkların Ölümdür Kafiyesi"*
 2007.04.09 -  Her tebessümün kankardeşi
 2007.04.01 -  Ömrümü içine alan parantez
 2007.03.26 -  Bizim mahallenin abisi
 2007.03.19 -  Yandı,bitti,kül...
 2007.03.13 -  Meşgul görünmekten bıktım.
 2007.03.05 -  Cesaretsiz adamın notları 2
 2007.02.27 -  Cesaretsiz adamın notları 1
 2007.02.22 -  Kaç tavuğunuz var?
 2007.02.12 -  Karakış
 2007.02.05 -  Geri dön çocuk!...
 2007.01.30 -  Ya taş, ya kuş...!
 2007.01.22 -  Uykusuzluk neler yazdırıyor insana…
 2007.01.16 -  Güzel abim...
 2007.01.08 -  Güneşin kızını isteyen fare
 2006.12.25 -  Doğum günüm
 2006.12.19 -  Çıldırın!
 2006.12.09 -  Yağmurumuz var
 2006.12.04 -  Bol nahtarlı bir hikaye
 2006.11.27 -  Temayül ve uçurum
 2006.11.20 -  Yazı ve hüzün
 2006.11.13 -  Ve sen...
 2006.11.06 -  Geceydi
 2006.10.30 -  Bir Türk Dört Japon
 2006.10.26 -  Bekliyorum…
 2006.10.16 -  İnadına gülümsemek
 2006.10.11 -  Kardeşimdi...
 2006.10.09 -  Başlarken…
Aslan Korkmaz gelirken, Tuzcuoğlu giderken…
Lokman Koyuncuoğlu
Çokeşliliğe “hayır” mı diyorsunuz?
Mert Aslan
Otur oturduğun yerde
Memduh Nihat Ada
Davos Krizi; Erdoğan milat attı, Perez yavuz hırsız.
Taner Aydın
Affan Dede'ye para saydım
Mustafa Azılıoğlu
Boya boya çek
Huriye Karnap
Her ıslanan anlamaz!
Semra Hoyraz
MÜSİAD Farkı
Aydoğan Deveci
Davos ve sonrası…
Dr.Ali Can
Anlatma Sanatı
Alev Ayyıldız
Yapboz
Nadide Ü.Altıparmak
Göçmen Kuştu Kalbim
Hakan Bahçeci
 

Bu Site Konda İletişim ve Medya Grubunundur.
E-Posta: bilgi@haberkonya.com