Bugün sabah kahvaltı sonrası sitede yazdığım tüm yazıları sondan başa doğru bir gözden geçirme dürtüsü ile köşeme gelen yorumları gözden geçirmeye karar verdim. Başladım incelemeye.İlk defa gördüğüm yorumlar oldu.Gerçekten çok zarif,naif,kibar okuyucular olduğu kadar iğneleyici nüktedan okurlarımın da eleştirileri ile karşılaştım.Benim kendime mahsus bir üslup ve tarzım olduğunu beni tanıyanlar söylerler. Tüm yazılarım bu kıstas içindedir. Ama bugün gördüm ki, bir iki tanesi bunun dışında. Üstelik epey de yorum gelmiş sevgili okurlarımdan. Zuhurattan olsa gerek. Alışılagelmiş tarzımın dışındaki bu tip yazıların bana yakıştığını arkasının gelmesi gerektiğini belirtmişler, sağ olsunlar. Hani bir yazım vardı. Geyik türüne örnek kabilinden. Onu görünce bu tarzı devam ettirelim dedim.
Bugün sevgililer günü imiş ya, Mübarek de bir gün. Millet de bir telaş bir telaş. Herkes bugünü bekliyormuş. Hediyeler, buluşmalar hepsi bini bir para. Bizim hane halkı bile bir hediye telaşı içinde. Bana soruluyor:
“Bu gün ne hediye alacaksın?”
“Bir şey almayacağım”
“Aa, çok ayıp, hiç olur mu öyle.”
Doğru ya bugün mübarek sevgililer günü. Hediye alınmaz mı hiç. Kutsal Kilisede kutsanmış bir gün. Popüler Kültür dokularımıza nüfuz etmiş bir kere. İlle bir şey alacaksınız. Cevap veriyor, diyorum ki: Taksim meydanında olmadığımızı, Kırmızı gül ve karanfil satan Karagümrük’lü Türkan’a benzeyen çiçekçi kızların kalmadığını söylüyorum ama nafile. Kime söylüyorsun;“Duvara”.
Evet ya.
Benim Aziz Valentine ile bir yakınlığımın olmadığını söylesem de fayda etmedi. Benim usul ve furu silsileme. Bize ne ya Aziz Valentine’den. Emmim değil dayım değil deyip kestirip attım. Aziz Valentine kim biz kimiz hem ne alaka degil mi? Muhterem Peder bizim camide hocalık filanda yapmamış anlı şanlı kara külahlı kara sakallı kara papaz. Ne yapacağımı şaşırdım.
”Olmaz ille çiçek de olsa bir hediye almalısın” dediler.
Başladım düşünmeye, ne alayım diye. Çiçek diyince akan sular dururdu. Çiçek almak da vermekte çok hoş bir şeydi. Ortaokul yıllarımda bir kız arkadaşımızın bana verdiği bir çiçek geldi aklıma. Kırmızı beyaz gül ve karanfil demeti idi. Bende bu hasbi davranışa iktizayı icabette bulunmuş ve çok mutlu olmuştum. Gül ve karanfil bende ayrı bir sayfanın konu başlıkları idi.Bir ara ondan da bahsederiz.Ama biraz daha yaşlanmam lazım.
Önce kırmızı gül ve karanfil almayı düşündüm. İmam Efendimizin gücüne de gitmezdi. Aziz Valentine’nin de hoşuna giderdi. Kilise kuşu ile konuyu birleştirmeyelim bu arada ayıp olmasın aramızda. Kilise kuşu ile kilise çanı arasındaki diyalog için bakınız”www.google.com”
Çiçek denince aklıma iki yer gelir. Birincisi Karapınar Orta Okulu 1-a sınıfı penceresi. İkincisi de Taksim Meydanı. Her ikisi de geçiyor gözlerimin önünden. İstiklal caddesinde her köşe başında çiçek satan Türkan Şoray kadar dünyalar güzeli çiçekçi kızları, Taksim’i Kadıköy rıhtım caddesini, Altıyol’u, Süreyya Sineması civarını, Saray Muhallebicisini görüyor gözlerim. Geçti o günler. Bizde geçip gidiyoruz hani. Gönül eskimezmiş derler ya. Biz de o biz değiliz yani. Gel gör ki, kendimizi hala eski halimizle durur sanırız. Geçti hepsi, o güzel yıllar, o güzel çiçekler, o narin ince zarif çiçekçi kızlar.
Maltepe Gül yolu sokağında hanımeli kokuları içinden geçip, gül kokulu Gül Apartmanında Heybeli Kınalı Burgaz Büyükada’ya karşı yapılan akşamsefaları da kalmadı. Geçip giden yalnızca onlar mı, Haydarpaşa Lisesi müdürü ev sahibimiz Sinoplu Selehattin Bey, rahmetli Kadriye Hanım Teyze, mahalle bakkalımız Malatyalı Mehmet ağabey, Çamlıca Kız lisesi resim öğretmeni Mehmet Rüknettin Dağıstanlı, onun muhterem eşi, şimdi hepsi anılarda yaşıyor. Onun bana yaptığı tablo hala evimin en müstesna köşesini süslemeye devam ediyor. Banliyö treni, minibüs yolu gül pastanesi, eski dostlar, Bursalı manavımız, her şeyin en kalitesini en pahalı satan Hasan Bakkal şimdi bilmem nerde ne yaparlar. Bugün o günleri geri getirmek mümkün olmasa da geçen her şey acısı tatlısı ile ruhumuzun derinliklerinde saklı. Şimdi o güzel günleri hatırlamakta ayrı bir tat alıyorum. Ahmet Haşim’in dediği gibi bir lahza tahattur, bir katre huzur veriyor ruhuma. Sanki tekrar yaşıyorum o günleri. Geçen günlerin kıymetini bilmek lazım.
Neyse biz gelelim yine asli konumuza. Bugün geyik muhabbeti yapacağız ya.14 Şubat olmasa idi bütün bunları konuşmayacaktık. İyi ki papaz efendi bu günü kutsamış.
Batı Medeniyetinde “Valentine” sevgili anlamında kullanılır. Kökeni Roma Katolik Kilise anlayışına dayansa da günümüzün gençliği popüler batı kültürü altında “kerhen” de olsa bu günü büyük bir iştiha ve zevkle kusamaya devam ediyor.
Müslüman mahallesinde salyangoz satılması gibi bir şey bugünkü kutsama ve kutlamalar.
Ahali külliyen Müslüman adet külliyen Hıristiyan Katolik.
Peki o zaman nasıl olurda halk dinlisi dinsizi bugünü kutlar?Yılbaşını kutladığı gibi bir şey buda bizim ahalinin.Bazı şeyleri anlamak da anlatmak da zor.İşte bu da böyle bir şey.Toprağın bol olsun Aziz Valentine.
Sen olmasaydın bizim geyik muhabbeti de olmayacaktı, Aziz Muhterem Peder.
”İşte eyle”
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 1 yorum
yapılmış )