Sakarya’dan Bursa’ya havlu almaya gidiyorum. Hemen şoförün arkasındaki koltukta oturuyorum. Yanımda elli yaşlarda bir beyefendi. Saçlarını kırlarmış. Temiz ve mutmain bir yüzü var. Benden sonra gelen olduğu için selam verip yerine oturuyor. Yola çıkıyoruz. Elimde Yusuf Kerimoğlu -Hüsnü Aktaş Hocanın-“Kelimeler ve Kavramlar” kitabı. Otobüste ne yapılır, kitap okunur!
Yanımdaki beyefendinin beni tebessümle gözlediğinin farkındayım. Yarım saat kadar yol aldıktan sonra bana okuduğum kitaplarla alakalı “Kimleri okursun?” diye bir soru soruyor ve sohbetimiz başlıyor.
O yıllarda, yoğun ve samimi olarak kitap okumama, derslere katılmama rağmen henüz “Mütevazı olanı Allah yüceltir” emriyle buluşmamışım. O, geçmiş ve radikal dönemler anlatılırken çok sık kullanılan “tekfir etmek” benim dilimden sadır olmamışsa da gençliğin ve o ilk hızın verdiği hamlıkla yürüyen trafo gibiyim. Her şeyi biliyorum! İslami her konuda söyleyeceğim bir şeyler var. Rejimler batıl, rejimler tağut, inananlar az, inananlar mazlum ve mağdur! İmamlar hiçbir şey bilmiyor, İlahiyatçılar yatıyor, Müslümanlar uyuyordu!
Koltuk komşum, sürekli soruyor ve ben anlatıyorum. Bizi dinleyen sanır ki amcayı irşat etmekteyim. Öyle coşmuşum ki beni kim tutar. Soruların çoğu Türkiye ve İslam üzerine. Tabii bu arada, ne iş yaptığım, nereli olduğum gibi somut sorulara da cevap veriyor anlatıyor, anlatıyor, anlatıyorum. Amcam mütebessim. Amcam gülümsüyor, soru soruyor ve dinliyor. Tabii herkes haddini bilecek ve bilen konuşacak. Bilmeyene düşen, ağzı açık ve dört kulağıyla dinlemektir!
Bursa’ya girdik. Amcayı irşat etmekten fırsat bulup, tek ve –sonralardan iyi ki sormuşum dediğim - can alıcı sorumu sormaya ancak fırsat buluyorum. “Siz ne iş yaparsınız…?” Cevap kulağıma küpedir bunca yıldır. Amcamın soruma cevabı şudur: “İlahiyat fakültesinde Profesörüm..!”
İşin en berbat yanı, bu profesör amca, kelam dersinde kitabını okuduğumuz insandır!..
Onun kitaplarından öğrendiğimi, mütevazı olmayı aklıma getirmeden ve ukalaca O’na geri satan, anlatan olmuştum!
Allah bana acımış ve soru sormamı yolun son anına bıraktırmıştı. Çünkü cevabı aldıktan sonra dilim tutulmuş, elimden gelse camdan dışarı çıkıp kayıplara karışacaktım. Utanmıştım. Rezil olmuştum. Otobüs otogara girmek üzereydi. Bakıyor ama görmüyordum. Tek düşüncem, bir an önce yanımdaki profesör amcadan uzaklaşmaktı. Bir anda kuvvetlice sarsıldık. Zihni kilitlenişim açılmış, bağrışan, çığlık atan insan seslerini duyar olmuştum. Ben o güzel yüzlü profesör amcaya, otobüsümüz önümüzde giden kamyona çarpmıştı. Hız, her dem ölüm getirmiyorsa da kazayı getirdiği muhakkaktı.
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 5 yorum
yapılmış )
Dinleyici olmak, dinlemek de sanattır benim için...Bilgelik çok konuşmaktan ibaret olan bir nesne olmasa gerek.Ayrıca konuşmakda -iyi konuşmak yani hitabet- bir sanattır.Bu nedenle dinleyici her kim olursa olsun Hatibi dinlemek ve gerek görmediği sürece çok fazla yorumda bulunmamalıdır.Erdemlik işte bu ölçülerde yatar.
Profesor yaptığınız konuşmada sizin konulara ne kadar hakim olduğunuzu sizi dinlemenin kendisine bir şeyler kattığı düşüncesine sahiptir.Bu arada kendi konumunu ön plana çıkarmayarak bence güzel bir bilgelik örneği göstermiştir... SELAM ve DUA...
Cok güzel bir yazi belki kissa desek daha iyi olacak. Öte yandan daha cetin sorular ve sorunlar var. Simdi bu soru(n)lara kelamcilarin sustugu yerde ya da susturuldugu yerde genclerin konusmasini da normal gerek. Zira fakihlerin ve kelamcilarin sustugu yerde konusanlar farkli konusulanlar ise tehlikeli (sacma vb..) olur. Türkiye de herkes iki sey hakkinda konusma ve yorum yapma selahiyetini kendisinde görür: Futbol ve Din. Futbol öyle ya da böyle insanin bir sekilde yorumlarinin isabet kaydecegi birseydir fakat Din hakkinda en fazla konusuldugu halde en az bilinen seydir. Bunun nedeni Dinin formundan degil Cumhuriyet Ideolojisinden kaynaklanir ve bunun nedenlerinin gösterilmesi daha uzun bir Kissa yi gerektirir.
öyle düşünmeyin hocam bazan çok şey bilebilir insan çokokuyabilir fakat bir de başka bir insnaın ağzından duyup bildiklerin ikrarı insanlara bildiklerinin tasdiği fayda verir .bazan iilaki kulağın da bildiklerimizi bol bol duymaya ihtiyacı vardır.o hocamız eğer sizi dinlerken sıkılsaydı tereciye tere sattığınızı düşünseydi belli ederdi ve siz anlardınız muhakkak halinden memnun olma ve dinlme sabrından belli zaten profösör olması bilge kişi dinlemeyi bilendir.ama dediğiniz gibi mütevazilik de bilge kişinin meziyetidir.elinize yüreğinize sağlık hoş bir yazı...