|
|
|
Üstad Necip Fazıl’ın meşhur şiiri Utansın’ın tamamını hatırlamasınız bile mısraları tanıdık gelecektir muhtemelen. Hiç bilmeyenlere de tavsiye ederim okusunlar. Ciltlere sığdırılmayacak anlamlar bir şiirle ancak bu kadar güzel dile getirilebilirdi. Üstad kime, neye hitaben bu şiiri kaleme almış bilmiyorum ama kendi tarihine bu denli yabancı ve bu kadar önyargılı ,umursamaz bir tavırla yaklaşan milletimizi en iyi bu şiir tanımlar diye düşünüyorum.
Selçuk İletişim’in muhterem hocası ve benimde öğrencisi olmaktan gurur duyduğum Caner Arabacı içler acısı bu halimizi “Bizim kadar kendi tarihine yabancı ve kendi tarihinden utanan bir millet yoktur” diyerek özetler. Büyük bir önyargı ve küçümsemeye varan değerlendirmeler yapmak, bizlere dayatılan ve yazık ki bizlerinde zaman içerisinde kabullenmekten son derece hoşnut olduğumuz bir durum halini aldı.
Özellikle Osmanlı İmparatorluğu tarihi merkez alınarak , geçmiş dönemlere hakaret etmeyi maharet sayan moda akımının etkisi geçti, biraz daha bilinçlendik diyordum ki yanılmışım. Halbuki Osmanlı tarihini herkesimin anlayabileceği bir üslupla anlatan İlber Ortaylı’nın da çabalarıyla bilinçli bir tarih yaklaşımının sağlanacağını ummuştum.
Birkaç yıl öncesine kadar Osmanlı dönemini haremden ibaret sayan ,haremi de lezbiyenlerin mekanı ve türlü entrikaların evi olarak değerlendiren , padişahları yalnızca zevk düşkünü sultanlar diye tanıtan ve bunu da tarihi roman diye millete inandıran bir kitap furyası vardı. Mustafa Necatilerin, Vahit Çubukların ve adını anamadığımız çok değerli tarih üstadlar bir yana, okunmadan ziyade satma kaygısı güden Osmanlı tarihinden bihaber kimselerin yazdığı kitaplar süsülüyordu rafları. Çok şükür bu dönem bitti en azından bu kitaplara geçmiş dönemdeki ilgi azaldı. Fakat yazık ki değişik adlarda ve değişik yöntemlerde Osmanlı’ya sövgü modası devam ediyor ve adeta geçmişine sövmeyen bizden değildir deniliyor.
Sözlerimi, 14 Şubat’ın yoğunluğu arasında unutulup giden Dünya tarihinin en mükemmel devlet adamı olma özelliğini her daim devam ettirecek olan ulu hakan Sultan Abdulhamid’in ölüm yıldönümünde gösterilen bir tiyatro oyunuyla temellendirmek istiyorum.
Üzücü ki bu durum her sokağında tarihin izlerini barındıran, Anadolu kültür ve medeniyetine her daim sahip çıkıldığı iddia edilen Konya’da yaşandı. Öncelikle bu ayıbı haber olarak aktaran Yeni Konya gazetesi çalışanlarından Musa Bey’i duyarlılığı ve konuyu birçok bakış açısıyla ele alan yaklaşımından dolayı kutlamak isterim. Haberi okumayanlar ya da duymayanlar için ben buradan bir kere daha aktarayım. Konya
Devlet Tiyatrosunda, Resimli Osmanlı Tarihi isimli bir oyun sergilenmeye başlandı. Oyunun Sultan Abdulhamid’i despot ve hafiyeci olarak göstermeye çalışması, marangozlukla uğraşmasını küçümsemesi tepkileri de beraberinde getirdi.
Hazırlanan tiyatro çok da tanıdık bir isim olan Şu Çılgın Türkler kitabının yazarı Turgut Özakman tarafından 1980’lerde yazılmış. Hazır Özakman’dan konu açılmışken şu Çılgın Türkler kitabına da değinmeden geçmeyelim. Satış rekorları kıran bu kitabı bitirecek kadar tahammül gösteremedim. Buram buram Osmanlı padişahlarını kötüleyen ve açıkçası eski ve kasıtlı tarih kitaplarındaki kahraman Atatürk hain padişah sendromumu akıcı üslup ve duygusal yaklaşımıyla başarılı bir şekilde aktarmış yazar. Kitabı çok beğenenlerin tamamı “Her şeye iyi de Osmanlı hükümdarlarının bu denli kötülenmesine ne diyorsunuz “sözüne cevap verememişler ve kitaptaki duygusal kahramanlık sahnelerinin etkisiyle kitabı övmeye devam etmişlerdi. Resimli Osmanlı Tarihini Özakman’ın yazdığını duyduğumda kendisine yakışanı yapmış olacağından kuşku duymayarak, ulu Hakanın hak etmediği şekilde eleştirildiğini öğrenmek şaşırtmadı beni.
Tiyatro oyununda Yıldız teşkilatıyla günümüzde bile imrenilecek bir irtibat sistemi oluşturan Sultan Abdulhamid’in, alanında usta kişilerin bile taktirini kazanmış marangozluk yeteneği küçümsenmiş ve kendisi despot bir kişilik olarak lanse edilmiş. Osmanlı İmparatorluğunda ahiliğin bir etkisi olan ve her hükümdarın bir zanaatla uğraşmasını temel alan bir geleneğin nesi yanlış anlayabilmek zor.
Oyunun sanat yönetmeninin açıklaması ise oldukça ilginç . Yönetmen Çetinel, Şubat ayının kendisine yalnızca 14 Şubat’ı hatırlattığını ve tarih öğretmeni olmadığını belirtiyor. Bir milletin tarihini yalnızca o alanla ilgilenenlerin bilmesi gerektiğini düşünen zihniyet için denilebilecek pek bir şey yok aslında.
Kimse çıkıp ta Atatürk ya da devrim düşmanı olarak gösteremesin beni ama ortada ifade edilmeyen ve üstü kapatılan tarihi bilgilendirilmemizde yanlış olan gerçekler var. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren (Belki o dönem cumhuriyetin güçlendirilmesi için yapılmış bir çaba olarak değerlendirilebilir.) Osmanlı eksenli geçmişi reddetme, hükümdarları kötülemeyi temel alan bir tarih oluşturulmaya çalışılıyor. Padişahların mezarlarını dahi kabul etmeyen, onların torunlarına turist olarak bile vatanlarına gelmesine izin vermeyecek derecede geçmişini reddeden bir zihniyetin tarih anlayışına ve aktardığı tarihe nasıl güvenebiliriz?. Bir diğer sorumda oldukça zengin olan Osmanlı arşivlerinin neden açılmadığına dair olacak. Tarihi her türlü gelişmenin satır satır yazıldığı ve geçmişe ışık tutan arşivler niçin hala kapalı?.
Milletimizi kendi tarihinden koparmaya çalışanların da farkına varmadıkları iki nokta var. Birincisi onlar her ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, Cumhuriyet tarihini Osmanlı tarihinden ayırmak mümkün değil. Böyle bir amaç taşıyanlar ilk olarak posta teşkilatının ve polis teşkilatının kuruluş yıldönümlerini değiştirmekle işe başlamalılar. Bir diğer noktada kendi tarihini beğenmeyenlerin çok hayran oldukları batı dünyası bile uygulamalarında Osmanlı ve Selçuklu sistemlerini model alarak benzer uygulamaları hayat geçirmeye çalışıyor.
Osmanlı’yı sevmeyi cehalet kabul eden ve Roma medeniyeti deyince ağızlarının suları akarak anlamalarını kendilerinin bilmediği kelimelerle iltifat etmeye çalışanlara Alan Baker’ın Gladyatör isimli kitabını okumalarını tavsiye ederim. Roma medeniyetinin temelini, kölelik merkezli yönetimlerin ve kralların türlü sapkınlıklarını akıl almaz işkence yöntemleriyle tamamlayan bu dönemleri okuduklarında umarım neye hayran olduğunu bir kere daha düşünürler.
Şunu bir kere daha hatırlatmak isterim ki tarihini bilmeyen bir millet köklerinden habersiz olan bir ağaç gibidir ve kuşkusuz yaşaması mümkün değildir. Geçmişini yok sayan geleceğini de yok sayar. İlerlemeyi ekonomik gelişmeden ibaret kabul edip şövalye ruhuyla yetişen gençlerle bir kısım aydınlar iftihar ede dursunlar inanıyorum ve umut ediyorum ki tarihine sahip çıkan bir nesil ağır ama sağlam bir şekilde tekrar yetişecek ve Konya üzerine düşeni en azından tiyatro oyunuyla yaşanan bu ayıba bir son vererek yapmaya başlıyacaktır.
|
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 8 yorum
yapılmış )
ATAOL
[
2008/03/19 17:35
] |
|
ÇOK GÜZEL BİR YAZI OLMUŞ TEŞEKKÜR EDERİM... |
|
|
melik
[
2008/03/04 19:16
] |
|
burada analatik düşünme nerde ben göremedim |
|
|
TARIK
[
2008/03/02 02:53
] |
|
YÜREGİNE KALBİNE BİLGİNE KALEMİNE SAGLIK ALEV HANIM NEKADARDA GÜZEL KONULARA GEGİNMİŞŞİN |
|
|
TARIK
[
2008/03/02 02:52
] |
|
YÜREGİNE KALBİNE BİLGİNE SAGLIK ALEV HANIM NEKADARDA GÜZEL KONULARA GEGİNMİŞŞİN |
|
|
TARIK
[
2008/03/02 02:51
] |
|
YÜREGİNE KALBİNE BİLGİNE SAGLIK ALEV HANIM NEKADARDA GÜZEL KONULARA GEGİNMİŞŞİN |
|
|
TARIK
[
2008/03/02 02:50
] |
|
YÜREGİNE KALBİNE BİLGİNE SAGLIK ALEV HANIM NEKADARDA GÜZEL KONULARA GEGİNMİŞŞİN |
|
|
Bora
[
2008/02/29 10:09
] |
|
Alev hanım, sizi tüm yüreğimle kutluyorum. Çok analitik düşünüyorsunuz. Çevremizde sizin gibi insanlardan çok az var. |
|
|
S.E
[
2008/02/27 11:28
] |
|
Tarihini bilmeyen bir millet tarihin derinliklerinde yok olmaya mahkumdur.Gündemi takip etmekten bile acizken ve tarihi unutmuşken bu nefis yazı için sonsuz teşekkürler...
Yüreğine ve kalemine sağlık... |
|
|
|
|
|
Yazarın Tüm Yazıları |
|
|
|
|
|
|