Genellikle erkeklerin eşleri ile konuşmaya pek istekli olmadıkları veya konuştukları sırada onları dinlemek istemedikleri bilinmektedir. Bir kafeteryada, lokantada veya parkta gördüğünüz çiftlerin evli olup olmadıklarını, birbirlerini aktif biçimde dinleyip dinlemedikleri noktasını gözlemleyerek kolaylıkla anlayabilirsiniz. Örneğin, evli olan çiftlerde, bir taraf konuşurken diğer tarafın ya etrafına veya havaya baktığını görürsünüz. Henüz evli olmayan çiftlerde ise, durum farklıdır. Bir taraf konuşurken diğeri onun yüzüne ve gözlerinin ta içine bakarak etkin bir biçimde dinlemektedir. Evli çiftler üzerindeki kişisel gözlemlerimden yola çıkarak, hayli yaşlanmış olsalar bile kadınların erkeklere göre genellikle çok daha aktif dinleyici olduklarını söyleyebilirim. Eşleri konuşurken doğrudan onun yüzüne bakmaları bana hep dokunaklı görünmüştür. Peki, eşler özellikle de erkekler eşlerini dinlemekten ve onlarla oturup konuşmaktan neden uzaklaşırlar?
Bunun için “nesnelerin (ve bağlam açısından ilişkilerin) doğasında çıplak gözle görülen kimi öncüllerden çıkarsanabilecek” birkaç nedenden söz etmek olasıdır. Gerçi Aristotales ve devrindeki Yunanlılarla ondan sonraki iki bin yıl boyunca bilimsel gerçekliğin keşfedilmesinde ana yöntem olarak etkin ve optimum düzeyde verimli bir biçimde kullanılmış olan bu yaklaşım biçimi, zaman zaman Aristo’nun kendisini bugün bizi gülümseten hatalar yapmaya da götürmüştür. Örneğin, kendileri bazı insanların köle olarak doğduklarına, kadınların dişlerinin erkeklerden daha az olduğuna ve ana rahmine düştükleri sırada rüzgar kuzeyden esiyorsa çocukların daha sağlıklı olacaklarına inanıyordu. Aristo iki kez evlenmişti, ancak anladığımız kadarıyla eşlerinin dişlerini saymak hiç aklına gelmemişti. Doğum konusundaki fikirlerine gelince, onun hiç anket düzenlemediğini ve perde arkalarına gizlenerek insanları dikizlemediğini rahatlıkla düşünebiliriz. Bütün bunlar için Aristo ile alay etmeye kalkmamalıyız. Çünkü bugün biz çağdaşların da, azımsanmayacak sayıda önyargıları vardır (Postman, 1994: 32)
Günümüzde, insanların hayatı ve ilişkileri kavrama konusunda bağlı bulunduğu öğrenme biçiminin hala aynı olması bizi şaşırtmamalıdır. Çünkü en yaygın gözlem tekniği olarak sahiden ve hala çok işe yaradığı apaçıktır.
Başta sorduğumuz sorunun olası nedenlerinden birincisi, evlilikte eşlerin zamanla özgül büyülerini yitirip sıradanlaşıyor olmaları ile ilintili olmalıdır. Zaman içinde, birbirleri ile duygusal ve bilhassa düşünsel anlamda özdeşleşiyor olmaları da bunun bir parçasıdır. Başka bir deyişle, örneğin eşlerden biri bir konu ya da olay üzerine konuşmaya başladığı vakit, diğeri üçüncü cümlede kime hangi lafı sokacağını ya da nasıl bir espiri patlatacağını büyük olasılıkla tahmin etmektedir. Dolayısıyla, her gün aynı filmi izlemek zorunda kalan birinin bezginliği içinde görüp duyduklarına karşı kayıtsız kalmaktadır. Türklerin en belirgin davranışlarından biri de, evinde bir cehennemi yaşıyor olsa bile dışarıda “çifte kumrular” pozu vermektir. Eğer insanlara bu imajı vermek sizin için çok önemliyse, bir sürü saçma sapan “canım, cicim” muhabbetleri yaparak yorulmanıza hiç gerek olmadığını söyleyebilirim. Dışarıdayken, eşinizin anlattıklarını gözlerinin ta içine bakarak ilgiyle dinlenmeniz, sizi gören herkesi eşini tüm kalbiyle seven bir erkek olduğunuz yönünde ikna etmeye yetecektir. Peki kadınlar aktif dinleyiciliği daha belirgin biçimde nasıl sürdürmektedir? Sanırım, sevgiyi korumaya daha eğilimli ( ya da muhtaç) olmaları, sevmiyorlarsa bile diğer bayanların gözünde dedikodu malzemesi olmaya uygun mutsuz kadın profili çizmek istememeleri ve ayrıca olaylar veya sorunlar karşısında erkeğin takınacağı tutumun her zaman daha belirleyici olduğunu düşünmeleri gibi değişkenler söz konusu olabilir. Örnek vakaya göre, saydığım üç etkenden biri, ikisi veya üçü birden geçerli olabilir. Her ne olursa olsun, sonuç olarak evliliği korumanın başlıca yolunun evlilikten sonra özellikle de yürüyen ilişki açısından değişime daha açık olmaktan geçtiği anlaşılmaktadır. Ne var ki, bizim kültürümüzde eşlerin evlilik sonrasında yaptığı ilk şey, kendini iğrenç boyutlarda salıvermek olmaktadır; oysa kendini salıvermenin en tehlikeli olduğu yer, yaşamın en istendik ve yaşamsal ilişki biçimi olarak algılanan evliliktir. Değişimi sağlama ve sürdürmenin yollarından biri ise, örneğin sürekli okuyarak, ilgili olay ve gelişmeleri doğruca gözlemleyerek her geçen gün repertuarınıza yeni bilgi ve beceriler katmak olabilir.
İkinci etmen, kadın aklının “olumsuzlama psikozu” ile ilgilidir. Kadın zihni, olayların öncelikle olumsuz yönlerini görmeye endekslidir. Örnek vermek gerekirse, otuz beş yaşında bir erkekle aynı yaşta bir bayana yaşları sorulduğu zaman, erkek olasılıkla “otuzlu yaşlarda” olduğunu söylerken, bayan özellikle yakın çevresindeki kimselere “neredeyse kırk yaşına geldiğini” söyleyecektir. Diyelim ki, evdeki herhangi bir kalemde su tasarrufu yaptınız ve her ay 20 YTL civarında gelen su faturası 15 YTL’ye düştü. Eğer bundan ötürü kadınınız tarafından takdir edilmeyi beklerseniz, büyük ihtimalle düş kırıklığına uğrayacaksınız demektir. Çünkü sizi takdir etmek yerine, olasılıkla “Demek ki, bugüne kadar su faturalarını sen kabartıyormuşsun!” diyecektir. İşte erkekler, ağızlarından çıkan en masum sözcükleri bile tıpkı bir lastik gibi olmadık yerlere çekme huylarının farkına vardıkları andan itibaren kadınlarla dertleşmekten ve onları dinlemekten vazgeçerler. Öte yandan, kadınlar bu huylarını “çok yönlü düşünebilmek” şeklinde açıklarlar. Bazen bu durum bana “olumsuz yönde çok yönlü düşünebilme” yetisi gibi görünse de, yaptığım saptamayı kınayıcı bir tonda dile getirmiş olmayayım. Doğrusunu isterseniz, burada asıl yanlış olan erkeklerin tutumudur. Kadınların olumsuzlama niteliğini bir “görme kusuru” olarak değil, yaratılış programına göre soyun devamı için erkekle kadının bir araya gelme gerekçelerinden biri olarak görmek gerekir. Çünkü olayların olumsuz yanlarını daha çabuk gören kadın zihni ile olumlu taraflarını öncelikle fark eden erkek aklı birleştiğinde, yaşamın sürdürülmesi için gerekli olan bütüncül algılamada mükemmel karışımın oluştuğu varsayılabilir. En güvenli yol, kadınların yanında fazla konuşmayı kesip çok iyi bir dinleyici olmaktır. Böylelikle, hem söylediğiniz en masumane sözlerin bile geri sekerek alnınızın çatına saplanan kurşunlara dönüştürülmesine meydan vermemiş olur, hem de çoğu zaman temel sorun çözme yöntemi “konuşup paylaşarak azaltmak” olan nadide bir varlığı mutlu etmiş olursunuz.
Dediğimiz gibi, kadınların düşünme biçimi öncelikle olumsuz olasılıkları görecek şekilde kötümserdir; ancak vicdanları çok güçlüdür. Şimdi, cesur ve paslanmaz bir iddia da bulunmak istiyorum; ama denemeden yanıt vermeyin lütfen. İlkesel olarak, ‘Kadınınızı içtenlikle dinleyin ve onunla konuşun, fakat asla tartışmayın, laf yetiştirmeye kalkışmayın. Çünkü bu, durumu daha karmaşık hale getirmekten başka bir işe yaramaz’ diyorum. Onunla iyi geçinmenin en emin yolu, hoşunuza gitmeyen bir şey yaptığı veya söylediği vakit üzgünce susmaktır. Eğer mutlaka tepki vermeniz gerekiyorsa, bunu hoşlanmadığınızı ya da üzüldüğünüzü belirten bir yüz ifadesi veya kırıcı olmayan birkaç kelime ile dile getirmenin ötesine geçmeyin. Hiç kuşku duymayın ki, yaptığı şeyin yanlış olduğunu düşünmese bile, çok geçmeden vicdanının sesine uyarak gelip sizden özür dileyecek ya da bir şekilde, gönlünüzü alacaktır. Kadınların en güzel yanlarından biri kesinlikle budur.
Böylelikle, ruhunuzda birbirinizin tadına daha fazla ereceksiniz. A priori bir yargıda bulunuyorum. Ömür boyu garantilidir. İsterseniz deneyebilirsiniz… Yalnız, bu fakire dua etmeyi unutmayın…
|
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 12 yorum
yapılmış )
|
abi durmak yok yola devam yazılarını tıpkı pembe dizileri bekleyen ev hanımları gibi bekliyoruz tabiki bu tabir ne kadar caizdir bilemem yinede affınıza sıgınırım saygılarımı sunarım ümit tangüç |
|
|
|
Sayın mert bey;
Belliki aristolara, sokrateslere ait görüşleri ve düşünceleri iyi irdelemişsiniz... Ama öncelikle birçok can alıcı noktada bence bizlerin anlayacağı dili kullanmış olsaydınız daha iyi anlardık...
Ama yine erkeklerin böyle bir davranış sergilediklerine inanmıyorum... zira bu durum zaman, mekan, tahsil, bölge, kültür vs.vs. nedenlerle değişkenlik yansıtırlar..ülkemi inanın ki dakika farklarla kültür farklılıkları yaşamaktadır...bu da görüşü değiştirmketedir...ayrıca eğitim etkilemektedir...bugün yapılan aratşıtırmalar eğitim insanın kişiliğiyle özdeşleştikçe anlama, algılama, dinleme, problem yaratma ve çözme de de farklılıklar oluşmaktadır...çalışan bayan ve erkek ile çalışmayan bayan ve erkeğin birbirlerine bakışı, saygısı sevgisi ve ilgiside farklılıklar göstermektedir...ayrıca kadının anatomik yapısı ile erkeğinki ilk bakışta birbirine benzese de aslında hiç bir benzerlik olmadığı iki farklı düşünen, hisseden, tepkileri farklı olan, duyguları farklı olan evet iki farklı varlık... tamamen farklı...çıkartılan ses dahi farklı... belki aynı dili konuşmaları...sorunlarını dile getirirken aynı simgeleri kullanıyo olabilirler....bu benzerlik diğer canlılarda da yaşanmakta... onlarda iletişimlerini yine bazı içgüdüsel davranış ve kendilerine ait simgelerle yapıyor olabilirler...bayan ve erkeği (insanı) onlarda ayıran ve aynı zamanda en büyük nimet olan us (akıl)'dur.. Bu yüzden bu çok önemli konuyu kısa anlatmak imkansız olur... bakın çağdaşlıktan bahsediyorsunuz... oysa insanlar çağdaşlaştıkça!!! (ki bu ne anlama geliyor bilmiyorum...yani bunun ölçüsü ne?) kadın erkek arasındaki sorunlar hızla artmakta, birbirlerini anlama kargaşası da o boyutlarda çoğalmakta...öncelikle kadının gözünde erkeğin konumu, ve erkeğin gözünde de kadının konumu ne olmalı onu bilmek gerekir...mesela ben kadını erkek gözüyle baktığımda Yüce Allah (cc)'ın bize verdiği en büyük emanet olarak görüyorum...ve dahası var anne olarak görüyorum...tüm insanlığa ve size selam ve dua..
|
|
|
[
2008/03/23 18:14
] |
|
valla senin yazdıklarına yorum yapılmaz diye yazacagım ama yagcılık yapıyor diyenler olabilir yinede yorum yapmayacagım sadece şunu belirtmek isterimki sizin modern düşünce ve fikirlerinizi okuyup ögrenen ve hayatında icraata dönüştürmeye çaba gösteren konyanın varoşlarında yaşayan ve varoş diye tanımlanıp elit tabaka tarafından dışlanan birçok kardeşim var bizlere yalnlızca okumayı sevdirmeniz bizce çok büyük bir kazanç bazen yorumlara bakıyorumda fikirlerinize edepsizce dil uzatanlar oluyor yazık bende onlara acıyorum pardon onlar için dua ediyorum yazıkki mert arslanı tanıyamamışlar acizane saygılarımı sunarım ümit tangüç ve kardeşleri |
|
|
|
fakir bi insanın yüreğinden ne kadar da zengin cümleler çıkmış. kesinlikle katılıyorum. |
|
|
|
sanırım biz erkekler biraz daha anlayışlı ve şevkat dolu olmalıyız.Eşine en iyi davranan en büyük sevaplardan birine de nail oluyor.o yüzden sevgili dostuma kulak vererek yaratılanı yaratandan ötürü hoş görerek üç günlük dünyada kırıcı olmadan sevgiyle kucaklaşmalıyız.saygılarımla... |
|
|
|
Kardeşim,Senin Kadın-Erkek ilişkileri,özel de de kadınlar üzerine yazdıklarını okudukça,ve onlarla bir ömrü tamamlayacağımı düşündükçe kendimi savunmasız,kuşatılmış ve çaresiz hissediyorum...Yokmu bir kurtuluş yolu.... |
|
|
fuat
[
2008/03/17 19:02
] |
|
evllik öncesi ilişkilerdeki yapaylığın söz konusu olduğu bilinen bir gerçek ama önemli olan evli insanların diğer gruplara örnek olabilmeleri |
|
|
|
Sanırım bu yazılarınızı okuyan erkekler size için için kızıyorlardır. Ama bana göre kızmak yerine tavsiyelerinize uymaları onlar için daha hayırlı ve akılcı olur. Evleninceye kadar çiftlerin birbirini dinlemeleri , avlendikten sonra bundan vazgeçmeleri noktasına ben farklı bir açıdn bakacağım müsadenizle. Ben bu durumu ''köprüyü geçinceye kadar'' diye tanımlıyorum. Oysa önemli olan köprünün sonrası bana göre. İnsanlar her zaman ve her yerde birbirini kandırmaya çalıştıkları ,buna alıştıkları için ''köprüyü geçince'' değişiyorla tabiki. Genellikle evli çiftlere baktığınızda ,onları dinlediğinizde şunu söyleler ''evlenmeden önce çok farklıydı''. Doğru ,çünkü o zamanolmadığı biri gi olmaya çalışıyorlardı. Daha anlayışlı,daha sevecen,daha sevgi dolu,daha güzel..Ya evlendikten sonra? Aslına karsanız insanlar istediği zaman istediği yerde istediği kişi ile istediği kadar mutlu olabilme yeteneğine sahiptir. Yeter ki hareketlerinde içten,yaşadığı duygularda dürüst olsun...Örnek mi istiyorsunuz? Verebilirim ancak ;bunu deneyin ve siz de verilen bir örnek olun ... :)))) |
|
|
ESRA
[
2008/03/17 14:06
] |
|
SLM HOCAM BEN ESRA HOCAM YAZINIZI ÇOK BEĞEDİM.SEVGİLERİMLE |
|
|
ESRA
[
2008/03/17 14:03
] |
|
slm hocam ben esra makalenizi çok beğendim hem cinslerim hakkında böle şeyler düşünmeniz beni sevindirdi.ewet erkekler artık anlamalı biz bayanlarla uğraşılmayacağını ve orta yolu bulma tarafına geçmelerini öneriyorum sevgilerimle...ESRA |
|
|
|
evlilikte erkekler iyi bir dinleyici aslında ...susup dinliyor numarasını yapan bir erkeği anlamak zor değildir elinde kumandası yada gazetesi kadın bağırsa da ''haklısın karıcığım ''diyen bir erkek kadının halbuki mutfakta yangın var''dediğini bile algılayamayacak kadar numracıdır çoğu kez.ama bunu anlamak gerek durmadan yirmidört saat nerdeyse konuşmaya ayarlanmış bir makinayla baş etmek güç olsa gerek böyle bir takdik geliştirmek gerek elbette.fakat algılamada hata yapmadan neyin önemli neyin önemsiz olduğunu ayırt ederek söylenenlerden.evlilik öncesi dönmede tabiiki de konuşulacak çok şey vardır konuşarak tanışıldığı sanılır halbuki tam tersi yaşanarak tecrübe edilir teori başından yanlıştır.erkekler konuşarak bir kızı tavlar o da ayrı bir konu.kadınlar da başlarda süzülerek iyi bir dinleyicidir ona bakılırsa.sonuç itibari ile bence kadın sadece eşdir evin hanımı kocasıda hayatındaki partner sınırları iyi kavramaktan geçer.konuşmak için dertleşmekiçin koca yada eş yerine arkadaş bulunmalıdır.herkesin yeri ayrıdır diye düşünüyorum.akşam işten yorgun gelen evini sığınacak bir liman dışardaki gürültüden patırtıdan kafasını dinlemek için soktuğu bir ev olarak düşünürsek hele...kadın da aynıdır...huzur için o eşlere hem arkadaş hem dost dertleşmek için bir nevi güzin abla hizmetçi heriki tarafada programı yüklemek galiba içeriği bozar gibi geliyor bırakalım orjinali en huzur verici kadın bir gül erkekse onu koruyan diken olarak ikisi ayrı yerde görev yapsınlar...doğanın kanunları ile oynamıyalım.yoksa eror verir ve boşanmaya gidebilir karşılıklı istek ler karşılıklı anlayışa dönüşmelidir.sayın hocam ellerine sağlık bişeyleri düzeltme çabanız için teşekkürler... |
|
|
[
2008/03/17 09:25
] |
|
Sanırım bu yazılarınızı okuyan erkekler size için için kızıyorlardır. Ama bana göre kızmak yerine tavsiyelerinize uymaları onlar için daha hayırlı ve akılcı olur. Evleninceye kadar çiftlerin birbirini dinlemeleri , avlendikten sonra bundan vazgeçmeleri noktasına ben farklı bir açıdn bakacağım müsadenizle. Ben bu durumu ''köprüyü geçinceye kadar'' diye tanımlıyorum. Oysa önemli olan köprünün sonrası bana göre. İnsanlar her zaman ve her yerde birbirini kandırmaya çalıştıkları ,buna alıştıkları için ''köprüyü geçince'' değişiyorla tabiki. Genellikle evli çiftlere baktığınızda ,onları dinlediğinizde şunu söyleler ''evlenmeden önce çok farklıydı''. Doğru ,çünkü o zamanolmadığı biri gi olmaya çalışıyorlardı. Daha anlayışlı,daha sevecen,daha sevgi dolu,daha güzel..Ya evlendikten sonra? Aslına karsanız insanlar istediği zaman istediği yerde istediği kişi ile istediği kadar mutlu olabilme yeteneğine sahiptir. Yeter ki hareketlerinde içten,yaşadığı duygularda dürüst olsun...Örnek mi istiyorsunuz? Verebilirim ancak ;bunu deneyin ve siz de verilen bir örnek olun ... :)))) |
|
|
|
|
|
Yazarın Tüm Yazıları |
|
|
|
|