Bir Zeynep vardı...
Aynı sokağın fakat ayrı dünyaların insanlarıydık.
Zengin kızıydı.
Sarı saçlarından güneş geçerdi.
Çok güzeldi.
Ayağımda potinler, okul birincisi olmuştum.
O’nun içindi.
Bilmedi, bilemezdi de.
Bir Zeynep vardı...
Notlarımız birbirini hiç tutmazdı da uzayan boylarımız eşti.
İlkbahar gibi, içimi ısıtan çakıl taşı gibi gülerdi.
O güldükçe ben sevinirdim.
Saçıma sürdüğüm limon suyu aynı resimde bulunacak olmanın karşılığıydı.
Türkan Şoray kadar güzeldi!
Bir isimsiz mektup koymuştum çantasına.
İste hepsi buydu.
Bir Zeynep vardı...
Endüstri Meslek Lisesinde okuyordum ve havalıydım.
Adını kendinden değil de mahalledeki ablalardan öğrenmiştim.
Ramazan gecelerinde, sokak lambasının altında, arkadaşlar ile yarenlik yapıp sahuru beklerken O’nun odasının lambası yanıyordu. Sevgim lambanın yanışıydı.
Öyle bildim.
Hep belirli bir uzaklıkta oldu bana.
Ben delikanlılığımın delifişekliği ile evlenelim demiştim haberciler göndererek.
Gülmüştü.
Zorla ısmarlanan bir dondurma soğukluğunda kalmıştık.
Ben askere gittiğimde o çoktan kocaya kaçmış ve çoluk çocuğa karışmıştı.
Bir Zeynep vardı...
Utangaç ve en masum günlerimin, sabahlara kadar gezdiğim gecelerin hatırası.
Az göründü ve yasamaya değmez buldu hayatı.
Şimdi yok.
Beni sevmişti biliyorum fakat yanına gidememiştim.
Hakkını helal etmiştir dileğim, güzelliğine değdi diye gözlerim.
Bir Zeynep vardı.
Yanımda askere getirmiştim onu.
Mavi ve pembe renkli elbiseler giyerdi.
Kibar, nahif ve estetikti.
Gözleri buğulu, gözleri yaslıydı.
Bir annesi, bir kardeşi vardı.
Ben babamın gülüydüm derdi. Babası ölmüştü.
Ben askerden dönmüştüm, o askere gitmişti!
Bir Zeynep vardı...
İlk adımı atan o olmuştu.
İşsiz ve başıboş günlerimde tanışmıştık.
Sokağında karda tek benim ayak izlerim olurdu.
Bir gün yengesinin gelinliği ile karşıma çıktığında artık onunla evlenmemi istiyor diye düşünmüştüm.
Yanılmamıştım.
Bir gün istersen beni kaçır demişti.
Ben sokağından kaçmıştım!
Çok fazla, insanı rahatsız edecek kadar güzeldi.
Bir kusuru vardı.
Daha öncede kocaya kaçmıştı.
Bir Zeynep vardı.
Şairliğimdi.
Mektuplar yazardım karşılıksız.
İlk elini tuttuğum ve ilk öptüğümdü.
Bile bile ladesti sevgimiz.
İnadınaydı.
Olmayacak duaydı.
Bir Zeynep vardı...
Kavgamdı. İsyanımdı.
Beni şehrime küstürendi.
Beyaz tenli, zeki ve bir o kadar da inatçıydı.
Arnavut’tu.
Bütün semte reklâm olmuştuk trafiğin akışını keserek.
Nam olsun kar olmasın diye kaçıracağımdı!
Bir Zeynep vardı...
Her sabah dükkânımın karşı kaldırımında göz göze geldiğimdi.
Bir hediye kitaba düğümlenip kalan sevdamdı.
Kitabı almamıştı, küsmüştüm.
Pişmandı.
Bu kadardı.
Bir Zeynep vardı…
Şen, şakrak, konuşkan, bir bakkal kızı...
Onca yolu bir paket sigara almak için gittiğim insandı.
Sadece sevdik ve dostluğa dönüştürdük sevgimizi.
Hala, o hatıramdaki sevimli halinledir hala diye düşünüyorum.
Bir Zeynep vardı…
Hiç kimseyi sevmediği kadar beni sevdi, ilk defa beni sevdi, beni kahırlarla sevdi, benimle büyüdü…
Bir Zeynep vardı…
Bir Zeynep yoktu…