Efendim…
Günlerden Pazardır…
Dışarıda kısmen ıslanmış ve büroya gelmişim.
Yağmur tıkırtılarla kendini hissettiriyor. Lakin bir aydır hemen her gün güneşe günaydın diyen ben farkındayım ki bahar tüm delişmenliğiyle gelmekte. Yağmur rahmet ve bereket olarak yağıyor. Geçen yıl yapamamıştım, bu yıl Nisan yağmurları biriktireceğim.
Çay ısmarlayacağım kişilere küçük şişelerde Nisan yağmuru hediye edeceğim.
Şair Fatma Çolak’ın bana hediye ettiği Nisan yağmuru şişesi kadar beni duygulandıran bir başka hediye hatırlamıyorum.
Efendim, bendeniz başkalarına verdiği sözü tutan ama kendine öyle pek de söz geçiremeyenlerdenim. Savruğum.
Son bir yıl hariç yaptığım okuma listelerini kırk yerinden delerek derviş hırkasına benzettiğimi bilirim.
Ancak dediğim gibi son bir yıldır yaptığım okuma listelerinde yüzde yetmişe yakın bir başarı sağlamak benim için ne derece önemlidir inanın bilemezsiniz.
Yine bu yılın ikinci diliminde –ömrüm olursa tabii- Peygamber Efendimizin hayatını anlatan –siyer- kitaplarına da ağırlık vereceğimi çok önceden kararlaştırmış olan ben diğer yandan elimdeki kitapları da biran önce okuma düşüncesindeyim. Kabul edersiniz ki yine bu zaman diliminde tavsiye edilecek kitapların yanında arayıp ta bulamadığım kitaplar ve yeni –yazar ve kitap- keşiflerle bu okuma serüvenim zenginleşecektir.
Yine bunun yanında yazıya daha fazla zaman ayırmam gerektiğini de düşünmüyor değilim.
Şu yukarıya yazdıklarımı tümden tekzip edecek bir şey söyleyeyim mi efendim?
Bütün bu gayretime ve ilgime rağmen giderek yazıya olan inancımı kaybettiğimi de söylemeliyim. Çok yalın, çok sade ve basit olarak şunu soruyorum kendi kendime: Niçin okuyoruz? Maksadımız iyi insan olmaksa niçin azalıyor iyi insanlar? Bilgi sahibi mi olmak derdimiz? Geçin efendim, geçin. Yoksa alttan alta, insanlık tarihi boyunca “okumuşların” efendi sayılmalarına mı öykünmekteyiz? Belki, olabilir, neden olmasın. Yoksa arayıştan tutunda içimizdeki boşlukları hayallerimiz ve yazıyla doldurma gayreti mi? Belki hepsi, belki hiçbiri. Bazen körebe, bazen evcilik, bazen saklambaç oynar gibiyiz.
Efendim…
İlk kez olacağı için affınıza sığınarak yazıyorum. Okuyucularımdan bazılarına açık cevap vermek istiyorum. Ki özellikle cevap vermekte geç kaldığım “yazar“ rumuzlu okuyucum beni bağışlasın.
Bir önceki yazıma beni eleştiren bir yorum yazan “Kemankeş” rumuzlu okuyucum doğru söylerler. Ancak suçun bir kısmı da bahardadır efendim.
Daha dolu, daha okunur yazılar yazmanın gayreti içinde olduğum bilinsin isterim.
Bana kızacağını tahmin etmekle beraber, okuduğum kitapları ve beni aptallıkla suçlayan bir mail atan güzel kardeşimi de buradan selamlamak isterim. Ne yazık ki hala “o aptal” kitapları okuduğumu yani aptallığımın devam ettiğini birazdan görecektir zaten. Ancak bu güzel ve samimiyetinden şüphe duymadığım kardeşime kırgınlığımı da söylemeliyim. Ben çoğunlukla kendimi yazanım ve yaz aylarında işsiz kalıp –küçümsemek bir yana fazlasıyla önemsiyorum- amele olarak çalıştığımı ve üçüncü sınıf lokantalarda bulaşık yıkadığımı yazdığımı okumadan bana kazma küreği eline alıp çalış demesini doğrusu anlayabilmiş değilim. Benim yazarım şöyle diyordu: “Yazarda herkes gibi olmalıdır. Sırasında taş örmeli, kapısının önünü süpürmelidir. Şimdi boş ver bunları dostum benimle bulgur çorbası içmeye geliyor musun?”
Şeymacım. Başkasını kandıranı hemen hiç görmedim. Benim kırk yıldır başkalarını kandırıyorum sanırken kendimi kandırıyor olmam gibi. Beni, kendince kandırmak ve amiyane tabirle dalga geçmek yazdıklarına kızmıyor ama senin adına üzülüyorum.
Okuma listemden birkaç kitabı da sizlerle paylaşarak bu kendi aramızda sohbete dönüşen yazıyı bitireyim efendim.
Hüseyin Rahmi Gürpınar: Namuslu Kokotlar, Hazan Bülbülü.
Kerime Nadir: Geciken Müjde, Posta Güvercini.
Oğuz Özdeş: Çölde Açan Zambak
Romain Gary: Şafakta Verilmiş Sözüm Vardı
Amin Maalouf: Ölümcül Kimlikler
J.M.Coetzee: Barbarları Beklerken
Nikos Kazancakis: Ya Hürriyet Ya Ölüm
Edgar A.Poe: Altın Böcek
Yazdıklarımı okuyan ve bana yorum yazma zahmetinde bulunan insanlar. Bulgur çorbam yok ama çayım var. Hepinizi çay içmeye davet ediyorum.
|
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 6 yorum
yapılmış )
[
2008/04/05 17:29
] |
|
Sayın Keş..
Okunduğunda, okurun muhayyilesi sınırları dahilinde anlaşılmayacak yazılar olsa da, bu o yazının, bütün okuyucuları tarafından aynı kriterler ile değerlendirileceği anlamına gelmez.. Siz okuduğunuzdan bir şey anlamadığınızı iddia ederken, bir başkası anladıklarını sayfalarca yazsa da bitiremez belki.. Ve dahi okuyucuların haleti ruhiyelerinde bir takım hislerin uyanmasına vesile olmayacak bir yazı yazılmamıştır bu güne kadar.. İllaki bir his barındırırsınız yüreğinizde yazılara karşı.. Bu kimi zaman öfke,kimi zaman burukluk, sevinç ve coşku da olabilir..
Öyleyse yazılarında ''yüreğinden'' başka bir kılavuz edinmeyen ve ihtiyaç duymayan yazarlara biraz daha adil olalım ..
Saygılarımla..
|
|
|
|
Yine bu yılın ikinci diliminde –ömrüm olursa tabii- Peygamber Efendimizin hayatını anlatan –siyer- kitaplarına da ağırlık vereceğimi çok önceden kararlaştırmış olan ben |
|
|
|
(Yine bu yılın ikinci diliminde –ömrüm olursa tabii- Peygamber Efendimizin hayatını anlatan –siyer- kitaplarına da ağırlık vereceğimi çok önceden kararlaştırmış olan ben) İŞTE BU.... OKU VE YAŞA GÜÇÜN KADAR |
|
|
|
Sevgili memduh Nihat Ada, kahvenin 40 yıl, çayın 20 yıl, sigaranın 10 yıl hatırı olabilir, söylermısınız vermış olduğunuz sevginizin kaç yıl hatırası var acaba...
|
|
|
Yazar
[
2008/04/01 01:10
] |
|
Unutulmuş bir davet,kapıma kar yağarken gelir oysa çoktan ölmüştür sevgili, içimde baharların öldüğü gibi,ne çay ne kahve,bahanesini denize attım sevmeye dair düşlerimin,şimdi eski zamanlarla örerken kendi iç duvarlarımı,aldırmadan,yüreğime yakın yüreğini seviyorum ya;sen gel çaylar bizden olsun.Biz saman kokulu kağıtlara sevdalı insanlar,aç kaldık belki ama asla kitapsız kalmadık.Cibrani,Filibeliyi,Seyit Kutubu,Gazali'yi...lede zamanın bir yerlerinde çay içerken terkedilmedik mi güzel gözlü kızlar tarafından,ama olsun değil miki hamurumuz kitap kağıdından inadına sevmeye devam edeceğiz.11punto kelimeler arasında unuturken öksüzlüğümüzü...Ve sen gel biz 11Nisanda Konevi Kültür Merkezinde,saat;19-30 da, Ayşe Egesoy'la Şiir dinletisinde olacağız.Unutmadan cebine gül takmana gerek yok biz adamın hasını duruşundan tanırız.Bir el dokunur omuzlarına,bir kadın dokunurken şiirin kalbine,sen de ağlarmısın bir anne şiirinde... |
|
|
|
Kahvebin 40 yıl hatırı olduğunu söylerler üstat acep çayın kaç yıl hatırı vardır? |
|
|
|
|
|
Yazarın Tüm Yazıları |
|
|
|
|