Demokratik yönetimlerde siyasal güç üç kuruma verilmiştir.Biz bunu “güçler ayrılığı” kavramıyla açıklıyoruz.Ancak bu güçler otoritelerini, yani yaptırma güçlerini halktan alır. Almanya’da ortaokuldaki öğrencilik yıllarımda öğrenmiştim bu kavramları.Hatta kitabımızın üzerinde “Demokratie, Freiheit, Verantwortung” (Demokrasi, özgürlük, sorumluluk) yazıyordu.Bu ala elimin altında tuttuğum bir kitaptır.İçindekileri şu anda Kamu yönetimi örgencileri üniversitede 2.3. sınıflarda okuyorlar. Diğer bölümlerde bu içerikli bir kitap okunuyor mu bilmiyorum. Ancak “Batı” metaforuyla bildiğimiz başta Avrupa ülkelerinde bu kavramlar ve vatandaş olma, toplumsal bir birey olma bilinci, daha orta dereceli okullarda kazandırılmaktadır. Bu bilinç üzerine insanlar toplumsal ve siyasal yaşama katılıyorlar.Bizde ise, bunların verilmesi, hatta gündeme bile getirilmesi yasaktır.Yasak değilse bile vermesi gerekenler vermekten imtina ederler. Neden mi? Çünkü devlet en büyük iş verendir de ondan. Devletin siyaset anlayışına ters düşerek işinden olma korkusundan.Sonra insanlar toplumsal yaşamlarında, ekonomik mücadelelerinde karşılaştıkları sıkıntıların nedenlerini bilmeden, siyasal sistem ve işleyişinden bihaber, sis ve duman içinde kendilerini kayıp ederler giderler. Üretime, devletin işleyişine katkı sağlaması gereken bireyler, düşünce ve üretme karakterlerini yitirmiş bir durumda, öğrenilmiş oldukları çaresizlikler içinde daha da bir karamsar ve içlerine kapanık şekilde çetin yaşam biçimlerine direnmeye çalışırlar. İşin garip tarafı bunları da kutsal devlet adına sineye çekerler “vardır büyüklerimizin bir bildiği” derler geçerler. Bunun nedeni ise vatandaş olarak tanımladığımız insanlara eğitim adına belli bir ideolojinin ve zihniyetin ezberleyicileri haline getirmemizden kaynaklanıyor. Onlara hayatın gerçeklerini, aklını, mantığını kullanmayı değil sadece “egemen sınıfın” kültürünü, ideolojisini tüketmeyi ve gerisini sorgulamamayı öğretiyoruz. Devlet ile devletin işleten bürokratları karıştırır dururuz. Halbuki devlet dediğimiz “aygıt” Max weber’in ifadesiyle, ülke toprakları, içinde yaşayan insanlar ve diğer somut varlıklardır. Ayrıca bu devleti işleten ise bürokratlar ve siyasiler vardır.Biz galiba devlet ile işletenleri karıştırıyoruz.Bunun dışında kutsanacak 50 m boyunda, 1000 km uzunluğunda kolları olan devlet adına bir yaratık da yoktur.Devletin bazı kurumlarının var olması, bir devleti demokratik, hukuk ve sosyal devlet yapmaz.O kurumların nasıl işlediği ve işletildiği sistemin karakterini belirler. Hep batılaşmaktan bahsederiz.Eğer siyasi ve ekonomik çıkarlarımıza hizmet edecekse, batıyı iyi, etmeyecekse, kötü örnek olarak gösteririz.Batının zengin, sosyal ve refah düzeyi yüksek devletler ve toplumlar olduğundan bahsederiz. Nedenlerine ise hiç değinmeyiz.Siyasal yaşamımızın her kavramı neredeyse hepsi batı menşelidir.Ama hiç birinin pratiği oradakilere benzemez nedense? Bilinmesi de istenilmez. Batı toplumları, içinde yaşadıkları toplumsal, ekonomik ve siyasal çevrenin bilincindedir.Bizde ise bu bilincin oluşması bilerek engellenmektedir. Yine Almanya’da orta dereceli okullarda bir şeyi daha öğrenmiştim, bu “Alle Gewalten gehen vom Volke aus” (Bütün siyasal güçlerin kaynağı halktır) olmuştu. Şimdi Ülkemize baktığımız zaman Halkımız yasama organının üyelerini, meclis üyelerini, seçiyorlar. Meclis Hükümeti (yürütmeyi) içinden çıkarıyor. Ama yargıyı ise gücünü, çok dolaylı olarak alıyor. Cumhurbaşkanlarının tarafsızlığı toplumca malumdur; dolayısıyla seçtikleri yargı üyelerinin de taraflılığı aşikardır. Batı demokrasilerinde Yüksek yargı üyelerini meclis veya senato, dolayısıyla halkın seçtikleri seçiyor. Biz bir adım daha ileri gidelim, Halka seçtirelim.Demokrasiye bu kadar katkı da bizden olsun. Eğer öyle olsaydı, bugün yaşadığımız siyasal ve ekonomik, hatta toplumsal kaosu yaşamayacaktık. İçinde bulunduğumuz sorun: Kurt, kuzu hikayesinde olduğu gibi, su falan bulandıran yok,onlar orada bugünkü konumlarında duruyorlarken kimse de bulandıramaz zaten. Mesele kurt, kuzuyu yemek istiyor kaldı ki suyu bulandıran kurt bile olsa…
|
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 1 yorum
yapılmış )
|
Yazınızda gerçekten çok güzel ve anlamlı konulara değinmişsiniz.. yazınıza katkıda bulunmak açısından yazıyorum.. güçler ayrılığı.. evet güçler ayrılığı demokrasilerde önemli dir... ama yanlış zaman ve kişilerce yönetildiği zaman o ülkeyi o demokrasiyi üç başlı ve besin kaynağı insan olan canavara dönüşür...güçler ayrılığı kavramı tek başına bağımsız bırakılmamalı... onların üstünde (hernekadar densede) halk olmalıdır... lakin temel besin maddesi insan olan üç başlı canavarı kontrol etmek... hem onun gıda maddesi olacan hemde onun efendisi çok zor... maalesef bu ülkede halkın bilgilenmesi bir şekilde engelleniyor... yani bazı konular hala rahatlıkça anlaşılsınlar diye sadeleştirilerek halka arz edilmiyor.. Bir de ne zamana kadar bu ülke insanını ilgilendiren yönetilme şekli niçin başka ülkelerden alınan sistemlerle yapılıyor.. ne hikmetse bir türlü tutturulamadı... işte güçler birliği döneminde ki 1921, 1924 anayasaları, sonraki 1961, 1982, 2001 ve şu günlerde hep bir arayış... ya bu ülkeye ve bu halka yasalar ve sistemler ya darbelerle yada tekcilik sistemiylemi gelecek şimdi olduğu gibi.. oy bu halkın kültürü yok sayılıyor. eğer uygarlıktan söz edeceksek şu tanımı unutmamak lazım, insan topluluğunun belli bir zaman içinde her alanda ürettiği maddi-manevi bütün değerleri olan kültür olduğuna göre ekonomi, bilim, sanat, din alanlarındaki her türlü değer kültür kavramı içinde dir... takdir edersiniz ki bu değerlerin niteliği ve niceliği yükseldikçe kültür düzeyi ilerler ve uygarlık=medeniyet oluşur... öyleyse uygarlığından ve medeniyetinde asla taviz verilmeyecek bu ülke insanına ne zaman yakışır bir yönetim ve hukuk sistemi gelecek.. evet güçler ayrılığı işte bu kültürü yok ediyor... zira onlar G.Mustafa Kemal Atatürk'ün dahi benimsemediği ittihat ve terakiciler gibi düşünmektedirler..Oysa Atatürk gibi düşünselerdi bu millet çoktan huzura ve refaha belkide kavuşmuş olacaktı...YARGIÇ DEVLET İSTEMİYORUM.. |
|
|
|
|
|
Yazarın Tüm Yazıları |
2009.02.03 - Davos ve sonrası… |
2009.01.08 - Medyada manipülasyon örneği Ergenekon |
2008.12.29 - Toplumsallaşmak büyük bir değerdir |
2008.12.05 - Elit Üniversiteler… |
2008.10.01 - Kartelin telaşı demokratik değil, ticaridir. |
2008.07.31 - Züğürt tesellisi! |
2008.07.09 - Dağ fare doğurmamalı, değilse …! |
2008.06.09 - Gördünüz mü, ülkeyi kim yönetiyormuş? |
2008.05.27 - Krizin krizi! |
2008.04.01 - Yüksek Yargı üyelerini halk seçsin!.. |
2008.03.15 - Yeter artık! Rahat bırakın ülkeyi ve toplumu!... |
2008.02.29 - Bunun adına düpedüz İslam düşmanlığı denir |
2008.02.01 - Solucan dinini yaşamak laikliğe aykırı mı? |
2008.01.14 - Değişim…. |
2007.12.24 - Önce eğiticileri ve düzenleyicileri bir düzeltirsek….. |
2007.12.03 - Liberal Düşünce Topluluğu |
2007.10.27 - Artık Aklımızı Başımıza Alma Zamanı gelmedi mi, Ne Dersiniz? |
2007.09.28 - Neyi , Neden Yapıyoruz, Kimin İçin Yapıyoruz Farkında mıyız Acaba? |
2007.09.11 - Ötekini kabullenmek… |
2007.08.25 - 17 mi Büyük Yoksa 83 mü?... |
2007.08.17 - Medya, Bürokrasi, Sermaye Kumpası ve Yeni Anayasa- (2) |
2007.08.06 - Medya, Bürokrasi, Sermaye Kumpası ve Yeni Anayasa-1 |
2007.07.24 - Kimler ve neden kayıp ettiler,ben söyleyeyim mi?... |
2007.07.07 - Soğan Hikayesi!..... |
2007.06.11 - İşsizlik ve ÖSS… |
2007.05.28 - Peki, siz hangisini istersiniz?... |
2007.05.18 - Korku,… |
2007.05.16 - PRAMİT!.. |
2007.05.15 - Muhtıra |
|
|
|
|
|