Bu günlerde geçmişe nispet yaparcasına şiddetle batıcılığı savunanlardanım. Pek çok dostumu şaşırtacak bu ifadenin altını doldurayım izin verirseniz.
Lise yıllarında henüz Türkiye’nin “yüzünü Orta Asya ve Afrika’ya dönmesini” savunduğum günlerde demokrasinin ve devlet hassasiyetlerinin bilincinde değildim. Dahası bu ülkelerin kimisinin Rusya kimisinin ise ABD etkisinde olduğunun hiç fark etmemiştim. Fakat lisenin sonrasında okunan kitapların ve girilen ortamlarında etkisiyle fikirler değişti. Bu çerçevede Avrupa’ya, Orta Asya ve Afrika’ya bakış açımda farklılıklaştı.
Değişmeyen bir şey hala var, bunu da belirteyim. Aslında yazının ana teması da değişmeyenlerle ilgili.
Pek çok dostum, hatta hocalarım Batı karşıtlığımı anlamsız bulurken hak verdikleri bir noktayı hep belirtirlerdi. Oda “Atatürk’ün batıyı örnek almamız gerektiğini anlatan ifadeleri ve tavsiyeleri hakkındaki görüşlerimdi.” Kendimle her ne kadar çelişsem de Atatürk’ün batı örneklemini kültür ve sosyal yaşam biçiminde algılayanlara hep şiddetle karşı çıktım. Bu bakış açısının Atatürk anlayışı ile bağdaşmayacağını, batı hedefinin öncelikle demokrasi ve teknolojik; yani pozitif bilimlerde örnek alınması gerekliliğini savundum. Bu vatanın kurtarıcısının da batının teşhirci ve cinselliği ön planda tutan, kadına daha çok cinsel bir obje açısıyla yaklaşan bakış açısını tavsiye edebileceğini hiç aklıma bile getirmedim. Hala da aynı kanaatteyim. Eğer Batı bizim için bir örnek olacaksa, yaşam tarzında değil, ancak bilimsel gelişmeler teknolojik atılımlar ve ne yazık ki “demokrasi” anlayışında örnek alınmalıdır diye düşünüyorum.
Ancak sulandırılmış yaşam tarzımız ve magazinsel bakış açımız, yanlış anlamış olduğu pek çok şey gibi modernite ve çağdaşlığı da tuhaf yorumlamayı başarmış. Öyle ki muhafazakar ve tutuculuğu ile tanınan Konya’mızda bile bir abideye “Kule City” ismini verebilecek bir ortamı oluşturmuştur.
Bir haftadır Konya’daydım ilk bilbortları gördüğümde ne olduğunu anlamaya çalıştım. Biraz da hava soğuk olduğu için tam anlamıyla dikkatimden kaçmıştı. Ancak sabah olduğunda ve sokağa çıktığımda büyük bir gafın ve ayıbın nasıl yapıldığını gözlerimle gördüm. Konya gibi bir başkentte ve Selçuklunun devlet merkezinde yapılan bir binanın “City” diye anılmasını ben de pek çok kişi gibi içime sindirememiştim. Şunu da ifade edeyim, Selçuklu kulesi de aslında çok ideal bir isim olarak düşünmüyorum ancak Kule City tam anlamıyla bir şansızlıktır. Bu, yanlış anlaşılmış modernizmin ve batıcılığın tuhaf bir yansıması olsa gerekti. Bir arada kalmışlıktı kanaatimce. Kim neden yaptı bilmiyorum ama gerek belediye, gerekse İttifak Holding bu ismi kullanmayacaklarını açıkladı. Umarım öyle olur.
Bu kısa Konya gezimde, bu konuyla paralel olan, eğlenceli olsun diye yazmış olduğum yazılardan bir tanesinin tartışma konusu olduğunu ve garip bir gündem oluşturduğunu da tuhaf bir şekilde öğrendim. Uzun zamandır sitemi ziyaret etmediğimi belirterek, dostlarımın “yahu senin metroseksüel yazına yapılan yorumları okudun mu?” diye sorularla başlayan tartışmada erkeklerin bakımlılığı ve Türk insanın tarzı ben görmesem de tartışmaya açılmış olduğunu fark ettim. Beni tebessüm ettiren bu olayın bu kadar konuşulacağını doğrusu bilmiyordum. Bunların yanında yazımla ilgili bir açıklama eklemeyi de yapmak isterim, çünkü vakaya bakış açımı yanlış değerlendiren bazı okuyucularım, cep telefonumdan ulaşma zahmetini bile gösterdiler. Arayanlarda yazıma yapılan bir yorumla aynı doğrultudaydı. Örneğin yazıya yorum düşen Yeşim hanım da, pek çok kişi gibi yazımı yanlış anlamıştı. Kendisine ve onun gibi düşünenlere saygı sunmakla birlikte şu açıklamayı yapmak istiyorum. Ben erkeklerin metroseksüel olmasına karşı değilim, hatta olması gerektiğini savunanlardanım. Herkes istediği şey olabilir. Ben sadece bunların ifade ediliş ve kullanış şekillerine karşıyım. Dilin kullanımına ve bunun magazin bir zemine çekilmesi, beni endişelendiren. Bir başka ifadeyle içinde cinsellik barındıran her şeyin, manşetlere ve ekranlara büyük bir hevesle taşınırken, bakımlı erkek anlamına gelen bir olguya içinde sırf seks kelimesi geçiyor diye balıklamana atlanmasına benim itirazım. Olayların sunuluş şekli ve kullanılan dil dersem, olayı özetlemiş olurum.
Bakınız Gazi Üniversitesi Edebiyat hocalarından Cemal Kurnaz bir değerlendirme yapıyor. “Biz üniversite yıllarında ihtimal kelimesi tartışma konusu oluştu, biz ihtimal derken kendimizi en sağcı insanlar olduk sanıyorduk, solcularsa olasılık dediklerinde kendilerinin dünyanın en solcusu ve batıcı kahramanlar olduklarını sanıyordu, fakat akıllarımız başımıza geldiğinde biz olasılıklar ve ihtimaller içerisinde boğuşurken İngilizce’nin dilimizi işgal ettiğini fark etmedik bile. Şimdi olasılıkçılar da, ihtimalcilerde İngilizce’nin nasıl dilimizden atılacağını oturduk birlikte düşünüyoruz.
İşte dünün öğrenci ve bugünün hocasından bir örnek. Hala aynı tartışmalar değişik versiyonlarıyla devam ediyor. Biçem-üslup tartışması en alevlilerinden. Oysa artık dile müdahale edenlerin varlığı beni rahatsız ediyor. Bunun yerine İngilizce’nin işgaline karşı ne yapılacağına kafa patlatmamız gerekli.
Kule City’e Selçuklu kulesi, metroseksüele bakımlı erkek diyebildiğimiz bir batıcılık ve modernlik istiyorum.
Belirtmek isterim, dil konusunda çok bilgili değilim hele hele Alman filolojisi okumuş birisi olarak Türkçe’de bu kadar hassas olamama bazen bende anlam veremiyorum. Fakat Türkçe’yi sevenlere küçük bir öneride bulunabilirim. Nihat Sami Banarlı’nın “Türkçe’nin Sırları” isimli kitabı bu konudaki öncelikli eserler arasında diye düşünüyorum. Sevgili okurlara da acizane tavsiyemdir. Müthiş bir kültürün ürünü dilimizin önemi ve içeriğini anlayacağınıza ve hassasiyetime hak vereceğinize o kitaptan sonra yüzde yüz eminim. Saygılarımla…
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 4 yorum
yapılmış )
mu cinsellikle ilgili yazılarınızı daha fazla yazmassanız seviniriz. Ayrıca erkegin yada kadının bakımlı olmasında ne gibi bir sorun oloabilir ki anlamıyorum...