Canım yurdumun insanlarından bazıları, siyasi parti tercihini dinden bir rükün olarak görüyor olabilir. Onlara, öncelikle şunu akıllarında tutmalarını öneririm: İslam’ın şartı beş, imanın şartı altıdır. Yedincisi, senin siyasi partin değildir. Çünkü Hz. Muhammed, Evrenin Sultanı’nın mesajını 1970’li yıllarda senin partin kurulduğu zaman getirmiş ve senin liderine danışmış değildir. On dört yüzyıl öncesinde kendisine indirilen evrensel beyaz kitap Kur’an, o zamandan beri saçtığı büyüleyici ışık hüzmeleri ile tüm dünyada milyarlarca insanın iç ve dış dünyasını ve ötesini aydınlatmaktadır. On dört yüzyıl geriden gelip dünyanın son gününe dek, dupduru iletileri yeryüzüne ve ardına mutluluk bağışlamak üzere lütfedilmiş olan bu küresel mesajın tarihin küçücük bir diliminde, bir köşedeki küçücük bir kuruluşun veya topluluğun tekeline girebileceğini düşünmek bile iflah olmaz bir cehalet örneğidir, bir vizyon sefaletidir. Üzerinde milyarlarca insanın yaşadığı dünya için yalnız başına sahiplik iddia etmek kadar gülünç bir saçmalıktır. Ayrıca, böylesine tehlikeli bir komedyayı ilk başta dinin kendisi reddeder. Çünkü İslamiyet Yıldızların Efendisi’nin kişiliğinde de sembolize edildiği biçimiyle, yobazlığı, bağnazlığı, katı fikirliliği ve bölgeselliği tümüyle reddetmiştir. Bu bağlamda, Allah’ın kutsal kitapta geçen şu sözlerine kulak vermeliyiz: “Biz sizi vasat (ılımlı) bir ümmet kıldık.” Bir başka deyişle, aşırı uçlarda değil, ortada duran, gerçeği siyah-beyaz kesinliği içinde değerlendirmeyen, düşünen, araştıran, danışan ve böylece olağanüstü durumlar dışında sürekli makul gri tonlarda dolaşan bir toplumdan söz edilmektedir.
Dediğimiz gibi, bu formasyon, her türlü saplantının, yobazlığın, bağnazlığın ve önyargılılığın tam olarak tersidir. İnsanlardan kaçmayan, insanların kendisinden kaçmadığı, bilakis gördüğü her yerde yanına yaklaşıp dokunma, konuşup dertleşme isteği duyduğu ılımlı, uzlaşmacı, birleştirici, sevgi ve iyilik dolu biri olmaktır. Belirli bir görüş veya grubun fanatiği olduğunuz zaman ise, bu denli çekici ve kuşatıcı biri olmanız çok zordur. Samimi mü’min, ufuklu bir insandır, yaşadığı toplumu ve çağı olabildiğince doğru okuma çabası içinde olan kimsedir.
İkincisi, her kim kendi desteklediği siyasi partiyi İslam’ın tek müdafii veya temeli olarak görüyorsa, onu desteklemeyenleri Müslümandan saymıyorsa, İslamiyet’ten nasibini yeteri kadar almamış biri olduğunda hiçbir kuşku yoktur. Çünkü, biraz önce de belirttiğimiz gibi, imanın şartları da, İslam’ın şartları da bellidir. Ve çünkü böyle davranmakla, kendisi ta baştan Allah tarafından belirlenmiş olan giriş şartlarına yeni bir şart eklemiş olmaktadır.
Kendisini İslamiyet’in temsilcisi gibi göstererek dindar halktan koltuk ve makam devşirenlerle, İslamiyet’in kimi temellerini balyozlayarak din düşmanlığının geçer akçe olduğu yüksek tribünlerden koltuk ve makam devşiren kimseler, hiç değilse dini sömürerek tahrip etme konusunda müttefiktirler. Böylesi davranışlar, İslamiyet’in evrensel ve çağlarüstü konumuna yönelik bombalı birer saldırıdır. Gerçek şudur ki, geçmişte aynı ilahi kaynaktan gelen diğer dinler, din dışı güçler tarafından değil, bizzat dinin içinde sıkıca konumlanmış ve fakat kişisel çıkar kaygıları ile hareket eden birtakım kişi ve gruplarca tahrif edilmiştir. Bugün de, çevremiz bunun örnekleri ile doludur. Dikkat ettiyseniz, bazı ilahiyatçılar çıkıp da “Dinde başörtüsü yoktur” deyinceye kadar bu ülkede hiç kimse başörtüsünün kitaptaki varlığını sorgulamıyordu.
Bugün, bunu başörtüsünün kutsal kitabın emirlerinden biri olduğuna inanmayanlar da sorgulamıyor doğrusu. Çünkü bir şeyi bulmak için aramak gerekir ve aramak zahmetli bir iştir. Yalnızca, “Filan ilahiyatçı öyle söylüyor. Siz ondan daha iyi mi biliyorsunuz?” demenin yeterince ikna edici olduğunu düşünüyorlar. Gerçeğin acı olduğu yerde yalanlar o kadar sevimli görünür ki, tadından yiyemezsiniz… Oysa ki, İslamiyet’in başörtüsü takmayanları kabul etmek veya reddetmek diye bir sorunu yoktur. Kişisel olarak, başörtüsünün imanın ve İslam’ın biraz önce andığımız giriş şartlarından biri sayılmadığına, dolayısıyla başörtüsüz bir bayanın da iyi bir Müslüman olabileceğine inanırım; ancak çok küçük de olsa, ilan edilmiş bir emri yok saymak Allah’ın gücüne gider gibi geliyor bana.
Şimdi, aslında ben şunu anlamıyorum. (Yanılıyorsam, lütfen biri beni aydınlatsın. İkna edici bir yanıt alırsam, yontulmaya hazırım): Başörtüsü konusunda on dört yüzyıldır yapılan uygulama, bizzat Hz. Muhammed’in o ayetlere ilişkin yorum ve uygulama şekline dayanmaktadır.
Peki o ilahiyatçılar başörtüsüne kaynaklık eden ayetlerin nasıl anlaşılması ve nasıl uygulanması gerektiğini, o ayetlerin bizzat kendisine indirildiği kişi olan Hz. Muhammed’ten daha mı iyi biliyorlar? Birileri çıkıp o ilahiyatçıların kutsal kitabı Hz. Muhammed’ten daha iyi anladıklarını veya en azından O’nun tesettür emrini bildik başörtüsü şeklinde uygulamadığını kanıtlayabilirse eğer, sanırım artık başörtüsünün kitabın emri olmadığına gönül rahatlığıyla inanmaya başlayabiliriz…
|
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 7 yorum
yapılmış )
ahmet
[
2008/11/07 21:32
] |
|
hocam very good perfect artık ingilizce kelime bulamıyorum :)) |
|
|
[
2008/05/04 13:28
] |
|
Kibire açılan kapı, şöhretperestlik isteğinden açılır.Şöhret isteği,kibirin anasıdır. |
|
|
[
2008/05/04 13:22
] |
|
Fakir bir delikanlı zamanın birinde ülkenin padişahının kızına aşık olmuş.Her yerde ona olan aşkını ilan ediyormuş.Bu padişahın kulağına gitmiş.Genci çağırtmış.Ya ölümü seç yada bu ülkeden üç gün içinde defol demiş.Genç sessizce padişahın huzurundan çıkmış.Padişah adamlarıyla gizlice genci takip ettirmiş.Bir gün sonra genç göçünü hazırlamış yola çıkmış gidiyor.Gencin ülkeyi terketmek istediğin duyan Padişah admalarına emir vermiş.Genci elleri bağlı huzuruna getirtmiş.Kellesinin vurulmasını emretmiş.Padişahın iy kalpli bilge veziri:-Aman padişahım bu gencin ölümü hakedecek ne suçu var? Terket dediniz o da terkediyor.İşte dediğinizi yapıyor.Padişah demiş ki: Bu genç riyakarın tekidir.Benim kızımı sevdiğini söylüyor.Ben ona iki seçenek sundum.Eğer ölümü seçseydi, onu öldürmeyecek yerime şehzade olarak atayacaktım ve dahi ölümü seçeçek kadar güçlü bir sevgiye sahip olduğu için,kızımı ona verecektim.Bu riyakardır,yalancıdır.Kızımı sevdiği sadece kuru bir laftır.O yüzden vurun bu samimiyetsiz insanın kellesini demiş.Sadede gelecek olursak, aşığa Bağdat uzak değildir.Bir papağanla bir insanın seni seviyorum ve seni tanımayı isterdim cümlesi arasında bir fark olmalı değil mi... |
|
|
nehir
[
2008/05/03 10:46
] |
|
sizin gibi güzel bir düşünürü yakından tanımak isterdim. |
|
|
|
konuyu güzel anlatmışsınız gerçekten. şahsen ben başörtülü değilim. ama görüşünüze katılıyorum. yapmamak başka inkar etmek başka. |
|
|
[
2008/04/28 14:16
] |
|
''Bin yıllık kitabın nesine inanayım'' diyen, ''Kur'an-a Çöl Kitabı'' diyen, Hazreti Muhammed'e '' Filozof'' diyen, Kur'an-ın emirleri için,
'' Çağdaş dünyada geçmez, onlar o devirde kalmış diyen,islamin farizalarını ve Hazreti Muhammed'in sünnetlerini burnunu kıvırarak küçümseyen, ''islam Türkler'in karakterini bozmuştur'' diyen,'' ''Bizim asıl dinimiz şamanizimdi'' diyen,bütün bu herzeleri saydıktan sonra bende müslümanım diyen bir insanın ne olduğunu anlamamak için ya kafasının çok ''karışık'' olması gerekir.Yada katıksız MÜNAFIK olması gerekir.Amelde ihmaller olabilir.İnkar etmedikçe kişiyi bağlar.Akıbetini Allah bilir.Ama imanda ''GRİ'' nokta yoktur.Ya iman edersin, yada inkar edersin.Ama fakat çünkü yoktur.Allah herkesi sevdikleriyle haşretsin.Amin. |
|
|
[
2008/04/28 14:05
] |
|
109 - KÂFİRûN SÛRESİ Mekkede nazil olmuş olup 6 ayettir. Bu sûre, adını ilk ayetinden almaktadır. Kâfirler karşısında kesin kararlı olarak tevhide sarılmalarını, bununla beraber kâfirleri dine kabul etmeye zorlamayıp kendi tercihlerine bırakmalarını bildirir. Müşrik yerine kâfir kelimesi kullanılarak Hz. Pey-gamberin dinine inanmayan bütün gruplara hitab edilmektedir. Kâfir kavramı hakaret anlamı taşımaz. Kâfirler ''Hz. Muhammedin Elçiliğini inkâr edenler ve getirdiği buyruklarından yüz çevirenler'' demektir. Bismillahirrahmanirrahim.
1 - De ki: Ey kâfirler!
2 - Ben sizin ibadet ettiklerinize ibadet etmem.
3 - Siz de benim ibadet ettiğime ibadet etmiyorsunuz.
4 - Ben sizin ibadet ettiklerinize asla ibadet edecek değilim.
5 - Siz de benim ibadet ettiğime ibadet etmezsiniz.
6 - O halde sizin dininiz size, benim dinim bana.
|
|
|
|
|
|
Yazarın Tüm Yazıları |
|
|
|
|