Ssoprano Leyla Gencer'in külleri İstanbul Boğazı'na döküldü. Yunanlı Maria Callas'ın külleri de Ege Denizi sularına bırakılmıştı. Callas ve Gencer'in külleri iki ülke sularında şimdi.
Merhume Leyla Gencer İstanbul’a külleri ile döndü. Polenezköylü gayrimüslim bir anne ile Safronbolu’lu bir babanın kızı olan Merhume Gencer’in, İtalyan vatandaşlığını kabul etmeyişi onun ülke sevgisinin bir yansıması olmalı. İstanbul yerli yabancı herkes için büyülü bir efsane şehir. İstanbul’u gören herkes adeta büyüleniyor ve uhrevi bir aşkla bağlanıyor medeniyetler şehrine.
Yahya Kemal’in özleyişinde olduğu gibi.”Sana dün bir tepeden baktım azîz İstanbul! /Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer. /Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul! /Sâde bir semtini sevmek bile bir ömre değer./Nice revnaklı şehirler görünür dünyâda, /Lâkin efsunlu güzellikleri sensin yaratan. /Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rü'yâda /Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.”
Merhume’nin ismine bakıldığında Müslüman ismi çağrışıyor. Mümin olup olmayışı bizi ilgilendirmiyor. Eylem ve söylem ikileminde şahsen eylem tarafındayım. Yaşadıkları dönem içinde kişilerin eylemine bakarım. Bana göre; Kişinin ne olduğu değil nasıl yaşadığı ve öldüğüdür önemli olan. Toprağı bol olsun denilirmiş eskiden.Toprak yok ne denilmeli onu da kestirebilmiş değilim.
Merhumeye resimlerinden aşinalığım var. Kendisini sağlığında hiç dinlemedim de görmedim de.. İmkânım olsa idi dinler miydim bilmiyorum. Aya İrini Kilisesinde rast gelmişti birkaç kez opera. Tercihimi başka yerde kullanmış, dünyaca ünlü! Arya’larından mahrum kalmıştım.
Okulda iken zayıf uzun boylu esmer güzeli bir müzikçimiz vardı, adı Ayşe Öztopkara idi . Müzik derslerinde erkek ve kadın sesleri dersinde bahsederdi hocamız müfredat geregi. Soprano ve Mezzo Soprano yanında sanırım birde alto vardı. Bas bariton tenor’u da unutmamak lazım. Soprano ile Merhumeyi tenor ile İtalyan Pavorotti’yi hatırlıyoruz. Birde Maria Callas olacaktı, unutmayalım Popüler kültür rüzgârları kimlere kimleri enjekte etmiyor ki... Bizim Bekdik Müzikçimiz Ayşe Hanım bize Kendi asli müziğimizi sevdirmiş caz opera bale zevklerinden biz fakirleri mahrum bırakmıştı her nedense.
Leyla Gencer ve İlham Gencer aynı soyadı taşıyan müzikçiler. Büyük Metropollerde batı kültürünün müzik rüzgârlarını üst gelir grubu insanlarına caz salonlarında sunan yaşı nerdeyse bir asra yaklaşan bir müzik virtüözü ve üstadı İlham Gencer. Allah’tan geri kalmış bir ilçenin çocuğu olduğumuzdan Gencer’lerin doyumsuz batı müziklerinden bihaber yetişmiş ama radyolarda Münir Nurettinleri, Hafız Burhanları her nasılsa dinlemiş haberdar olmuş idik. Yine burada bekdik kızı müzikçimiz Ayşe Hocamızın etkisi olsa gerek.
Kraliçe’nin ülkemizi ziyaret ettiği günlerde bir grup insanın gemilere doluşup müzik eşliğinde yakılmış cesedin küllerini sanki bir kutsal inancın ritüellerini yerine getirircesine tüm medya önünde yedi düvel eşliğinde Boğaz’da soğuk denizin rüzgârları eşliğinde bir gemiden denize dökülüşünü hayretler içinde izlemiştim. Müslüman bir coğrafyada Hint-Yunan ritüellerini anımsatan töreni ilk kez müşahede ediyordum. AB serüveni ile sanıyorum bütün bunlara bundan sonra alışmak zorunda kalacağız.
Osmanlı'nın son dönemlerinde Anadolu Kavağı sınırları içinde bir adet krematoryum(ölü yakma yeri) denebilecek yer varmış.. Cumhuriyet döneminde bu alanın askeri bölge ilan edilmesiyle unutulmuş ve harabeye dönmüş bina temelleri halen durmakta imiş. Tahaffuzhane,krematoryum yani ölü yakma yeri. Antalya’da tahaffuzhane için ruhsat talebinde bulunanılar bile varmış.
Şair ve Aydın İsmet Özel her ne kadar bu konuda suskun kalsa da ben duygu ve düşüncelerimi ifade edeceğim bu konuda.
Toplumların ifsad edilmesi veyahut kültürel deformasyona itilmesi böylesi küçük masum ritüellerle olur. Benlik arayışını tamamlayamamış kişi ve toplumlar için bu tip fenomenler ciddi tehlikelere giden yolların kapıları olabilir. Belki tam terside olabilir. İnancında sağlam bir mümin böylesi durumlardan etkilenmez. Ama olup biten tantanalı şaşaayı gören bazı akıllılar! Vasiyet filan edebilirler. Hele hele birde meşhur medyatik bir zat olur ise işte size bir ritüel daha.
Cehennem, Kutsal dinlerde ğünahkârların ateşte yanacakları çok büyük ateş çukurları olarak ta çocukluğumuzda hafızalarımıza kazındı.
Cehennemin korkunç ve ürkütücü ateşinin dehşetinden korkmayan olabilir mi?
Ebeveynlerinin baskısı ile gittiği Cuma vaazında vaizi dinleyip cehennem’den korkan ve tüm günahkârların orda yanacağını sanan yarım yamalak anlayan ve yorumlayan birinin kendini tüm yaşamı boyunca günahkâr hissetmesi sonucu “bari öte dünyada dirilmeden ölü iken bu dünyada yanalım” mantığı sonucu kendini yaktırma düşüncesi oluşmuş olabilir bir ihtimal de olsa.
1998 yılı istatistiklerine göre Japonya'da ölenlerin yaklaşık yüzde 98'i, Almanya'da yüzde 39'u, İngiltere'de yüzde 70'i ve ABD'de yüzde 25'inin yakıldığı söyleniyor ne kadar doğrudur bilinmez tabi.
Hindistan ve Nepal’da ölüler yakılıyormuş. Ben görmedim. Mezarlıklar yerine ölüleri yakma yerleri varmış. Hepsi de akarsu kenarlarında imiş. Çünkü cesetlerin külleri suya dökülüyormuş.
Umum Hıfzıssıhha Kanunu'nun 224. maddesine göre, ölü yakma işlemi 'isteyen ve gerekli işlemleri tamamlayan belediyelerce yapılabiliyormuş. 225. maddeye göre ise cesedin yakılabilmesi için; ölünün olağan- dışı sebepten ölmediğine ilişkin bir rapor, ölünün hayatta iken cesedinin yakılmasını istediğine ilşikin bir vasiyet ya da üç tanık, ölümün bir cinayet sonucu gerçekleşmediğini kanıtlayan, Emniyet'ten alınmış bir belge gerekiyormuş. 226. maddede ise yakım işleminden sonra kalan küllerin mezarlık idaresince korunması gerekiyormuş. Yani denize dökülür diye bir madde yokmuş Kanun Koyucuda.
Eski Diyanet İşleri Başkanı Süleyman Ateş ''İslam'da insan sağken de öldükten sonra da yakılamaz. Ölüler yıkanır, kefenlenir ve toprağa verilir'' dedi. Muhammedi Musevi ve İsevi din geleneğinde ölü yakma ritüeli yoktur diyor Süleyman Hoca.
Bütün bunlara rağmen insanların neden kendilerini yaktırdıklarını hala anlayabilmiş değilim. Merhume Leyla Hanıma Allahtan bağışlanmasını dilerim. Her ne olursa olsun ülke vatan sevgisi olan bir insan bizim insanımızdır.
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 1 yorum
yapılmış )