1.Hiç kimse yeteneksiz olmadığı gibi, tek yetenekli de değildir. Başka bir deyişle, doğuştan herkes en az birkaç alanda üstün başarı gösterebilecek yeteneklerle donatılmıştır. Mevcut tüm yeteneklerimizi keşfedip geliştirmeye çalışarak, kendimizin en büyüleyici versiyonu olmalıyız.
2.NLP’nin temelini, uyum ve esneklik becerileri oluşturur. Bütün sistemlerde hangi birey veya öğe daha esnekse, sistemi o kontrol eder. Keskin ve katı fikirlerden uzak durmamız ve çeşitli alıştırmalar yaparak da olsa diplomasi yeteneğimizi geliştirmemiz mümkün ve yararlıdır. Ben, diplomasi yeteneğini geliştirmek isteyenlere politikacıların olaylar ve gelişmeler üzerine yaptıkları günlük yorumları dikkatle izlemelerini şiddetle öneririm. Politikacıları sözle köşeye sıkıştırmak çok zordur. Zor sorularla ne kadar baskı altına girerlerse girsinler, o köşeden ustalıkla çıkmayı başarırlar. Toplumun bütün kesimlerini memnun edecek türden cevaplar geliştirmede çok mahirdirler. Daima keskin hükümler vermekten kaçınır ve kamuoyu nezdinde içinden çıkamayacakları bir çukura düşmemek için sürekli manevra yaparlar. Herkesin öfkeden patlayacak hale geldiği yerde politikacı insanı sinirlendirecek kadar soğukkanlıdır. Çünkü siyaset diplomasidir.
Diplomasi, sadece politikacıların meziyeti olmamalıdır. Günlük hayatta her zaman esnek ve alternatifli düşünmek, kesin hükümler vermeden sabır göstermek, uzlaşmacı olmak ve serinkanlılığını muhafaza etmek, yaşam boyu başarılı olmanın en pratik anahtarlarından biridir.
3.Anlattığımız şey, karşımızdakinin anladığı kadardır. O halde, bireysel olarak anlatım becerilerimizi geliştirmek için çaba göstermemiz gerekir. Pek çok şey gibi, konuşma becerisi de çalışma ile geliştirilebilir. Ünlü hitabet ustası Çiçero, doğuştan gelen fiziksel bir kusurdan dolayı pelte konuşan biri olmasına rağmen, sonradan hitabet sanatına merak sarmıştı. Her gün deniz kıyısında sakin bir yere gidiyor, dilinin altına olasılıkla mevcut fiziksel kusurun yol açtığı konuşma zorluğunu azaltıp daha düzgün konuşmasına olanak sağlayan bir taş yerleştiriyor ve hayali bir topluluğa hitaben durmadan söylevler veriyordu. Zaman içinde hem diksiyonu düzelmiş, hem de hitabet sanatında gösterdiği başarılarla ün salmıştı.
4.Her insan, dünyanın merkezidir. Öyleyse, insanların sevgi deposunu doldurmaya çalışmak gerekmektedir. Kişi açısından konuşmakta olduğu konu çok önemli, hatta bazen dünyanın en önemli olayıdır. Bu nedenle, herkesçe dikkatle dinlenmek ister. Çok konuşan biriyseniz, çok fazla dostunuz olmaz. Çok iyi bir dinleyiciyseniz, aynı zamanda iyi bir konuşmacı olarak algılanırsınız. Dostunuz çok olur. İnsanlar çok konuşanlara yaptıkları gibi sizi görünce yolunu değiştirmez; tersine sizinle oturup uzun uzun sohbet edebilmek için can atarlar. Bunun basit bir nedeni vardır: Etkin bir dinleyici, insan olarak karşısındaki kişinin en önemli psikolojik gereksinimi olan “değerli olma tutkusu”na hitap ederek ona önemli ve saygıdeğer bir varlık olduğunu duyumsatmaktadır. Onun bilinçaltına, “Seni seviyorum ve sana saygı duyuyorum. Çünkü sen önemli birisin” yönünde güçlü sinyaller göndermektedir. İyi bir dinleyici olduğunuzdan eminseniz, insanların sizi sevmesi için yeterli ortam oluşmuş demektir.
İnsanlar zorbalara değil, kendilerini seven ve o sıcak sevgiyi hissettiren kimselere inanırlar. Kendilerinden hoşlananlardan hoşlanır, onlara güvenip inanırlar. Çıkar veya korkuyla değil, sevgiye dayanan bir saygı ile bağlandıkları kimselerin peşi sıra giderler. Üstelik çoğu zaman yürüdükleri yolun nereye varacağını bile sorgulamazlar.
5.Genellikle kuramsal olan, nicelik ve nitelik olarak pratik duruma yetişemez. Bir insanın hayatında mevcut olan davranışlarla olması gereken ideal davranışlar arasında her zaman belirli bir boşluk vardır. Bu boşluk ne kadar büyükse, maskeler de o kadar kalındır. Bu nedenle, insanları asla kuramsal mükemmeliyete göre yargılamamalıyız. Onları oldukları gibi kabullenmeye çalışmak, olumlu ilişkiler geliştirmek açısından kesinlikle daha güvenli bir yoldur. Büyük bir bilgenin sözleriyle, insan yüzlerce giriş kapısı olan muhteşem bir saray gibidir. Bütün kapıları kapalı, fakat yalnızca bir kapısı açık olsa, hiç kimse oraya girilemeyeceğini söyleyemez. Bir insanın bir tek güzel huyu veya davranışı varsa, o kapıdan girilerek onunla dost olunabilir.
6.İnsanların davranışlarını yönlendiren iki temel güdü vardır: Acılardan kaçmak ve hazlara doğru koşmak. Zalim diktatörlerin kitlelerin mutsuzluğuna yol açan bütün kötülüklerinin ve hayatlarını yoksul ve ihtiyaç sahibi kimselerin mutluluğuna adamış olan kimselerin tüm iyiliklerinin temelinde bu güdü yatmaktadır. Zalim olan da, iyiliksever olan da bu olanca zıt yaşam biçimleri içinde varsaydıkları belirli acılardan kurtulmaya ve birtakım zevklere ulaşmaya çabalamaktadır. Burada ihtiyacımız olan şey, acıların ve zevklerin dünya hayatı ile sınırlı olmadığına inanmaktır. Eğer yaptığımız işlerden ötürü maruz kalacağımız cezaların ve elde edeceğimiz zevklerin ölümden sonraki büyük uzantılarına (cennet ve cehennem) inanıyorsak, bu güdü asli rotasına oturur ve böylece “alma”yı değil daha çok “verme”yi alışkanlık haline getirebiliriz. Başkalarını mutlu etmek için kendinizden verdiğimiz maddi ya da manevi her şeyin ikinci yaşamda muhteşem nimetlere, örneğin köşklere, villalara, lüks arabalara, serin nehirlere, bağ ve bahçelere dönüşeceğini bilmek harika bir motivasyondur. Cennete mi yoksa cehenneme mi gideceğiniz, önemli ölçüde dünyayı çevrenizdeki kimseler için neye çevirdiğinize bağlıdır. Cehennem dünyada başkalarının cehennemi olmuş benciller için, cennet ise burada başkalarının cenneti olmuş fedakar ve iyiliksever kimseler içindir.
Bugüne kadar başkalarının nesi olduğunuzu hiç düşündünüz mü?