|
|
|
Cumhurbaşkanlığı Makamına Sayın Abdullah Gül’ün seçilmesinden sonra “Türk aristokrasisinde” unutkanlık peydah oldu. Terörist affetmek, en az oy alıp rektör olarak atanmak sanki bir yıl öncesinin rutinlerinden değildi?
Tarihe bir not düşeyim: Ergenekon’a kafa yoranların, “Hastalık sebebiyle” affedilip daha sonra dağda Mehmetçiğe kurşun sıkanların ilişkilerini de incelemelerini öneriyorum.
Cumhurbaşkanımız kendisine gösterilen muhabbetin karşılığını da Milletin Cumhurbaşkanı olarak göstermiştir. İnanıyorum Gül dönemi uzun yıllar “Devlet adamlığı” portelerine önderlik edecektir.
Geçtiğimiz günlerin “Derin” mevzularından biri de görev süresi dolan rektörlerin atama süreci oldu. Kamoyunun yakından bildiği uygulamaya göre YÖK Genel Kurulunun tespit edeceği üç aday Cumhurbaşkanlığa makamına sunulacak, Sayın Gül’de adaylardan birini rektör olarak atayacaktır.
Sezer döneminin eleştirilen işlerindendir rektör meseleleri. Neredeyse temayüle dönüşen “az oy alanın rektör atanması” özellikle boyalı basın tarafından görmezden gelinmiştir. Milliyet’in güdümlü kalemşörü Abbas Güçlü, “Abbasın kör kazı” misali Sezer döneminde yıllarca göremediği “Anti demokratik” uygulamayı Milletin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül döneminde feryat figan masaya yatırmıştır. “Geçmiş olsun kaz görmeye başlamış” diyorsunuz, yok yok kaz eski kaz, sadece kulak tırmalayan sesi fazlaca çıkıyor.
Daha komiğini veriyorum. Önceki dönemde en yüksek oyu alamadığı halde Sezer tarafından rektör yapılan Kadri YAMAÇ’ın “Yaman çelişkisini” İnternet Haber Sitesinden aktarıyorum: “2000-2004 yılları arasında rektörlük yapan Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rıza Ayhan rektör adayları seçiminde en fazla oyu almış, ancak ikinci sıradaki Kadri Yamaç atanmıştı. Ayhan, bu tercih karşısında mahkemeye başvurmuş ve en çok oyu aldığı halde rektör seçilmemesini dava etmişti. Rektör atandıktan sonra verdiği bir demeçte “Atanmasam üzülürdüm ama dava açmazdım” demişti. Bugün ise en çok oyu alan fakat rektör seçilemeyen Prof. Dr. Kadri Yamaç yargı yoluna başvuracağını söylüyor.” Şöyle bıçkın, sanayi görmüş bir Konyalı hemşerim olsa bu durumu nasıl yorumlar dersiniz: “Vay yavrum vaaayy!”
Çağdaşlıktan asla taviz vermeyen! Rektör camiasıyla ilgili son aktaracağım uygulama daha da çarpıcı. Elbette saygın rektörlerimizi tenzih ederek kaleme alıyorum düşüncelerimi. Darbeci yalakası, elitçi, laikçilere sözüm. Gelişmeyi yine aynı haber sitesinden yorumsuz aktarıyorum. “2006 yılında Kocaeli Üniversitesi'ndeki rektörlük seçimlerinde ilk defa gerçekleşen bir olayın tekrarlanmasına YÖK izin vermedi. Kocaeli Üniversitesinin eski rektörü Prof. Dr. Baki Komsuoğlu'nun yerine senato seçimlerinde en çok oyu alan eşi Prof. Dr. Sezer Komsuoğlu, YÖK tarafından atanmış, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer de, atamayı onamıştı. Bu yıl ikinci kez rektörlük dönemlerini tamamlayarak yeniden aday olamayan Uludağ ve Dicle Üniversitesi rektörlerinin eşleri aday olunca, YÖK, senato seçimlerinin sonuçlarını göz önünde bulundurmayarak, adayları Cumhurbaşkanı'na sunduğu listeden çıkardı.”
Konyalı bıçkın hemşerimizin bu haber karşısındaki yorumunu buradan aktarmak sanırım çok uygun düşmeyebilir. Sin-kaflı bir şeyler olacağını tahmin etmek güç değil. Haksız sayılır mı? 21. Yüzyılda yaşayacaksınız, inançlarından dolayı insanların kıyafetlerini “Çağdışılık” olarak yorumlayacaksınız sonra da kocadan-karıya geçen bir saltanatı demokratlık diye yutturacaksınız. Tabi bu garabetin altına imza atıp yengeleri rektör yapanı da gözden kaçırmamak lazım.
Makamlar, mevkiler milletin olmalı. YÖK’ün de Cumhurun da başında Türk Milletinin ferdi olmakla iftihar eden, milletine hizmetkar olmayı onur kabul eden iki büyük insan var. Umulur ki halkımız eskilerinin marifetlerini unutmaz da, şimdikilerin kıymetini bilir, sahip çıkar.
|
Köşe Yazısı
Hakkındaki Yorumlarınız
|
Yazarın Tüm Yazıları |
|
|
|
|
|
|