Allah’ı sevmek için empati yeteneğimizi kullanarak, saygının ve aşkın gereklerine sadık kalarak kendimizi O’nun karşısında çok çeşitli biçimlerde konumlandırabilmemiz gerektiği kanısındayım. Bunun için birtakım yollar önereceğim.
*Allah, bize görünür; ancak şimdilik aslıyla değil… Çıplak doğada ve çevrenizde gördüğünüz bütün güzel şeylerde Allah’ın sonsuz güzellik kaynağından birer yansıma vardır. Bütün o güzelliklere bakarken her birinin üzerinde O’nun bitimsiz güzelliğini görebilirsiniz. Güzel ve sanatsal olan her şey, üzerinde O’ndan ışıltılı birer ileti taşımaktadır. Örneğin O’nu, bir Nisan sabahında yeşil tarlalarda açan taze bir çiçeğin yüzünde düşünün. O’nu, mavi göklerde akıp giden beyaz bir bulutun seyrinde düşünün. O’nu, yerkürenin batı ufkunda kızıla boyadığı bulutların arasından güneşin büyüleyici vedasında düşünün. O’nu, gölün yüzeyine düşen bir yağmur damlasının yeniden yukarıya doğru estetik çırpınışında düşünün. O’nu, kendisine iyilik yapılan bir zavallının yüzüne doğan minnet dolu sevincin pırıltılarında düşünün. Küçük, masum bir bebeğin yüzündeki durulukta ya da yirmili yaşlarında güzel bir kadının gençliğin ışıltıları ile dolu gülümseyişinde düşünün…
İşte o zaman, O’nun sevgisinden yayılan mutluluğa birkaç adım daha yaklaşmış olacak ve kalbinizde O’nun size koşarak geldiğini duyumsayacaksınız…
*Bir resim sanatçısı, kafasında önceden tasarlamış olduğu herhangi bir imgeyi tuale aktarmak için işe koyulur. Bu süre içinde tabloya bizzat kendi ruhundan, yeteneklerinden, deneyim ve gözlemlerinden, kültürel arka planından, bilişsel ve duygusal süreçlerinden aktaracağı pek çok şey olacak, sonuçta o sanat yapıtı zorunlu olarak kendisinden bir parça olacaktır. Tıpkı kendi genetik kodlarından gelen bir çocuk gibi… Peki, o güzel bir yağlı boya tablonun aklı ve duyguları olsaydı, kendisini yapan
ressama karşı duyguları ne olurdu dersiniz?
Her durumda, kendisini tasarlayıp vücuda getiren sanatçısına karşı belirli tonda bir saygı ve minnet içinde olacağını düşünmek mümkündür. Eğer o çok ünlü bir sanatçıysa, onun beyninden ve ellerinden çıkmış olmaktan ötürü ayrıca gurur duyacaktır. Güzelliğinin kendi öz güç ve iradesinden kaynaklanmadığını bildiği için, sergilendiği galeride kendisine hayranlıkla bakan sanatseverlerin övgü dolu söyleşmeleri karşısında duyduğu onurda sahibinin daha fazla pay sahibi olması gerektiğini, bu bağlamda güzelliği ve sanat değeri için gurura kapılmasının her türlü mantık ve mazeretten yoksun bir budalalık olacağını düşünecektir.
Her bir kişinin yaratılışına programlanarak insanlığın hizmetine sunulan her türlü sanatsal yeteneğin asal kaynağı olan “En Büyük Sanatçı” Allah’ın başyapıtı olmak ne görkemli bir gururdur!
İnsanın bir derde giriftar olduğu zaman kalbinin tüm içtenliğiyle “Sahibim! Seninle beraberim! Bana yardım et lütfen!” diyebilmesi ne büyük bir tesellidir!
*Seven bir insanı düşünün. Aşkın ateşten hazları ve acıları ile titreyen yüreği, tamamen onun kutsal imgeleri ile kaplanmıştır. Zamanla olan ilişkisi, şüphesiz düşmancadır. Yokluğunda, onunla buluşacağı ana doğru zorlukla akan zaman ne kadar da zalimdir! Varlığında ise, aynı zaman yıldırım hızıyla aktığı için düşmanlığı yeniden hak eder. Yokluğunda, onun dokunduğu eşyaları severek avutur kendini. Onun güzel dudaklarına dokunan talihli su bardağına, çatala, bıçağa tahripkar bir gıpta ve kıskançlık duyguları ile bakar.
Bu kişinin delice aşık olduğu, ama varsayın ki kendisine yasaklanmış olan o güzellik anıtı için gece yarıları evinin penceresinden gizlice ve usulca aşağıya atlayıp onunla bir gölün kıyısında, dolunayın ışıkları altında buluşmaya koşarken ve buluşup sarmaş dolaş olduğu anlarda yaşadığı duyguları anlayabilir misiniz?
Neden beş vakit O “Güzellik Anıtı Sevgili”nin huzuruna bu duygularla varmıyoruz?!
*Düşünün ki, sizi seven, sizi mütebessim bir yüzle ve dikkatle dinleyip anlayan, şımartan ve gerektiği her durumda imdadınıza koşan muktedir bir dostunuz var. Ne zaman ihtiyaç duysanız yanınızda olan, hiçbir isteğinizi geri çevirmeyen ve bütün bunları yaparken de asla zahmet çekme veya yüksünme belirtileri göstermeyen sadık bir dost… O’nu, o güzel dostun omzunuza dokunan sıcacık ve güvenli ellerinde düşünün…
Düşünün ki, ruhunuzda çiçekler açsın…