Gençtim. Çok gençtim. O yılların popüler okulu Endüstri Meslek Lisesini kazanmıştım. Yaşım ondörttü. Mahallemizin son sokaklarından olan Asmalı Sokaktan bir kızı seviyordum. Öyle diyorduk. Oysa sevmekten başka bir şeydi. Her delikanlı ve delikanlı adayının bir “manitası” olurdu ve işte benimde Fatma’m vardı. Dillerimizle değil gözlerimizle konuşuyorduk. Edebiyat yapmıyorduk becerebildiğimiz ancak buydu. Adını kendinden değil sokaktaki büyük ablalardan –genç kızlardan- öğrenmiştim. Fatma üç kız kardeşin ortancasıydı. Menekşe rengi gözleri vardı. Güzeldi ne demek! Sokağının en güzel ve en havalı kızıydı.
Bir gün Asmalı Sokağın ablalarından biri beni kenara çekmiş ve sevdiğimden haber ulaştırmıştı. Biraz daha düzgün giyinmeliydim. Fatma böyle istiyordu. Deli-doluydum. Özgürdüm. Hemen ertesi gün öğle tatilinde üzerimde okulda –atölye derslerinde giydiğimiz- giydiğimiz ve üzeri lekeli iş önlüğüyle geçmiştim –turlamıştım- sokağını. Demem şuydu: Ben buyum ve “Beni böyle sev seveceksen!”
Ramazan ayıydı. İftardan sahura kadar uzanan saatler bizimdi ve ben ile Metin gece boyu Asmalı Sokakta turluyorduk. Menekşe renkli gözleri olan sevdiğim memnundu. Ben memnundum. Sevmek ve sevilmek buydu.
Bir gece yine –sahura yakın saatlerdi- geç vakitti. Asmalı Sokakta turluyorduk Metin’le. Menekşe gözlü sevdiğim kız kardeşleriyle balkonda oturuyordu. Adımlarım serseri bakışlarım melüldü. Gençtim, seviyordum ve bütün sokaklar parkeydi. Davulcu geçiyordu. Davulcu bizim Salim abimizdi. Balkonda oturanları ve beni görünce durumu kavramış ve neşeyle halay çalmaya başlamıştı. Ben ki o yıllarda –ve daha sonraki yıllarda- düğünlerde ısrarla halay oynatılan ve beyaz mendilim ile halayın başına geçendim. İki kişiydik. Geceydi. Sevdiğim kızın önündeydim. Olur muydu? Olurdu! Beyaz mendilimi çıkarmış ve sol kolumu Metin’e uzatmıştım. Sokak lambasının sisli ışığı altında halay çekmeye başlamıştık. Manyak oynuyordum! Seviyordum, delikanlıydım, coşkuluydum.
Ben liseyi bitirmeden Fatma kocaya kaçmış ve daha ben askere gitmeden çoluk çocuğa karışmıştı Fatma. Fatma’yla çok yıllar sonra ilk kez konuştuğumda bana şunları söylemişti: O, bizim evin önünde gece halay oynadığında seninle kaçabilirdim. Cebimden beyaz mendilimi çıkarıp hediye etmiştim kendisine. Aşkın, delikanlılığın ve coşkumun sembolü olan beyaz mendildi. Gecikmişte olsa hepsini vermiştim menekşe gözlü sevgiliye.
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 8 yorum
yapılmış )
Hocam her şey gibi sanırım aşklar da böylesine sevdalar da yürek yakan,tarihe sıkışıp kalmış.şimdi bu kadar saf sevgi bulmak aşık olmak imkansız oldu artık.herşey gibi aşkın içine de çıkar kaçmış gibi.eski türk filmi tadında dedikleri bu olsa gerek yazınız duygulandırdı.ama gönül bağı kalmadı herşey gibi sevdalar da hormonlu artık bir kaç günde çürüyor ne yazıkki.
Yazı hakkında;
Gerek konusu, gerek örgüsü ile insanı derinden yakalayan, yüzeyden taa diblere kadar inen bir yazı. Bir edebi türün insanı yakalaması demek, ya konusunun ya işleme tarzının imgelerin insanda bir makes uyandırması bir karşılık bulmasıyla ilgili. Bu karşılık nisbeinde derinlik oluşuyor. Mesela; Edip Can sever' in ''mendilimde Kan Sesleri''şiiri bizi böylesine bir dibe çeker. Yazar ağabeyime bu konuda söylemek istediğim şey; Hikaye suretindeki yazıyı köşe yazısı yazarken ortaya çıkmış olan bazı problemler olduğudur. Umarım Beyaz Mendili bir hikaye şeklinde tekrar kaleme alır.Yazarın tüm yazıları basitten mürekkebe gündelikten özele yerelden evrensele giden bir hareket seyri izliyor ver bu da yazıyı güçlü kılan unsurları oluşturuyor.
Mendilimde Kan Sesleri....Men-dil-im-de Kan Sesleri...
''Ahmet Abi güzelim bir mendil niye kanar
diş değil tırnak değil bir mendil niye kanar
Mendilimde kan sesleri''
Bir defa daha defalarca okudum...sanki bir ayna kırılmış da kainat içine düşmüş gibi... Sevgiliye ulaşmamış bir mektub, kabul edilmemiş bir dua gibi...
Her yazı bende ayrı bir heyecan ve helecen uyandırıryor. Uzak iklimlerin nefesi gibi. Sanki gözlerde son mermiyi yakmak gibi... uzaktan bakakalmak giden gemilere... yağmurlardan sonra sokaklarda boş gazoz kutularını tekmelemek, dudaklarda kalmış şarkıyı mırıldanmak gibi...
Kaleminize kuvvet
Menekşe gözlü sevgili..Nasıl birşeydir ki böylesine sevmek bir insanı, nasıl bakar insan hayata sevince? Yağmur damlasında,kar tanesinde, bir mabel sakızında, beyaz bir zambakta, bir renkte, renklerin en güzeli mavide ve yahut bir mendilde sevgiliyi yad etmek nasıl bir şeydir. Kaleminiz hiç durmasın. Muhabbetle..