:. Haberler
  Bilişim
  Dünya
  Eğitim
  Ekonomi
  Kültür Sanat
  Politika
  Sağlık
  Spor
  Yaşam

  :. Gruplar
  Hava
  Söyleşiler
  Yazarlar

Bakış açısı… 
Semra Hoyraz   ( shoyraz@haberkonya.com )

Zümrütten bir çerçeve içine yerleştirdiğim, açımı ayarlayıp arkasına geçtiğim pencerem. Hep tertemiz olmalıydı. Berrak olmalıydı ki görülmesi gereken net görülmeliydi…Her nem damlalara dönüşüp, buhar olacaktı evrende. O zaman sorunda kalmayacaktı. O zaman herkes aynı şeyi görebilirdi belki. Zamanla öğrendim ki çerçevenin içerisine geçirilmiş cam da lekeler olmasa da, büyüleyici bir bahçeye açılsa da çıkışı, görmek istendiği gibi ayarlanıyormuş açı…

Her insanın sahip olduğu, arkasına geçip kurulduğu, kimi ahşap, kimi modern olan bazen incelen bazen kalınlaşan pencereleri vardır. Aynı pencere üzerine kurulmuş ideolojileri vardır.

Esintiye kapılmış bir perde arkası ışık, ifade ettiği şeyler kadar, hiçbir şey de ifade etmiyor olabilirmiş. Kiminin gördüğü ışık kimine göre yansımaymış. Bazen güneşin doğuşu ile batışı arasındakı kısacık mesafe sona erdiğinde hayatın sizi biraz daha eskittiği düşünülebiliyormuş. Bazen de bir doğuş ile batışa daha tanık olunabilindiği... Ne doğan güneş farklı, ne de batan …Aynı mücadeleden çıkan siz de farklı değilsiniz aslında. Değiştirdiğiniz pencereler, çerçeveler farklı. Kılıflar farklı olan.

Nasıl baktığınla alakalı bir mesele hayat. Bardağın tamamı neden dolu değil sorusu yerine elimizde yarım bardak suyumuzun olabilme güzelliği ile alakalı. 24 saat öncesinden yaşasak zamanı, neye sahip olmadığımız konusunda bir yargıya varamayız öyle değil mi?

Hayatı anlamlandırmaya yeni başladığım zamanlarda güzel bir cümle ilişti kulağıma. Düşündüm…O kadar yeşil ve bi okadar da çok nimet sunuyorsa, üstelik bunu karşılıksız da yapıyorsa yakışırdı bir zeytin dalına ‘Barış’.Evet zeytin dalı barışı ifade etmenin bir yoluymuş. Sonra sonra yakıştırdım barışı o yeşile…Bir gün yanımda oturduğum arkadaşıma uzattım. Bana manasız manasız baktı. Sanki ben bu dalı ne yapayım der gibiydi. Üzüldüm haliyle… İkimizde aynı yaştaydık, aynı zeytin dalına bakıyorduk. Ama ben barışı uzatıyordum, o kuru bir dala bakıyordu….

Aynı yaş, aynı ortam, aynı dal ama farklı ifadeler… Belki o bilmiyordu ya da ben yanlış öğrenmiştim, o kendini kandırmıyordu. Su götürmez bir gerçek vardı ki bakış açısının dar, geniş, yüksek ya da alçak olmasını kendisi ayarlar insanoğlu. Kaderin sunduğu ile kendi fırsatlarını birleştirdiği zaman elinde kalanın değerini de kendi koyar. Düşünmez hiç avucundaki küçük mutlulukların, başkaları için büyük sevinç vesilesi olabileceğini… Derindeki güzelliği gördüğü kadar kendisini bulur. Kara bir delikten ibaret gördüğü kadar kaybeder benliğini.

İmam-ı Azam Ebu Hanife, ilmi faaliyetleri yanında ticaretle de meşgul zengin bir kişiydi.

Bir gün ders verdiği sırada mescidin kapısından bir adam seslenir:

“Ya imam gemin battı!..” der.

İmam-ı Azam bir anlık tereddütten sonra “Elhamdülillah “diye cevap verir.

Fakat bir müddet sonra aynı adam tekrar gelip;

“Ya İmam, bir yanlışlık oldu. Batan gemi senin değilmiş.” der.
İmam-ı Azam’ın cevabı değişmez;

“ Elhamdülillah”

Açıklama bekleyen gözlere döner ve “Sen gemin battı diye haber getirdiğinde iç alemimi, kalbimi şöyle bir yokladım. Dünya malının yok olmasından, dolayı en küçük bir üzüntü yoktu. Batan geminin benimki olmadığı haberini getirdiğinde de aynı şeyi yaptım. Dünya malına kavuşmaktan dolayı kalbimde bir sevinç yoktu. Dünya malına karşı bu ilgisizliği bağışladığı için de Allah’a şükrettim.” Ben kendimce modern penceremden bakıyorum da ne yapardım acaba?

Oturup balık tutardım herhalde. Madem ki iflas ettim fakirliğin tadını çıkartmalıyım.

Öyle ya batan gemi , deniz değil ki….

Elimde çizilmiş bir resim ve çekilmiş bir de fotoğraf var şimdi. Çizgiler, Mübarek ay Ramazanı anlatıyor. Hakkıyla tutulmuş orucu. Güneşin tertemiz doğduğu bir sabaha tüm yanlışlara, tüm dönülmüş tövbelere rağmen ağızda hoş bir ‘oruç tadı’ ile uyanılmışlığı. Allahu Teala(c.c): “O benim içindir. Onun mükafatını da Ben veririm. Oruç tutan yemesini ve içmesini benim için terk etmiştir” (Beyhaki) buyurduğu üzere, bir hediye almak için aç kalmış biyolojik yapının aslında haddinden fazla doymuşluğunu, hissedilir bir ferahlığı, gözlerde parıldayan oruç duasını anlatıyor. Çizdiğim resme, çektiğim fotoğrafı iliştirdiğimde irkildim. Aslıyla çizilmişi benzemiyordu… İnsan beyne emir verir, beyin de insana. Bu iktidar savaşını kızıştıran nefsi keşfedememişliğin bir çöküntüsü, kuru bir açlıkla buhranlar geçiren, boş bakışların esiri olmuş, nefrete sığınmış yürüyen cansız bedenler vardı. Tek bir inanç için boş kalması gereken mide kimi zaman işe, güne, müşteriye, patrona sarfedilmesi gereken küfürlerle doldurulmuş…

Ve bomboş bir açlıkla geçirilmiş ay…

Şimdiden ölümü düşünüp güzele başlangıç için dünyayı fırsat değil, saltanatının tükenmez mekanı görenler gibi, matemini şimdiden tuttukları ölüme ağlamakta değil marifet, Tıpkı Hz. Mevlâna’nın mimarinin zirvesine çıkıp ölüme, “Şeb-i Arûz” , düğün günü diyebilmekte...

Bakış açısı; “Yaşım ilerledikçe gözlerim görmüyor… Olsun kulaklarım hala duyuyor. Büyük bir problemim var ama içinde daha büyük bir fırsatı barındırıyor. Gidenlerin yanında elimde kalanlanların başkaları için ne ifade edebileceğini düşünüp biraz daha gülümsüyorum.”

“Ve ben zeytin dalındaki manayı bilmenin lüksünü yaşıyorum.”





Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız ( Toplam 6 yorum yapılmış )

Deniz [ 2008/09/22 00:19 ]
Her zorluğa rağmen hissedebildiğin kadar insansın...
Baktığın pencereden hayatı öyle güzel hissetmişsin ki; yazını okudukça senin gözlerinle izliyorum sandım.
Çok güzel... tebrik ederim.
Mehmet [ 2008/09/22 00:03 ]
Bende çok zengin olmak yerine böyle yürekli düşünen bir kardeşim olmasının mutluğunu yaşıyorum.Yüreğine sağlık.
Tarık [ 2008/09/17 10:44 ]
Zamanın getirdiği yaşam standartlarının çoklugu yüzünden bazen isteyerek bazen sartların zorlamasıyla değişiyor bakış açısı ama bunu yazıya dökebilme becersine ve

zeytin dalındaki manayı bilme lüksüne

sahip olabilmek çok güzel bi durum olsa gerek klavyene sağlık.
Zeynep [ 2008/09/16 14:36 ]
Kim ne derse desin, ne algılamak istiyorsa öyle bakıyor herkes. Açılardaki farklılık ta zenginlikten çok kuru gürültüye dönüşüyor...
Mert Aslan [ 2008/09/16 12:43 ]
Dünya hayatına hak ettiğinden çok daha fazla değer verdiğimizde kuşku yok. Eğer böyle hissetmeseydik, sanırım daha mutlu olabilirdik. Dünya ardından şarlayarak yıkılmış olsa bile, gerçekten Allah'a ve ahirete iman eden birinin ardına dönüp bakmaması anlaşılabilir bir şeydir. Keşke perde gerisinde olup bitenleri hakkıyla anlayabilsek...
Betül [ 2008/09/15 15:27 ]
Canım kardeşim.. Dostum değil, arkadaşım değil, kardeşim... Yine çok güzel bir yazı olmuş. Yüreğine sağlık..

 


Yazarın Tüm Yazıları
 2009.02.10 -  Her ıslanan anlamaz!
 2009.01.02 -  Kırmızı kar yağınca…
 2008.12.20 -  Bir varmış…Bir yokmuş…
 2008.12.01 -  Dillendiriyoruz ama…
 2008.10.29 -  Aşktan öteye…
 2008.09.14 -  Bakış açısı…
 2008.08.17 -  Balıktan teşekkür mü bekliyorsun?
 2008.07.21 -  Hayal ve gerçek…
 2008.06.20 -  Papatyalar…
 2008.05.17 -  Bu oyunda bir sorun var…
 2008.04.19 -  Varım o halde düşünmeliyim…
 2008.03.26 -  Doğruların gölgesi yıkılmıyor
 2008.03.13 -  Asıl düşman kim?
 2008.03.01 -  Gelecekten mesaj var!
 2008.02.15 -  Neydik ne olduk?
Aslan Korkmaz gelirken, Tuzcuoğlu giderken…
Lokman Koyuncuoğlu
Çokeşliliğe “hayır” mı diyorsunuz?
Mert Aslan
Otur oturduğun yerde
Memduh Nihat Ada
Davos Krizi; Erdoğan milat attı, Perez yavuz hırsız.
Taner Aydın
Affan Dede'ye para saydım
Mustafa Azılıoğlu
Boya boya çek
Huriye Karnap
Her ıslanan anlamaz!
Semra Hoyraz
MÜSİAD Farkı
Aydoğan Deveci
Davos ve sonrası…
Dr.Ali Can
Anlatma Sanatı
Alev Ayyıldız
Yapboz
Nadide Ü.Altıparmak
Göçmen Kuştu Kalbim
Hakan Bahçeci
 

Bu Site Konda İletişim ve Medya Grubunundur.
E-Posta: bilgi@haberkonya.com