Tarih: 25.09.2007, saat: 18.22, hava parçalı bulutlu, rüzgar yok, yer: Konya Kapalı Cezaevi civarı… Böylesi bir girişi ya maç anlatacak spiker tercih eder ya da yaşanmış vahim bir hadiseyi betimleyecek yazar… Maalesef ben ikincisiyim. Ramazan’ın 25. günü, bir iş için bulunuyordum bahse konu yerde. Arabayı durdurdum, anahtarı çektim, çantamı alıp dışarı çıktım, birkaç saniye sonra beynimden vurulmuşa döndüm, “Aman Allah’ım bu ne iğrenç koku…” Nefes alamıyorsunuz, mendille kapattım burnumu ne fayda… Tiksinme kelimesi hissedileni tarif etmede yetersiz kalıyor. Sanki lağım patlamış da üzerine dev bir vantilatör tutulmuş, sırf eziyet olsun diye mübarek iftar vaktinde etrafa zehir saçılıyor…
Neredeyse bir ay önce dile getirmiştim bu hadiseyi. Ramazan Ayı’nın başlarıydı. Karşehir’den gelen arkadaşlarla Mehmet HANÇERLİ’yi arayıp durumu iletmiştik. Başkan’ın açıklamaları ile tatmin olmuştu vatandaşlarımız ya da ayıp olmasın diye öyle görünmüşlerdi. Zira bu koku; değil Başkan’ın Başbakan’ın açıklamalarıyla bile çekilmez.
İşimi bitirir bitirmez arkadaşlardan birinin telefonuna ulaştım. “Abi evdemisin” İftar mahmurluğuna hayret de eklenmiş; “Evdeyim Aydoğan Bey.” Burnumu kapatarak konuştuğum için anlamakta güçlük çekiyor; “Abi sizin mahalledeyim, koku iğrenç, resmen lağım kokuyor, hissetmiyormusun?” “Aydoğan Bey biz buranın eskisiyiz, iftar vakti kesinlikle pencere açmıyoruz.” diye espri yapıyor. On dakikaya kadar Karşehir’de buluşalım diye sözleşiyoruz. Arabaya kendimi nasıl attığımı bilemeden kaçarcasına uzaklaşıyorum... Rezil koku her yeri esir almış. Karabasan misali sokaklara, dükkanlara çökmüş. Parkta oynayan çocukları izliyorum: Türkiye’nin geleceğine bunu mu reva görüyoruz?
7-8 Arkadaş geliyor, içimizi dışımıza çıkaran lağım kokusuna rağmen mütebessimler. Ziyaretime gelen ekipte olmayanlar da var. Hal hatır soruluyor ama laf olsun diye, Ramazan’ın masumiyeti bile kokunun esaretinde. Dayanamıyorum “Ağabeyler bu nasıl bir rezilliktir, nasıl yaşıyorsunuz burada diyorum.” Benimkinin suç bastırmak olduğunu onlar da biliyor. “Yanına geldik derdimizi anlattık değişen bir şey olmadı.” demiyorlar belki ama bakışları bunu ifade ediyor. Yaşlı vatandaş, “Yazınızı okudum Sayın Hançerli’yi arayıp şikayetlerimize önderlik etmenizle de iftihar ediyoruz ama görüyorsunuz…” Bir başkası söze karışıyor “8 Yıldır buradayım, bu kokuyu çekiyorum, son beş yıldır Hançerli var değişen hiçbir şey yok.” Diye ekliyor. Çok daha sert eleştiriler de var…
Uluslararası Mevlana Kültür Merkezi’ne 2,5 Km uzaklıktaki bir yerleşim birimindeyiz. Sadece Karşehir-Medya Kent-Gürel-Celaliye vb. kooperatiflerde 2000 civarında konut var, yeni binalar hızla yüklesiyor, Fetihkent’i yakın çevredeki yerleşim birimlerini de eklerseniz bölgede 20000 civarında insan yaşıyor desek eksik söylemiş oluruz.
Karşehirli turnusol kağıdı yapmış meseleyi, “Bizi mahkum ettikleri kokunun ne rezil bir şey olduğunu bütün Türkiye’ye duyuracağız diyorlar.” İyi de bunu nasıl yapabilirler ki? Sonuçta koku bu, ben bile koklamadan ne kadar iğrenç olduğunu tahmin edemiyordum. Orta yaşın üzerinde bir bey söz alıyor: “Burası Konya’nın kilit noktalarındandır Aydoğan Bey. Adana, Antalya hattından gelen şehirlerarası otobüsler buradan geçerler.” Doğru burası Konya’nın giriş kapısı… “Yakında çevre yolunda çok büyük etkinlikler yapacağız; binlerce komşumuzla birlikte yolu trafiğe kapatıp şehirler arası otobüsleri durduracağız, misafirlerimize Konya Şekeri ikram edip birkaç dakikalığına dışarıya çıkmalarını rica edeceğiz. Bütün ulusal kanalların kameraları önünde insanların koku karşısındaki tepkilerini görüntüleyecek ve soracağız “Sizin yaşadığınız kent de böyle kokuyor mu?” Görüntüler anahaber bültenlerine girdiğinde, biz de hazırlayacağımız Cd’leri Cumhurbaşkanlığı Makamından başlayıp Başbakanlığa, Türkiye protokolünün tamamına yollayacağız…”
Müthiş bir eylem., “Biraz sert değil mi?” Diyorum. “Bize başka çare bırakmayanlar düşünsün” cevabını alıyorum. “İnanın bu işi halletmelerini bekliyoruz, Konya’ya zarar vermek istemiyoruz o yüzden harekete geçmedik” diye ekliyor hemşerimiz. En az yukarıdaki kadar etkili başka planlar da var, yazmamam için rica ettiler ben de sözümde duruyorum. Bir yanda ciğerlerimi lağım çukuruna döndüren koku, bir yanda maruz kaldıkları rezil durumda bile demokratik tepkilerini olgunlukla organize etmiş bir topluluk…
Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç DURAK geliyor aklıma. Yeni projesi oldukça çarpıcı; binlerce metre yüksekliğe kuracağı sistemlerle Adana’ya soğuk hava pompalayacak. Böylelikle yazın gölgede 45 dereceyi bulan sıcaklığı aşağıya çekecek. İmkansız diyenlere hatırlatalım: Adanalılar iki yıldır evlerindeki çeşmelerden akan “Buz gibi suyu” içiyorlar. Ağustos ayında bile buzdolabına su koymuyorlar. Aytaç DURAK’ın “Çatalan Projesi” belki Türkiye tarihinde bir ilk.
Kıymetli dostlar, kamu yöneticiliği sadece rutinleri uygulama işi değildir. Yol yapmakla, kaldırım döşemekle, temizlik hizmetlerinin kalitesi ile övünmek; mesaiye, saatinde gelmesi ile iftihar eden memurun durumuna benzer. Zira memur 08.30’da iş başı yapmak zorundadır, bununla övünmesi ne kadar anlamlıysa; belediyecinin yol yaptım, su ve kanalizasyon döşedim demesi o kadar anlamlıdır.
Konya Valiliği, Büyükşehir Belediyesi, Karatay Belediyesi, Çevre Orman İl Müdürlüğü,Koski…Gelin bu sorunu çözelim. Kokunun kaynağını bulup tecrit edelim. Çevre Temizlik Vergisi Mükelleflerinin hayat standartlarını normale getirme adına bunu yapalım. Göreceksiniz yıllardır eziyet çeken insanlar bu hizmetinizle sıkıntılarını unutup sizi bağırlarına basacaklar. Ya aksi olursa? Bunu düşünmek istemiyorum ama şunu biliyorum; sizi bütün Türkiye’ye rezil edecekler, siyasileri de sandığa gömecekler.