İnsan çeşitli yönlerde sınır tanımadan ilerleyebilen birtakım gizilgüç ve yeteneklerle donatılmıştır. Mevcut donanımıyla iyilik mecrasında karar kıldığı zaman ak pak bir meleğin imrenen gözlerle izleyebileceği kadar müstesna manevi makamlara erişebildiği gibi, kötülüğü seçtiği zaman da iblisi bile hayrette bırakıp kendisine küfür ettirecek kadar aşağılık hale gelebilmektedir. Çelişkisel olarak, kötülük yolunun ulaşacağı alçaklık doruğu ilah moduna yerleşmektir. Tersinden bakılırsa, iyilik yolunun doruğu ise Evrenin Heybetli ve Merhametli Kralı karşısında mümkün olabilecek en sadık köle modudur. İnsan kendi benliğini alternatif bir ilah psikozu içinde abarttıkça gerçek Sultan’ın gözünde alçalmakta, alçalttıkça ise yükselmektedir. Çünkü O’nun insanda en son tahlilde bile görmek istemediği günah kibirdir. Yalnızca kendisinin hak ettiği ve yalnızca kendi azametine yakışan kibir…
Evet, O büyüklenir. Çünkü buna hakkı vardır… İnsanın kibre hakkı yoktur; çünkü koskoca bir hiçtir, ne kadar kasılırsa kasılsın boyu ağaçlara bile erişemez…
Fakat insan insanüstülük psikozuna durup dururken girmez. Mutlaka o ruh halini doğuran çevresel koşullar vardır. Kabaca düşünürsek, bunlar zenginlik, yüksek bir makam, büyük bir başarı, göz kamaştıran bir şöhret ya da bunların kısmi veya bütüncül bir karışımı olabilir. Eğer dikkatli bir gözlemciyseniz, çevrenizde sonradan ünlü ya da zengin olan kimselerin davranışlarında, özellikle konuşma biçimlerinde ortaya çıkan gözle görülür değişimi de ibretle izlemiş olabilirsiniz. Daha önce bir topluluk içinde iki kelimeyi toplayıp bir cümle kurmakta zorluk çeken ve kurabildiği kırık dökük cümleleri ayıplanma kaygısıyla sarf etmekten korkan o kişinin, artık konuşurken nasıl da rahatça arkasına yaslandığını, artık etrafı önemsemeyen gözlerinin kenarıyla baktığı insanlara nasıl da akıl dağıtmaya başladığını görmüşsünüzdür. O güne dek konuştuğu kimselerin gözlerinin içine bakan o adam gitmiş, yerine bir şey anlatırken veya anlatılırken havaya bakan başka bir adam gelmiştir…
Diğer insanları ikinci sınıf görme eğilimi, zamanla kendisini doğaüstü bir varlık olarak algılama noktasına tırmanmakta gecikmeyecektir. Bu psikolojinin en bilinen örnekleri, geçmişteki firavunlardır. Onların bugünün azmanlarından sadece iki farkı var: 1. Sayıları daha azdı. 2. Açıkça “Ben sizin ilahınızım!” diyorlardı. Bugün onları uzaklarda, tarihin tozlu sayfalarında aramaya gerek kalmamıştır. Yaygın kitle iletişim ortamlarında, insandan bozma sözde ilahlar ve özellikle de ilaheler güler yüzleriyle arz-ı endam etmektedir. O gülen yüzlerin ardında ise, bırakın eleştirilmeyi, büyüklüğüne karşı en küçük kayıtsızlığa bile tahammül edemediği için deprem gibi muhatabının üzerine yıkılmaya hazır bekleyen, göklere doğru uçsuz bucaksızca boy atmış birer kibir kulesi yatmaktadır. Eğer alçakgönüllü görünmenin halkın gözünde çekiciliklerini arttıracağını tavsiye eden birer “imaj-maker”ları olmasaydı, ilahlıklarını ilan etmekte eski firavunlardan daha aceleci ve daha küstahça davranacakları konusunda kuşkuya fazlaca bir yer yoktu.
Bir gece yarısı lüks bir restoranın kapısından dışarıya adımını atar atmaz üzerinde patlamaya başlayan flaşlardan (ki şöhret olabilmek ve sonrasında onu korumak için hep onların önüne atlamışlardır) suratını asıp tek kelime etmeden ya da homurdanarak kaçan bir ünlünün o sıradaki en büyük derdi kamuoyunun zihninde o güne kadar yerleşmiş olan imajını koruyabilmek midir? Daha biraz öncesine kadar, örneğin ağzını gergedan gibi açarak esnediğini, kola içip geğirdiğini, lavaboya gittiğini, evvelki gece horladığı için birileri tarafından cimdiklendiğini, kısacası bir beşer olduğunu çoktan unutmuş olup sanal ortamdaki insanüstü resmini koruma telaşına düştüğüne göre, evet, öyle olduğu söylenebilir. Çünkü o imaj, insanüstü imgelerden örülmüştür ve birtakım densizlerin kendisini ayaklarından tutup yeniden insanların katına indirmeye çalışmasından rahatsız olmaktadır.
Bir insanın beşeri özellikleri ile görüntülenmekten rahatsızlık duymasının gizli bir ilahlık vehminden başka bir nedeni olabilir mi? Peki aramızda geğiren bir tanrıça gören var mı?
Şuraya dikkat edin lütfen! “Ben de bir beşerim” dediği halde herhangi bir fiziksel varlık gibi yere düşen bir gölgesi olmayan tek insan olan ve dokunduğu her yerde doğanın yasalarına aykırı biçimlerde hayat bitiren Hz. Muhammed, Evrenin Sultanı karşısında ne kadar saygılı ve mütevazi bir kuldu! O’nu özgün haliyle tanıma onuruna erişmiş olsaydık, şüphesiz uslanmaz birer hayranı olur, böylece kendimizi bir beşer olarak çok daha talihli sayardık…