NLP ve Karşı Cinsle İlişkiler” kitabının yazarı Joseph O’Connor, karşı cinsle ilişkilerin yalnızca eşlerle ya da sevgililerle yaşanan ilişkilerle sınırlı olmadığını, annelerimiz ve kız kardeşlerimizle olan ilişkilerimizin de aynı kapsama girdiğini söyler. Bu ifade, konu ile ilgili yaygın bir yanılsamaya gerekli bir yanıt niteliğindedir. Bütün olarak bakıldığında, karşı cinsle olan ilişkilerinde erkeğin kaderinde çok çeşitli türleri ile ve devamlı olarak kadınlar arasında ikilemde kalmak vardır. Kadından güçlü yaratılmıştır; ama kadınlardan yana çekmedik bir tek eziyet kalmadan dünyayı terk edemez.
Bilindiği üzere, bir erkek için anne ile sevgili arasında kalmak alışılmış bir manzaradır. Bir tarafta aylarca karnında taşıdığı, yıllarca baktığı, beslediği, büyüttüğü, vücudunun bir parçası olan evladını, diğer tarafta ise her şeye kadir ve her şeye mazeret olduğu sanılan aşkla bağlılığını öne sürerek eşini sahiplenen iki kadın vardır. Meşhur kadın kıskançlığı, temelde dünyanın nimetlerine karşı “arzu”nun erkeğe göre dokuz kat daha fazla olduğu deyişi ile doğrudan bağlantılıdır. Yani kadınlar dünyanın malını ve zevk-ü sefasını erkeklerden kat kat daha fazla seviyor, çok daha fazla tat alıyor, kısacası dünya gözlerine bizden çok daha renkli görünüyor olmalıdır. Biz bunu kolay kolay anlayamayız.
Onlar da öyle… Tıpkı gözü yarı yarıya engelli olan pek çok kimsenin doktora gidinceye kadar diğer herkesin de kendileri kadar gördüğünü sanması gibi bir durumla karşı karşıyayız. Belirli bir meta veya zevke karşı bu denli ilgi duyan birinin daha az ilgi duyanlara kıyasla daha kıskanç davranması son derece doğaldır. Erkek ise, dünyada güvenlik ve nimetlere kavuşmanın ana aracı olması nedeniyle kadın kıskançlığının tam da merkezine oturmaktadır. Nitekim kaderin bir cilvesiyle hayatın olanca acısını tatmış ve erkeklerin bile kaçındığı ağır yüklerini omuzlamış bulunan kadınlara (ki çevremize dikkatli gözlerle baktığımızda onları da görebiliriz) hak ettikleri derin saygıyı teslim etmeliyiz. Kadınlar yaşamak ya da daha iyi yaşamak için bir erkeğin sırtına binme alışkanlıklarından vazgeçtikleri gün, daha saygıdeğer bireyler olacaklardır.
Her neyse… Sonuç olarak kadınsal algı sistemi açısından ortadaki kişinin kıskanmaya değer bir varlık olduğu kesindir. Zaten genel olarak dışarıda kendilerini ağırdan satmak için kasılıp gerilen, erkeklerin yüzüne bile bakmayan bayanların birbirleri ile baş başa kaldıkları zaman en çok konuştukları konu erkeklerdir ve bir erkek için birbirlerine yapamayacakları kötülük yoktur. Bu nedenledir ki, iyi bir erkek üzerinde nüfuz veya paylaşım kavgasına girdikleri zaman, kadınların birbirlerinin şerrinden en çok korktukları zamandır.
Ben, sevgilileri annelerden daha masum veya üstün görme eğiliminde olanlara acınması gerektiğini düşünürüm. İstisnalar olabilir; ama genel olarak anneler uğrunda mücadele edilmeye çok daha liyakatlidir. Bu onur verici payeyi, gösterdikleri sevgi ve ilginin tümüyle karşılıksız ve koşulsuz, diğer bir ifadeyle, “saf” olmasından dolayı kazanırlar. Hiç kimse onlar kadar ve onlar gibi sevemez. “Aşkımsın, canımsın, birtanemsin, Sen benim her şeyimsin” diyen kadınlar tarafından bin bir hakaret ve küfürle terk edilen on binlerce adam görmüş olan bizler, annesi tarafından terk edilmiş kaç evlat görmüş olabiliriz acaba? Bugün uygar dünyanın evlilik kurumu açısından genel manzarası şudur: İnsanların yarısı bekardır, diğer yarısı da boşanmaya çalışmaktadır… Ne romantik değil mi?
Anneler kötü de olsalar çocuklarını severler ve gösterdikleri sevgi için onların yüzlerinde ışıldayacak tatlı bir tebessümden başka bir bedel istemezler. Sevgililerin gözlerinde ise ufak tefek hataları bile dev boyutlarda büyüten özel mercekler vardır ki, kusurları büyütmekle kalmaz, aynı zamanda ileride kullanılmak üzere biriktirilip turşusunun kurulmasını salık verirler. Onların her birinin aklında sevgililerin tek haneli (sevap hanesi yoktur) birer amel defteri vardır ve oraya sadece işlenen günahları yazarlar. Yazık ki, bugün sevgili olmak böyle bir şeydir. Tek gecelik süfli seksüel ilişkilere bile “aşk” diyen bir toplumdan aşkın kutsallarına dair ne beklenebilir?