Öyle sözler vardır ki, insanlar üzerinde bir çeşit büyü etkisi yapar. Daha doğrusu, yerinde, zamanında veya edebi kıvamında söylenen hemen her söz bir ölçüde büyü etkisine sahiptir.
Bazen söyleyeceğiniz bir cümlenin bir kelimesini kaldırıp yerine eş anlamlı başka bir kelime koyduğunuz zaman, muhatabınızın zihninde oluşturacağı anlam veya imgenin yüzde yüze kadar değişmesini sağlamış olabilirsiniz. Aynı şeyi anlatmayı amaçlayan, ancak farklı kelimelerden örülmüş iki cümle, aynı şekilde köklü bir algılama farkını sağlayabilir. Demek istediğim, kelimeler çok güçlüdür. Cümlede sadece bir öğenin boşluğuna yerleştirilen bir tek yanlış kelimenin yol açtığı iletişim kazalarının sonunda yıkılıp giden nice dostluklar, hatta hayatlar olduğunu unutmamak gerekir. Hiçbir şey olmasa bile, en azından soluk kelimelerden ve kırık dökük cümlelerden kurgulanmış konuşmaların veya yazıların iletilmek istenen çok parıltılı mesajları heba ettiğini kolayca tahmin edebiliriz. Çok güzel bir anlatım, sıradan bir iletiyi, dahası aptalca bir yalanı olağanüstü hale getirebildiği gibi, sıradan bir anlatım en dehşetli fikirleri bile bir çöp yığınına dönüştürebilir. Bu anlamda, anlatım biçimi ya da mahareti, bazen iletinin birkaç adım önüne geçer. Başka bir söyleyişle, bazı kimselerin çöplük tasviri, bazı kimselerin ilkbahar tasvirinden daha güzeldir.
Hadis okur musunuz bilmem. Hadis okumak, İslamiyet’i doğru anlamak
için yaşamsal bir değerdedir. Allah’ı en iyi tanıyan ve kitabın bizzat kendisine indirildiği kişinin, onun hükümlerini açıklama veya ayrıntılandırma bağlamında söyleyeceği sözler, birinci derecede önem taşıyan ölçülerdir. Hiç kimse, Allah’ın kitabın neresinde ne demek istediğini ondan daha iyi bilemez. Onun dışında hiç kimsenin sözleri, Allah’ın murat ettiği şey olma teminatına sahip değildir. Çünkü bizzat Allah’ın kitapta geçen ifadesiyle, o hevasından konuşmaz, dolayısıyla onun söylediği her söz vahiydir.
Diğer önemli nokta, Güllerin Efendisi’nin tarihin kaydettiği en başarılı söz söyleme ustası olmasıdır. Gerçekten de, yeryüzüne onun kadar güzel konuşan biri gelmemiş ve gelmeyecektir. Kendisine kıyamete değin tüm insanlığa hitap etme payesi bağışlanmış birinin, aynı zamanda en büyük hatip özelliğine sahip olması kadar doğal ve zorunlu bir şey olamaz.
Peki, onun sözlerini anlatan hadis kitaplarının çevirilerinin diline dikkat ettiniz mi hiç? Bu konuda hiçbir tereddüde kapılmadan söylenebilecek olan şey şudur: Rezalet!
Çeviri, kolay bir iş değildir kuşkusuz. Çeviri yapacak olan kişinin sadece elindeki kitabın dilini değil, kendi dilini de çok iyi bilmesi gerekir. İkisinden biri eksik olursa, çeviride ciddi sorunlar çıkar. Bizim hadis mütercimlerinde olduğu gibi her iki dilde de iyi değilse, sonuç rezalet olur. Victor Hügo’nun sürgün döneminde on yılda yazdığı ve dünyada neredeyse İncil kadar satılmış ve okunmuş bulunan “Sefiller” adlı başyapıtının ülkemizde belki yüz farklı çevirisi vardır. Dikkat ederseniz, Sefiller’i çevirenlerin (ki bu kişilerin büyük çoğunluğu yazar değildir) Fransızca’yı da Türkçe’yi de pek iyi bilmediklerini, işlerini para için alelacele yapmış olduklarını hemen anlarsınız. Benim şimdiye dek karşılaştığım en iyi çeviri, Ian Dallas’ın “The Book of Strangers” (Gariplerin Kitabı) adlı romanının çevirisidir. Çünkü çeviren kişi, İsmet Özel gibi bir adamdır. Eğer kazara Ian Dallas ile karşılaşmış olsaydım, kitabının Türkçe çevirisinin İngilizce aslından daha güzel olduğunu söylemekte hiç tereddüt etmezdim. İsmet bey hadis çevirecek kadar Arapça bilir mi bilmem; ama Allah’ın Elçisi’nin sözlerini onun güzel Türkçe’sinden okumak süper olurdu doğrusu.
Ne vahimdir ki, bugün piyasadaki hadis kitaplarının çevirilerinde kullanılan dilde estetik kaygı dediğimiz şeyin kırıntısı bile yoktur. Elbette çeviri sırasında pek çok söz sanatları, anlam incelikleri ve anlatım zevki bozulabilir; ancak genellikle kitapların baş sayfasına kendi unvanlarını uzun uzadıya yazan bu çevirmen zevatın kullandığı dil, tam bir taşra dilidir, bir köylü dilidir.
Örneğin, bir kitapta peygamberimizle ilgili bir olay nakledilirken, olayın bir yerinde “Hz. Peygamber (S.A.V), ‘Hele bir getir de görelim bakalım’ dedi” diye bir cümle dikkatimi çekmişti. Çeviriye bakar mısınız?
Riyaz-üs Salihin’in bir çevirisinde, “Bir gün Peygamber Efendimiz don lastiği almak için pazara gitmişti” diyordu. Kişisel olarak, böyle bir lafı eleştirirken telaffuz etmek zorunda kalmaktan bile hicap duyuyorum. Birazcık olsun dil estetiği kaygısı taşıyan aklı başında bir insan bir yıl düşünür, yine de Güllerin Efendisi ile o “don lastiği”ni bir araya getirmez... Bunlar, aklımda kalanlardan yalnızca birkaçıdır. Daha neler var neler…
Bu temel hadis kaynaklarının Türkçe tercümeleri, daha iyisi olabilir mi diye üzerinde bir dakika bile kafa yorulmamış, kırılıp dökülmüş, devrilmiş, (afedersiniz) tepe dombalak edilmiş cümlelerle doludur. Anlaşılan, bunları çeviren zatlar Güllerin Efendisi gibi “yeryüzünün seçkini”nin her biri edebi bir mucize olan sözlerini çevirirken çocukluklarında köyde kullandıkları yerel ağzı kullanmakta sakınca görmüyorlar. Günümüzde hadis kültürünün kitlelere etkin bir biçimde ulaştırılmasında yaşadığımız en büyük sorunlardan biri sözünü ettiğimiz dil sefaletidir; ama sorumluluk makamındaki hiç kimsenin umurunda da değildir.
Kısacası buradan anlaşılan en açık şey, dil olgusunun olanca önemine karşın, imla ve anlatım katliamları ile dolu bu sefil taşralı dilinin her biri elmas değerindeki hadislerin içerik ve akışkanlığını yok ederek adi kömür parçalarına dönüştürdüğü gerçeğidir. O yüzden, piyasadaki hadis çevirilerini okuduğunuz zaman “tüm zamanların en karizmatik ve gizemli adamı”ndan etkilenmez, hatta onu doğru dürüst anlayamazsınız bile…
“Peki ya çözüm nedir?” diye sorulursa, yanıtı çok basittir: Yapılan hadis tercümeleri, yayınlanmadan önce İsmet Özel gibi Türkçe’de yetkinliğinden emin olduğumuz yazarlardan birine redakte ettirilebilir…