Ertuğrul Özkök’ü okuyorum, “gözlerim kapalı.” Orhan Veli’ye öyküneyim derken pot kırdığımı düşünenlere peşinen söyleyeyim Özkök’ün ne yazacağını kestirmek tahmin bile sayılmıyor artık, gözü açık veya kapalı okumuşum ne fark eder…
Malum biz yeni yetme gazetecilerin yanında Ertuğrul Özkök üstat (!) sayılır. Kıdemin şerbet damladığı için. Düşünceleri söz konusu ise “Üstad-ı Azam” bilinir malum mahvillerde.
Şener Eruygur Paşanın Hanımı basına da yansıyan bir ses kaydıyla meşhur oldu son günlerde. Uzatmayacağım, diyor ki yenge; falan mahkemeler bizim… Kime diyor? Profesör bir Albaya. Nerde söylüyor, çay pasta gününde mi? Olur mu canım Paşa’yı tedavi (!) için getirdiği Gülhane Askeri Tıp Akademisinde konuşuyor bu lafları…
Tabi Ertuğrul görmüş geçirmiş adam: Annesinin kucağında gittiği konken günlerini bulup çıkarıyor hafıza guburundan. Çocukluğunun saflığı, orta yaşın kirini pasını unutturuyor ki; evreka diyor! Buldum… Paşanın eşi Özkök’ün ifadesiyle “Paşa Karılığı” yapmış. Zaten Cem Yılmaz’da bunu konu etmişti tek kişilik tiyatrosunda. Yani boşboğazlık etmiş, söylediği lafların kıymeti harbiyesi yok, şu Ergenekon toz dumanında bir de bunu çıkarmayın.
Usta (!) gazetecinin 12 Şubat tarihli Hürriyetteki “Paşa Eşleri Ortamı” yazısından bir alıntı yapıvereyim: “Paşa eşleri arasında da bir ast-üst ilişkisi olduğu, kabul günlerinde bile hiyerarşik şekilde oturdukları, komutanların hayatlarında etkili bir yere sahip oldukları izlenimi vardır. Önceki gün, eski Jandarma Genel Komutanı emekli Orgeneral Şener Eruygur’un eşinin konuşmalarını okurken bunlar gözümün önüne geldi. Tam bir paşa eşi konuşması.”
Biliyoruz da söylüyoruz, Ertuğrul abim “Paşa karısı” teyzelerinin evinde az cirit atmamış çocukken. “Gözümün önüne geldi” deyişi “o günlere” duyduğu hasreti ortaya koymuyor mu? Tabi Bayan Eruygur’un konuşmalarını işitir işitmez teşhis hazır: İnanmayın, boşboğazlık ediyor, Cem Yılmaz bile böyle dediydi…
Aydın amcan sevmiştir seni, böyle bir sonucu çıkarmak her kalemşörün harcı değil. Ama iki soru takılıyor Özkök’ün yazısını okuyanların aklına.
İyi de usta, bu konuşmayı konken gününde yapmıyor ki Eruygur teyze. GATA’da Profesör bir Albaya anlatıyor. Orta da ne kek, ne kısır, ne de tavşan kanı demli çay var. Tabi Albay’ın verdiği cevaplar da malum. Onlara hiç girmeyeceğim… Ertuğrul abi, anlıyorum sulandıracaksınız bu konuyu da, bu kadar zorlamak vicdanınızı sızlatmıyor mu?
İkincisi ise hafızamızın nisyana mağlup olmamasından ileri geliyor: Eskiden gazeteciler böyle değillerdi. Düşünsenize bir örgütten bahsediliyor. Darbe yapacaklarmış, şemalar havada uçuşuyor, cephanelikler ortaya çıkıyor, hemen her gün memleketin bir köşesinde içi silah ve patlayıcı madde dolu poşetler bulunuyor... 28 Şubat’ın “Fadime’yi samanlıkta basan” Doğan Grubu’nun acar Medyası ise “Hık-mık!” Grubun amiral gemisi Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni, “Kamusal alan” GATA’da, bir Albaya sanık general eşinin sarf ettiği sözleri, çay pasta arası gibi değerlendirip sulandırmaya çalışıyor. Üstelik bahsi geçen yargı kurumu tutuklu eşin davasına da bakmış. El insaf…
“Kamusal alan” “Paşa karılarının boşboğazlık edeceği yer değildir, Biri şu kadına “haddini bildirsin!” Replik tanıdık geldi değil mi?
Merve Kavakçı Hanımı Cumhuriyet’e tehdit sayıp evini gece yarısı basan Nuh Mete Yüksel’i ana haber bültenlerinden düşürmeyenler, köşe başı cephaneliklerinin gölgesindeki günümüz Türkiye’sini kısa pantolonlu hatıralarıyla yorumluyor. İster istemez insanın aklı karışıyor; ucu bunlara mı varacak yoksa?