:. Haberler
  Bilişim
  Dünya
  Eğitim
  Ekonomi
  Kültür Sanat
  Politika
  Sağlık
  Spor
  Yaşam

  :. Gruplar
  Hava
  Söyleşiler
  Yazarlar

Çokeşliliğe “hayır” mı diyorsunuz? 
Mert Aslan   ( altar42@hotmail.com )


Çokeşlilik dendiği zaman pek çok kişinin aklına gelen şey, bunun İslami bir gelenek olduğudur; oysa durum hiç de öyle değildir. Çokeşlilik İslam’la başlamadığı gibi, onunla kaim olacak da değildir. Doğrudan doğruya erkek doğası ile ilgili olan çokeşli evlilik tarzı insanlıkla birlikte ortaya çıkmış “de facto” bir durumdur ve insan doğası değişmediği sürece bayanlar istemese de hükmünü her yerde biteviye icra edecektir.
Yani pek sevgili bayanlar, çokeşliliğe şiddetle “hayır” diyenlerdenseniz eğer, (ki şart kipine gerek yoktu sanırım) boşuna nefesinizi tüketmeyin… Salıverin kendinizi!

Kadınların birden fazla eş alamadıkları göz önüne alındığında, normal olarak çokeşliliğin erkek lehine işleyen bir uygulama olduğu kanısına varılabilir. Özel bazı koşullarda geçerli olmasa da, bu genel olarak doğru kabul edilebilir; ancak erkek kadın gibi değildir. Zaten kendisine verilmiş olan koşullu ruhsatın temelinde de, İslam’ın genel geçer bir özelliği yatmaktadır. İnsan doğası ile örtüşmek… Burada yapılması gereken şey tasarlamış olduğu insanın doğasına hakkıyla vakıf olan Allah’ın verdiği koşullu ruhsata kafa tutmak değil, nedenlerini irdelemek üzere kafa yormaktır. İddialı bir şey söylüyorum: Eğer İslam hiç olmamış olmasaydı, yeryüzünde çokeşli evlilik modelleri bugünkünden çok daha çeşitli ve yaygın olurdu. Çünkü dünya ölçeğinde bakıldığı vakit, çokeşliliğin Müslüman olmayan ya da Müslüman olduğu halde dini özdenetimi düşük toplum kesimlerinde çok daha çeşitli ve yaygın olduğu çıplak gözle görülebilecek kadar ortadadır. Bu açıdan, çokeşlilik İslam’ın icadı değildir, dolayısıyla sorunu da değildir; fakat çokeşlilikle ilgili genelde kimi sözde sosyal demokrat tiplerin çok eşli kimselere yönelttikleri aşağılamaların altında yatan asıl şey, başlayan ilişkiyi yerleşik ve düzenli bir ortak yaşama bağlayan dini bir nikahın yapılmış olmasıdır. O zaman erkek o kadını “eşim” diyerek koruma ve bakım altına almaktadır. Kendilerinin yaptığı şey ise, karşıdaki kadına karşı tüm insani sorumluluklardan arıtılmış, optimum zevki amaçlayan katıksız ve darmadağınık bir fuhuştur. Hem de dindar ve yoksul kimselere kıskançlıktan parmak ısırttıracak kadar sıkça ve güzel kadınlarla… Sevimli isimler de bulmuşlar: “Gecelik aşk, “yaz aşkı” vb.” Romantik sevgi ile beslenmeyen, salt bedensel hazzı hedefleyen, olasılıkla da bir çeşit alışveriş şeklinde gerçekleşen bir ilişki “aşk”ın kapsama alanına girer mi hiç? Öte yandan, kadının statüsü “eş” değil de “sevgili” olunca ilişki toplum nezdinde meşrulaşır mı? (Günah işleyenleri ayıpladığım sonucu çıkarılmasın lütfen. Onları ayıplamış olmaktan Allah’a sığınırım. Çünkü “Yeryüzünün Seçkini”, böyle bir durumda aynı suçu işlemeden ölmeyeceğimiz konusunda bizi uyarmıştır.)

Toplumdaki çokeşlilik algısını, kölelik sistemi ile ilgili algıya çok benzetirim. Kimi çekingen ilahiyatçılar seküler kaygıları yüksek kesimleri kızdırmamak için İslam’da köleliğin olmadığını söylerler. Bir kere kölelik, yaygın kanının içerdiği gibi hali vakti yerinde olanların önüne geleni parayla satın alıp köleleştirmesi şeklinde bir uygulama değildir. Savaş esirlerine yapılacak muamele ile ilgili bir kavramdır. Bilindiği gibi, İslam’dan önce belli bir kölelik (savaş esirleri rejimi) anlayışı vardı. İslam bu rejimi ilga etmemiş, ancak her şeye olduğu gibi ona da insani bir boyut getirmişti. Aynı şekilde, insanın varlığı kadar eski olan çokeşliliğe de insani bir boyut getirmiştir, hepsi bu…

En büyük hırsızlık, yalan söylemektir. Çünkü yalan söylediğiniz zaman, bir gerçeği çalmış olursunuz. Çok üzgünüm; ama ne kadınların, ne de bizzat erkeklerin çokeşliliğe “hayır” demek veya onu durdurabilmek gibi bir şansının bulunmadığını itiraf etmek zorundayız. İster beğenelim ister nefret edelim, bu özelde erkek doğasının engellenemez bir zorlamasıdır. Daha doğrusu, tek yönlü bir yoldur. Çünkü kadın düşük profilli bir libido ile donatılmıştır, onunla baş edebilir; oysa aynı dürtü erkek için hayatın en çetin testidir, hatta tam bir baş belasıdır! Ontolojik (varoluşsal) açıdan bakıldığında, kadının daha düşük bir cinsel içgüdü ile donatılmış olması ve hayvanlar da dahil olmak üzere bekaret zarı gibi ilginç bir bariyer taşıyan tek dişi varlık olması, hem “iffet” kavramının onun için daha önemli olduğunu, hem de erkeğin çokeşliliğini mazur gösteren doğal temellermiş gibi görünmektedir. Tutun ki, bayanlarda da böyle bir bariyer yoktu ve erkekte olduğu gibi romantik sevgiye gereksinim duymadan da harekete geçebilen şiddetli ve aktif bir libido vardı. Acaba ahlak anlayışları bugünkü şekilde mi oluşurdu ya da yıkılmadık bir tek aile kalır mıydı toplumda?

Aslında ahlaki kaygılarından soyutlanmış olan kadınların çokeşliliği yaşamasının önünde ciddi bir engel olduğunu sanmıyorum. Nitekim artık dijital devrim sayesinde kadınlar iyiden iyiye keşfedip tadına erdikleri cinselliklerini daha özgür yaşamaya başladıkları için, son yıllarda özellikle metropollerde bir “zampara kadınlar nesli” türemiştir. Ne var ki, onlarınki soyun devamına değil, duygusal veya cinsel tatmine dönük arayışlar biçiminde ortaya çıkmaktadır. Erkekler cephesinde yerleşik bir çokeşlilik rejimi içinde doğan çocukların nesebi bellidir; ama bir varsayım olarak kadının çok eşli olması halinde (doğuran cins olması nedeniyle) nesep saptaması çetrefilli bir iştir. Çünkü her doğumdan sonra birkaç erkek eş DNA testi için hastaneye koşmak zorunda kalacaktır. Kaldı ki, eskiden DNA testi diye bir şey de yoktu. Bu açıdan bakıldığında, kadın için çokeşliliğin dönemsel olarak kabaran kimi duygusal veya cinsel gereksinimlerini tatmin dışında önemli bir varoluşsal gerekçesinden söz etmek pek kolay gözükmemektedir.

Bazı sarışın solak kokanaların TV ekranlarından “Erkeklere var da bize yok mu?” diye avaz avaz bağırdıklarını gördüm birkaç kez. Evdeki bir tek erkeği açlıktan öldürenlerin ikinci erkeği neden istiyor olabileceklerini anlayan biri varsa aranızda, beri gelsin lütfen…

Dürüstçe söylemek gerekirse, fantezi düzeyinde bütün erkekler bütün güzel kadınlara hazırdır; ama bütün bu söylediklerimden çokeşliliği savunduğum sonucunu çıkaranlar olursa, beni sadece güldürmüş olurlar. Kişisel olarak, çokeşliliğe tamamen taraf olsaydım, onu savunmaktan kesinlikle çekinmezdim. Yapmaya çalıştığım şey, olayı tartışmaya çalışmaktan ibarettir. Bana kalırsa, çok ideal koşullarda gerçekleşmediği takdirde, bir tek kadınla birlikte yaşamaya zorlukla tahammül eden erkek için kolay çekilir çile değildir bu… Ancak dediğim gibi mükemmel koşullarda olduğu takdirde, sonraki eşin varlığı özgürce sevmeyi seven erkeğin ilk eşine duyduğu sevgiyi de çelişkisel biçimde arttırarak olasılıkla çoktandır kaybedilmiş olan içtenliği ilişkiye yeniden katacaktır. Daha açık söylemek gerekirse, erkek ikinci kadından sonra ilk kadınını kafesin dışından bakan gözlerle keşfedip daha gönüllü ve içtenlikli bir sevgi ile kuşatmaktadır. Bu bir tezat gibi gözükmekle birlikte, belki ilginç bir biçimde erkeğe verilmiş olan ruhsatın açıklamasını da içermektedir. Erkeklerin kalbinde, kadınlar arasında paylaşıldıkça büyüyen bir sevgi deposu vardır...

Şimdi buradan hiç evlenmemiş ya da yeniden evlenmeyi düşünen boşanmış bayanlara çok sıkı bir tavsiyede bulunmak istiyorum. Lütfen bir kenara yazın ve evleninceye kadar unutmayın: Size tamamen sadık kalmasını istediğiniz bir erkek arıyorsanız gerçekten, bence nitelikli bir “nur talebesi” bulun kendinize. “Bu da nereden çıktı şimdi?” diyebilirsiniz, saçma bir şaka diye gülüp geçebilirsiniz; ama şahsen ben kendilerine helal olmayan kadınlardan yüz çevirmede onlar kadar çevik davranan bir erkek profiline rastladığımı söyleyemem. Ben kız olsaydım, öyle yapardım…

Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız ( Toplam 3 yorum yapılmış )

saffet y. [ 2011/04/09 20:23 ]
Erkeğin doğasındandır çok eşlilik ya aleni ya gizli mutlaka olur.Genelde diyeyim de bayanlar benim eşim yapmaz demeye devam etsin..
Muaz [ 2009/02/16 17:36 ]
İtiraf etmeliyim ki en görmezden geldiğim, fakat görmezden gelmemin sonuçlarını da mustehak olduğum şekliyle yaşayan bir insanım kadın mevzuunda.Bu mevzuda Mert Bey in, şöyle de dense böyle de dense otoritesini, teslim etmemek kendisine haksızlık olur.Şahsen ben o engin uslup ve perspektifiyle işlemiş olduğu bu konularından fazlasıyla müstefit oluyorum,kendisine bundan ötürü müteşekkirim.Çokeşliğe özgü bu değerlendirmesi de bu güne değin hiç rastlamadığım içerik ve zengilikle tabiri caizse bir abide gibi karşımda duruyor ve bundan dolayı da kendisini kutlamadan edemeyeceğim.En başta ilk cümlelerindeki saptam üzerinden yaptığı bazı tavzihler biz erkeklerin doğasıyla birebir örtüşük olduğu gibi biz erkeklerin bu anlamdaki gerçekliğini de manidar bir dille gözler önüne seriyor.Ben şahsen çokevlilik gibi bir olguya bayanların cephe almalarının, öncelikle kendi doğalarını gereği gibi okuyamamalarının ve bu okuyamamadan mülhem erkeklerin doğasına da öyle bakmalarının direkt etkisi olduğunu düşünüyorum.Tabi ki bu okuyamamaya engel teşkil eden kültürel yozlaşma ve bu yozlaşmayla beraber doğalarına olan yabancılaşmanın da katkısı az değildir takdir ederseniz.Kadınların böylesi bir handikapı aştıklarını düşünelim, geriye kala kala doğalarının dayattığı kıskançlık faktörü kalıyor, ki bu da olağan karşılanabilecek ve bir şekilde üstesinden gelinebilecek bir şey.Yani çok evlilik olgusunun kabul edilebilirliğini ve gerçekleşebilirliğini çok çok önemli düzeyde etkilemeyecek bir şey kıskançlık.Kadının kendi içdünyasının terbiyesine göstereceği özen ve ihtimam, elini ayağını dolaştıran bu sorunun üstesinden gelebilmesine kifayet edebilecektir diye düşünüyorum.Medeniyetin,tekniğin ve yabancılaşmanın bünyemizdeki olumsuz izdüşümlerinden azade, kendimize tayin ettiğimiz güvenli bir alandan kendimizi gözlemleyebilirsek çokeşlilik gibi problemlerin problem olmaktan çıkıp bizler için deva olacağına şahit olmakta geçikmeyeceğiz şüphesiz.Yürekten sevgilerimle...
emine [ 2009/02/16 14:28 ]
Yazınızı iç gıcıklayıcı ve çok ürkütücü buldum doğrusu Mert Bey.Tüm kadınların da okuyunca aynı hisleri paylaşacağını düşünüyorum.Çünkü;kıskançlık iç güdüsü ile haraket edildiği vakit çok eşliliğin çoğu kadının fıtraten helal dahi olsa kaldıramıyacağı bir gerçek.evet eskiden sahabe ve osmanlı yaşantısını incelediğimiz vakit harem dahil olmak üzere üç kadın veya bu çoğalarak cariyeler olarak erkek nezdinde geçerli çok eşlilikmiş.Bunlar şartları kabininde incelendiği vakit gayet makul bulunabiliyormuş dediğiniz gibi.Mesela bir madur kadını korumak kollamak adına(Rasulümüzün evlilikleri gibi hatta esefle el bil esürmediği evlilikler var)ilk eşinin rahattsızlığı durumunda ,kadınların artması sonucu madur dolayısı ile kadın maduriyeti sonucundaşehit eşi dul vs....gibi sebepli çok eşililkler için erkeğin buna müsait olması dolayısı ile izin verimiş bi rdurumdur çok evlilik.H er sevap kılınan haraket gibi bu da suistimal edliyor zannımca.Kaldıki islamı n diğer şartnamelerini yerine getiriyormuyuzki müslümanca da şimdi çok eşlilik helal hatta sevap uygulayalım demek doğru değildir.Bu osmanlılar ve hatta mevlana kültüründe harem olayı hep canımı sıkmıştır bir kadın olarak fakat o günkü şartlar düşünülünc ekadınalrın uygun çalışma ortamları olmadığı ve bu kadar özgürce davranamadığı dönemlerde maddi imkanları şartları dahilnde normal karşılanabilirdi belki.Yalnız o günkü gerçekten erkeklerin beyefendiliği ve kadınlara veridkleri kıymet dahilinde gözardı edilebilecek bir durum çok eşlilik kaldı ki adaletli davranılırmış hepsine sevgide dahi ölçü aynı olmalı imiş.Rasulümüz de bunu koruyabilecekseniz çok eşliliği tercih edin diyor yani;adaleti...Sanmam günümüz erkeğinin ve kadının bu adalete mahal verebileceğiniHaklısınız o halde Mert Bey eğer hak ve hukukta hatta sevgide eşit olacağım diyorsanız buyrun beyler meydan sizin yalnız kıskanç kadın kadar tehlikeli bir varlık da yoktur bundan haberiniz ola.Hz Ayşe 'de bile olan kıskançlık.Başedebilene helaldir o halde çok eşlilik

 


Yazarın Tüm Yazıları
 2009.02.16 -  Çokeşliliğe “hayır” mı diyorsunuz?
 2009.02.10 -  Kadının Mahremiyet Evi
 2009.02.02 -  Öğrenmenin dayanılmaz tadı
 2009.01.26 -  Hadis tercümesinde taşralı ağzı
 2009.01.17 -  Bilin bakalım! Erkekler insan mıdır, bankomat mıdır?
 2009.01.12 -  Ergenekon dalgalarında kısa bir sörf
 2009.01.05 -  Kadınlar iletişim beceriksizi mi yoksa?
 2008.12.29 -  Cennetin ve cehennemin fragmanları
 2008.12.23 -  Anti-depresif öneriler
 2008.12.16 -  Sen olmazsan cennet solmaz mı?
 2008.12.07 -  İyilik ve kötülüğün kimyası
 2008.12.01 -  Allah sevgisinde kıskançtır
 2008.11.24 -  Yazma yetisi üzerine iki çift söz
 2008.11.16 -  Anneler ve sevgililer
 2008.11.11 -  Sırlar harikadır. Ta ki yakalanıncaya kadar…
 2008.11.03 -  Geğiren tanrıçalar
 2008.10.27 -  Masumiyet insana en çok yakışandır
 2008.10.20 -  Demirel: Eski Siyasetin Büyük Mavrası…
 2008.10.13 -  Aldatan Erkeklere Kuşbakışı
 2008.10.08 -  Aldatan Kadınlara Kuşbakışı
 2008.09.29 -  Kadınlık nelere kadirdir!
 2008.09.22 -  İnsanlardan uzaklaştıkça Tanrı’ya mı yaklaşıyoruz?
 2008.09.15 -  Tesettür Kutsal kitabın ne tarafındadır?
 2008.09.08 -  Kutsal gerdek
 2008.09.01 -  Allah’ı Sevme Sanatı
 2008.08.25 -  Hıristiyan Mü’minler
 2008.08.17 -  Tutsaklığı sevmek
 2008.08.10 -  Dilek Tepesi
 2008.07.27 -  Bir çiçekle de bahar olurmuş
 2008.07.15 -  Dante Beatrice’e kavuşsaydı…
 2008.07.07 -  NLP’den ışıltılı kareler (2)
 2008.06.30 -  Karanlık mağaraların zavallı yarasaları
 2008.06.23 -  NLP'den ışıltılı kareler (1)
 2008.06.14 -  Cennette kadın figürü
 2008.06.08 -  "Yürek Acısı"
 2008.06.02 -  Erkeği tutmak kolay mı sanırsınız?
 2008.05.24 -  Her ölüm vakitsizdir
 2008.05.14 -  Reinkarnasyon
 2008.05.05 -  Kölenin öyküsü
 2008.04.28 -  İlahiyatçılar Hz.Muhammed'ten daha mı iyi biliyor?
 2008.04.21 -  Kadınlar cennetine hoşgeldiniz!
 2008.04.15 -   Biraz daha episteme,biraz daha özlem...
 2008.04.07 -  Bir kibir abidesine
 2008.03.31 -  Kadınlar erkekten ne duymak ister?
 2008.03.24 -  Repertuarımdaki üç kırık hayat
 2008.03.16 -  Kadınlarla hala tartışıyor musunuz?
 2008.03.10 -  Yoksa bu bir rüya mıydı?
 2008.03.02 -  Kadınlar ve tapınaklar
 2008.02.24 -  Hiç kimsenin kadınları
 2008.02.17 -  Ölüden isteme ile diriden istemenin farkını rica edeyim
 2008.02.12 -  Tanrı'nın yeryüzündeki başyapıtı üzerine
 2008.02.05 -  Sıradan ve yüce, yakışıklı ve bayağı
 2008.01.28 -  İdeolojik ve toplumsal baskıya karşı bireysellik
 2008.01.24 -  Aldatan Kadınlara Kuşbakışı
 2008.01.21 -  Nietzsche, Marks veya Tanrı’ya Küsmek
 2008.01.14 -  Yoksa bu fakiri aşktan bihaber mi sanırsınız?
 2008.01.07 -  Kadınınıza yüreğinizle dokundunuz mu hiç?
 2007.12.31 -  Dört Kitaba Sığmazsan, Sen Ne İşe Yararsın?!
 2007.12.24 -  Kadınların Gizli Dünyası Üzerine
 2007.12.16 -  Sosyal Demokratların Reel Politik Dramı
 2007.12.10 -  “En yakın dostum katilim olur mu?”
 2007.12.03 -  İnin O Şatodan Aşağıya!
 2007.11.26 -  “Çift Gerektirmeli Bir Tanrısal Adalet Sarmalı” -Özeleştirel bir yaklaşım-
 2007.11.18 -  Müslümana Sopa Caiz midir?
 2007.11.11 -  Sevgili Erkekler! Türk Kadınları Size Hiç Bakmıyor mu?
 2007.11.05 -   “Hz. Muhammed ve etkin dinleme sanatı”
 2007.10.29 -  Kahrolsun PKK veya kötü reklam yoktur
 2007.10.22 -  Barda oturan adamın düşleri
 2007.10.15 -  “Feminizm gerçekten feminin (dişil) bir akım mıdır?”
 2007.10.08 -   “Model Türkiye’yi görmek ya da görmemek”
 2007.10.01 -  “Aldatılan Adamın Komedyası”
 2007.09.24 -  Kadınların cebi neden yoktur
 2007.09.20 -  Benim adım aşk
 2007.09.17 -  Herkese merhaba!
Aslan Korkmaz gelirken, Tuzcuoğlu giderken…
Lokman Koyuncuoğlu
Çokeşliliğe “hayır” mı diyorsunuz?
Mert Aslan
Otur oturduğun yerde
Memduh Nihat Ada
Davos Krizi; Erdoğan milat attı, Perez yavuz hırsız.
Taner Aydın
Affan Dede'ye para saydım
Mustafa Azılıoğlu
Boya boya çek
Huriye Karnap
Her ıslanan anlamaz!
Semra Hoyraz
MÜSİAD Farkı
Aydoğan Deveci
Davos ve sonrası…
Dr.Ali Can
Anlatma Sanatı
Alev Ayyıldız
Yapboz
Nadide Ü.Altıparmak
Göçmen Kuştu Kalbim
Hakan Bahçeci
 

Bu Site Konda İletişim ve Medya Grubunundur.
E-Posta: bilgi@haberkonya.com