Sol elimde isyankar sazım,
Sağ eliminse işaret parmağı havadadır benim.
İsyanım kimedir, neyedir bilmem ama
isyan edenler hasretimdir benim.
Bu ifadeleri dize haline getirmek, yazı bittikten sonra aklıma geldi. Aslında sadece düz yazıydı.
Kalemi çok iyi kullanmayı bilmem. Genelde içimden geldiğince sıralarım kelimeleri. Ama ters bir adamım anlaşılan. Zira devrik cümleleri çok kullandığımı söyler durur dostlarım. Anlatmak istediğimi neden düz anlatmadığımı soranlar olmuştur. Soran olmuştur da; verecek bir cevabı ne kadar arasam da bulamamışımdır bir türlü. Şiire olan sevgim ve özlemim diye düşünmüşümdür zaman zaman. Doğru yanıt mıdır? Eminde değilim aslında bakarsanız..
Şiiri bu kadar çok sevmem bir yana, hep şiir yazmayı hayal etmişimdir, fakat beceremediğim açık. Oysa, bir bilseniz ne çok isterdim Yavuz Bülent Bakiler gibi “Cebeci İstasyonu”nda “sevdiğimin gözlerinde gözlerimin erimesini”, yine isterdim Bahattin Karakoç gibi “ıhlamurlar çiçek açtığı zaman” sevdiğime kavuşmanın mutluluğunu yaşamayı. Yahut Atilla İlhan gibi “ne zaman karşımda görsem öldüreceğimden korkacağım” birilerinin olmasını, Nazım gibi “yanmayı”, İbrahim Sadri gibi “Sevda Sokağında” elimde tespih delikanlı voltaları atmayı, yada Uğur Arslan gibi “tespihi çekerken silahı saklamayı ve mahallenin kızına aşık olmanın ayıp sayıldığı zamanlarda yaşamayı”. İstemez miydim sanıyorsunuz? Vallahi isterdim “Rıza abi.” Her ne kadar rakı içmesem de senin rakı sofranda bulunmayı. Sonra bir ah çekip “ulan Rıza yine yaptın yapacağını!” diyebilmeyi.
Sözü neden uzatıyorum ki? Yapamıyorum işte, onlar gibi yazamıyorum. Acaba diyorum “onlar gibi yaşamadım, onun için mi?” benim sevdalarım mı yetmiyor? Yoksa kelimeler sevdalarıma kifayetsiz mi kalıyor? “Sanmam!” diyorum sonra kendi kendime. Nurullah Genç’in sevdasına bile tercüman olmuş bu kelimeler, bizim basit sevdalarımızı mı anlatamayacak? “Bu olsa olsa şair değil de, gazeteci doğmamdandır.” Diye geçiriyorum içimden.
Şiirin anlattıklarına bakmam derdim hep. Bana hissettirdikleri önemli! Söz gelimi Cebeci İstasyonu ve Sen şiirinde kim ne derse desin ben varım. Yada Bedirhan Gökçe’nin okuduğu “Ankara hiçbir kıza yalan söylemedim.” Dizelerinde de yine ben varım. Hislerim var.
His, şiirin sermayesi olsa gerek. Ya müziğin? Sermayesi hisler olan şiirde müziğe mi sermaya acaba?
İşte şiire sermaye olan hislere kapıldığım bir akşam dostlarla gezintiye çıktığımızda takip ettiğimiz kaldırımın bizi fuara, ta Onur Akın’ın isyankar sazının çekim alanına götürdüğünü çok sonra fark ettim.
Fuardaki sosyolojik olaya dikkatimi yoğunlaştırdım ve yüzümde kendimce bir tebessüm oluştu, konser alanının yakınca bir yerinde. Solun isyankar sazı Onur Akın söylüyor, Muhafazakar sağın kalesi çilekeş Konya dinliyor. Ortaya harikulade bir ambiyans çıkmış. Minik tebessümüm seyirciden gelen “bidaha!” tezavratlarıyla hafif kahkahalara bırakmadı dersem yalan olur. Hemen oracıkta kafamda bir şekil oluşuvermişti. “Sol elde isyankar bir bağlama tutan solcu bir şarkıcı, karşısında ise sağ el şahadet parmaklarını havaya kaldırmış bir topluluk.” İşte benim Türkiye’yem. Farklılıklar daha nasıl buluşur ki?
Bu tablo hoşuma gitti. Büyükşehir’i kutlamama izin verin lütfen. Fakat gözüme takılan bir iki noktadan bahsetmeden de geçemeyeceğim. Sanatçılarla ulusallaşan “Altınbaşak” etkinlikleri önceki dönemlerle kıyaslanamayacak kadar iyi. Buna rağmen sadece müzik şöleni olmamalı, bir şeyler katılmalı ve önce ulusal, sonra ise uluslar arası bir hüviyete bürünmeli bu organizasyon. Bunu yaparken de ayrıntılara dikkat edilmeli. Örneğin üçüncü sınıf bir çerçi pazarı görünümünde olan “sözüm ona, hediyelik eşya fuarı”, ya düzenlenmemeli, yada kapısına “uluslar arası hediyelik eşya fuarı” diye yazılmamalı. Düzenliyorsak belli bir kalite hedef alınmalı ve o ölçütlerde bir organizasyon yapılmalı.
Yinede hoş, yıkılan duvarları, özgünleşen içeriği ile Altınbaşak etkinlikleri. Kabuğunu yırtarak zamanla uluslar arası bir kimlik kazanacağını düşünüyorum.
Susmayan sazınız sağ elinizde olsun. Yolumuz hep açık kalsın. Sevgiyle…
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 2 yorum
yapılmış )
Fuar alanına girişin parasız olması bizi çok mutlu etti. Başkana teşekkür ediyoruz. Belki çok büyük bir rakam değildi ama neden paralı olacak miş ki. Bir kez daha teşekkür.