Erkek reyonları neden hep üst yada alt katta diye sormak istedim cevabını bilsem de. Cevabı bilsem de diyorum zira memleketimizin çok bilen az konuşanlarından birisi zamanında şöyle bir laf etmiş ki, gök kubbenin münasip bir yerine altın harflerle yazılası bir laftır. Diyor ki bu devlet büyüğümüz “erkekler ihtiyacı olanı, çocuklar gözü takılanı, kadınlar ise her gördüğünü almak istermiş.” Bu lafı tek duyan ben olmamalıyım ki, bu mağazaların bayan reyonları hep girdiğiniz katta. Hani kadın mağazaya girdiği zaman bütün gördüklerini toplasın diye kolaylık yapmak istemişler zağar. E doğru mantık bu erkek milleti alt katta da üst katta olsa fark etmez nasılsa ihtiyacı belli. Direkt hedefe gidiyor, neye ihtiyacı varsa alıp gelir. Lakin kadın öyle değil, zamanın geçmişinde Kanal 6 yeni kurulmuştu hatırlarsınız. Orda bir yarışma vardı. Büyük marketin içine arabayla salıveriyorlardı yarışmacıları. Kim daha fazla sepeti doldurursa kazanıyordu. İşte kadın milletinin alışveriş tutkusu da bana hep bu yarışmayı anımsatır.
Kadınlarımızın bu dillere destan özelliğini sadece bizim bilmediğimizin bir kanıtı da, haber vermekten ziyade tabak ve çanak vererek zücaciye dükkanına dönen medya ahalisinin tavrıdır. Gazeteler, ne zaman yeni bir elde kalmış porselen yahut cıncık boncuk verseler reklamlarında hep “hanımlar” diye başlamaktan kendilerini alamaz olmuşlardı. Yani “beyler size sözümüz yok, zaten sizden umudumuzda yok, ne varsa yine onlarda var durmayın, davranın bacılar, gazete bayilerine saldırın” demeye getiriyorlardı lafı. E medyanın içinde bulunduğu zor duruma acıyarak vatandaşlık vazifesini yerine getirmek amacıyla hatırı sayılır bir kitlede bu çağrıya kulak veriyordu elbet. Malum bizim Anadolu insanı mazlumu sever.
Ben yukarda anlattıklarıma “tüketim çılgınlığı” ismi verildiğini daha televizyonda vatandaşı bilgilendirmesi için çağırdığım misafirlerden birinden yeni öğrendim di. Meğer bunun içinde neler varmış neler? Saysam şu internetin sayfası kafi gelmez.
Şimdi aramızdan düşünenlerde soracaktır “e be kardeşim bu millet parayı nerden buluyor?” cevap var tabi, hazır yani. Bizim millet parayı pek sevmez. Milletimizin bu özelliğini bilen bankalar da bir nevi amme hizmeti, sokakta seyyar tezgahlarda vatandaşın mağduriyetini çözmek için ucuz yollu kredi kartı dağıtmakta. Bu kartlar Sebil. Banka hayratı. Alın ödeyemeseniz, geçmişine bol bol rahmet indirirsiniz.
Bankanın yaptıklarına “bunun ne zararı var? Adamlar kolaylık sağlıyor.” Diyor olabilirsiniz. Fakat bir misal vereyim. Hani korsanlar isyan eden yada aralarında istenmedik biri olduğunda ıssız, yiyecek içeçek olmayan, bir adaya o korsanı bırakırlar, eline de bir kurşunlu silah verirlermiş. Kurşunun kerametini soran olursa söyleyeyim. Kurşunu aç kaldıkça ceylan, keklik vursun diye değil, açlıktan kafayı yiyeceği zaman kendini vursun diye verirlermiş eline. E garip adam ne yapsın racona uyup namluyu kafasına dayayıp basarmış tetiğe. İşte bizim millete kredi kartı vermekte, adamı ıssız bir adada tek kurşunlu bir silahla terk etmek gibi bir şey.
Nitekim geçtiğimiz hafta Tüketiciler Birliği Genel Başkan Yardımcısı Kemal Özer abimiz bunu lisanı münasip ile anlattı memlekete. Hayli ilgi çekmiş olacak ki, hemen hemen her yerde rastladım habere. Bizim sitede de manşetten verdik ki, millet dostu düşmanı tanısın tedbirini ona göre alsın diye. Bu arada bende anladım “Murat Bey bu sizin” diye elimize verdikleri kart ne işlere yararmış. Ayrıca her ay düzenli olarak kredi kartı borcumu ödememe rağmen bankadakiler neden yüzüme ekşi ekşi bakarmış. Meğer benim gibi düzenli olarak kredi kartı borcunu ödeyenlerden pek haz etmezmiş bu bankacı milleti. Öyle bir ay takıp, bir ay ödeyecekmişsin ki, faizden vursunlar voleyi.
Yani kredi kartını tek kurşunlu silaha benzetmemiz boşuna değildir. Hoş bizim milletin kurşunu azdır ama olsun. Silah silahtır iyi kullanmak lazım.
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 1 yorum
yapılmış )