Bakın batı Rönesanssı ve Reformu hayatlarını her alanda daraltan taassuplara karşı başarıyla gerçekleştirmiş ve aydınlanma çağına ulaşmıştır. Bir gün gelipte kendileri için tartışılmaz doğruları içinde taşıyan İncil bile tartışmaya açılmış, kutsalların en kutsalı kilise ve kilise kararları artık yegane doğru olarak algılanmaktan vazgeçilmiş bu ise pozitif ilmin ve gelişimin önündeki engellerin ortadan kalkmasının ilk aşamaları olmuş. Elbette bu gerçekleşirken öyle bir anda olmamış ciddi sancılar çekilmiştir.
Bugün bizim ülkemizde de doğma yerine pozitif ilmi savunduklarını zanneden pek çok odak, aslında kötüledikleri doğmalar yerine statüko koymuş ve yine insanın düşünmesini, tartışmasını, fikir üretmesini engelleyecek sistemler geliştirerek otomatik düşünen, muhalif olmayacak beyinler yetiştirmek için bütün düzenekleri kurmuşlarıdır. Yani dün doğmalara “pozitif bilim var artık bunun gerçekleri hayatımıza hakim olmalı” demişler fakat bu seferde kendi fikirlerini pozitif bilim diye dayatmışlardır.
Sonuç? Elbette düşünmeyen, üretmeyen, hazırları tüketen ve yarınından endişe duyan bir toplum. Ahlaki değerlerden uzaklaşan, kültürel normları yadırgayan ve geçmişiyle kavgalı, yarınından endişeli bir nesil.
Bu tablonun endişe verici sinyallerini eminim sizde alıyorsunuzdur. Yaşamda tüm ideallerini tüketerek yalnızca “yırtmayı” yani kısa yoldan köşe olmayı, kolay yoldan para kazanmayı, çalışmak yerine “zihni sinir proceleriyle” yaşamını sürdürmeyi düşünen tuhaf bir kitle.
İşte az önce bir caddede yürürken kafamdan geçenler ve gördüğüm manzaradan duyduğum ürperti. Sık duyduğum fakat ne olduğuna bir türlü kanaat getirtemediğim “iddia” diye bir şey. Ayrıntılarıyla öğrendiğimde ise kat kat artan endişelerim.
Büyüğü, küçüğü, yaşlısı, genci ve ne acı ki çocuğu. Evet evet yanlış duymadınız. Çocuğu. Daha ilk okul, belki ortaokul çağındaki çocukların ellerinde kuponlarla oynamış oldukları iddiaları yatırmak için sırada beklediklerini acı içerisinde seyrediyorum.
Türkiye biliyorsunuz kumarhaneleri yasakladı. İnsanları acımasızca tuzağına düşüren ve yaşamlarını çalan bu kurumların kapanmasına ne kadar sevinmiştim. Oysa bu gün. Evet bu gün daha acı bir tablo ile karşı karşıyayız. Sadece zengin insanların gidebildiği kumarhaneleri kapatan devlet, bu gün kumarı sokağa çıkarmış ve ne yazık ki gazete ve tv reklamları ile bunu teşvik etmiştir.
Evet bu gün kumar sokağa çıkmış ve ne yazık ki hedef kitle olarak kendisine daha çocuk yaştaki bireyleri seçmiştir.
Kolaycılık ve kısa yoldan köşe olma sevdalısı bizim gibi garip toplumlara yaramayan bu tür organizasyonlar kısa sürede endişe verici yüzünü göstermeye başlamış ve yavaş yavaş özellikle gençliği kendisine esir etmiştir.
Tablo ortada. Fakat umutsuz değilim. Durumun hassasiyetine binaen yaptığımız çağrı yankı bulacak ve en azından 18 yaşın altındaki çocukların bu tür şans oyunlarını oynamaları, kupon yatırmaları yasaklanacaktır. Çözüm mü? Bilmiyorum ama en azından yarın için biraz olsun rahatlatıcıdır.
Yukarda yasaklardan haz etmediğimi yazdım. Elbette insanlar konuşabilmeli fikirlerini açıklayabilmeli. Bakın bir hikaye…
Köyün birine yolunu kaybetmiş bir adam gelmiş. Adamcağız kışın en sert günlerinde her yer buzken bir ışık görmüş evlerin birinde. Daha köye girer girmez bu ışığa yönelmişken üzerine köpeklerin geldiğini fark etmiş ve hemen yere eğilerek yerden taş almak istemiş. Fakat ne mümkün. Yer buz tutmuş. Tek bir taş bile oynamıyor. Köpeklerin bağlı olmadığını gören yolcu işte şu tarihi lafı etmiş. “Allah’ım nasıl bir yerdir burası? Taşları bağlamışlar, itleri bırakmışlar.”
Affınıza sığınarak anlattım hikayeyi. Evet bağlanması gereken taşlar değildi elbet. Bizde yasaklanması gerekenlerin fikirler olmadığı gibi.
Bu arada Lokman Koyuncuoğlu'yla iddiaya girdim. Biraz lahana turşusu oldu ama sonunda ödül yok o yüzden masum gördüm. Hem bizim yaşımız hem 18 den büyük. Ben diyorum Almanya'ya bu Milli Takım gider. O diyor gidemez. bakalım sonuç ne olacak.
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 2 yorum
yapılmış )