İnsan ilişkilerinde her zaman kıymetli, değerli, saygıdeğer olabiliyoruz. Ancak hayatımıza ve hitaplarımıza “sevgideğer” diye bir kavram daha katsak nasıl olur acaba? Gelin birlikte düşünelim;
Hayatın içerisinde kimlerle iletişim halinde değiliz ki; akrabalar, dostlar, iş arkadaşları, bürokrasi vs... Haydi şöyle bir gözden geçirelim kimler ile konuşmayı seviyoruz, kimlerle konuşmak zorunda kalıyoruz? Karşınıza içinizi kıpır kıpır edecek olanlar da, sizi daraltıp unutmak isteyecekleriniz de hatta konuşmak zorunda kalıp da nefret ettikleriniz dahi çıkacaktır.
Bir de ters pencereden bakmayı deneyelim, kimler bizimle konuşurken haz duyuyor, kimler bizi unutmak istiyor hatta birilerinin hatırına geldiğimizde kimler bizi nefretle anabilir. Bunları düşünürken eğer kendimize dürüst olursak ilginç sonuçlara ulaşabiliriz.
İletişim envanterimizi dürüstçe çıkardığımızda ruhumuz ferah buluyorsa korkmayalım. O zaman biz sevgideğer bir insanız demektir. Bununla hür, huzurlu ve saygı duyulan bir hayat yaşayabiliriz...
Yok öyle olmuyor da çelişkiler içerisine giriyor, endişelerimiz artıyor veya daha ileri safhada bazı korkularımız da varsa dönüp tüm benliğimizle kendimizi bir daha çek edelim.
Hayatımızda sevgi ne kadar önemli, biz ne kadar hile ve desiseler içerisindeyiz, ilişkilerimizde ne kadar dürüstüz, bizi ayak oyunları ne kadar meşgul ediyor, kısaca kafamızdaki tilki oranı ne kadar bir oranla yer alıyor sorularına cevap arayalım. Ve lütfen; “ efendim ben de bunlar yok ama insanlar böyle yapıyorlar, ben de bunların karşısında saf saf durayım mı?” demeyin. Çünkü bu sizi doğallıktan yapmacıklığa, dürüstlükten kaypaklığa, sevgi bağlarından diplomatik ilişkilere götürür. Bunlara rağmen hiç mi bir şey yapmayalım; Elbette bunu dememekle çevrede olup bitene kayıtsız kalıp, insanların fiziki veya ruhsal olarak nefislerimize zulmetmesine müsaade edelim demiyorum.
Yapılacak şey vahiy, bilgi ve tecrübeyi bünyemizde toplayıp/özümseyip bunu ferasete dönüştürebilmektir. Sevgi ve doğallıkla insanları anlama gayretimiz bizi doğruya götürebilir. Çünkü bir yazar: “insan herhangi bir şeyi ancak sevdiği kadar anlayabilir” diyor. Bunun yanında unutmamak gerekir ki; sevgi de nefret de mutlaka karşılığını bulur. “İyi de arkadaş bizi sevmeyenleri de mi seveceğiz” de demeyin lütfen. Çünkü Cenap Şehabeddin’in dediği gibi “yalnız seni sevenleri sevmek sevgi değil, değiş tokuştur.” Eğer bu dünyada sevmediklerimizin dahi zaman zaman da olsa sevilecek yanlarını bulamayacak olursak çekilmez, yaşanılmaz bir hal almaz mı?
Gelin bu gün dünyaya bir de sevgi penceresinden bakın. Bakın ki; şu ana kadar keşfedemediğimiz ne sevgideğerler, ne unutulmuş sevgiler, ne hatırlanası ve yaşanılası güzellikler keşfedesiniz...
Sahi; en son kime “seni/sizi seviyorum” dediniz veya en son ne zaman size birileri “seni/sizi seviyorum” dedi? Yoksa artık bu iki kelime çook eskilerde mi kaldı? Hz. Mevlana ikliminde sevgiyi yeniden hissetmek ve hep sevgiyle yaşamak dileğiyle…