Objektif’te kalabalık bir konuk ordusu vardı. Fakat tartışmaya değil, geyik yapmaya gelmişler. Bir ara Deprem Dede ile Hüseyin Üzmez arasında bir diyalog geçiyor.
Hüseyin Üzmez “Ahmet Mete Işıkara’yı çok severim. Kendisi yerin altını çok iyi bilir” diyor. Ve ekliyor “kendisi yerin altını bilir ama yerin üstünden pek anlamıyor. Eğer yerin üstünden anlasaydı gidip ANAP’tan aday olmazdı…” tespitin doğrusuna ne denir ki?
Aslında geceye dair tek tespit o değildi. Bakın deprem profesörlerine verdiği cevaba.
Yine bir tartışma sırasında Üzmez prof’ların aciz olduğunu ve depremin zamanını bilemeyeceklerini iddia ediyor. Hocalarsa kimsenin bilemeyeceğini söylüyordu.
Üzmez’in cevabı yine manidar. “kim demiş kimse bilmez; yılanlar biliyor, köpekler biliyor, kuşlar biliyor, sıçanlar biliyor. Onlar doçent bile değil. Siz koskoca profesör olmuşsunuz, bir siz bilmiyorsunuz…”
**********************************************************************************************
BEN ANADOLUNUN BAĞRINDAN GELDİM; ASIL SİZ YANIYORSUNUZ…
Hikaye yine zaman gazetesinden 1978’lerde meclis çalışmaları sırasında kuliste sigarasını içen bir milletvekiline arkadaşları haber gönderir: “Acele gel, konuşma sırası sende.”
Milletvekili yeni yaktığı sigarasını, elinin ucuyla söndürdükten sonra cebine koyar ve kürsüye çıkar. Sayın vekil kürsüde konuşma yaparken CHP sıralarından, ‘yanıyorsun’ diye laf atmalar başlar.
Normal hayatta da gözlerini kapatarak konuşan vekil, CHP’lilerin sözlerine, “Ben Anadolu’nun bağrından, Konya’nın yanmış çorak toprağından geldim. Asıl siz yanıyorsunuz?” diye cevap verir.
Israrlı “Yanıyorsun kardeşim!” sözlerine sinirlenen vekil, yine aynı tepkiyi verir: “Asıl sizin partiniz yanıyor!”
Partili arkadaşlarının da uyarısı üzerine ceketine bakan vekil, yanan cebini görünce bağırmaya başlar.
Genel Kurul Salonu’nda görevli kavaslar yardıma koşar ve yanan ceketi bir bardak suyla söndürür.
***********************************************************************************************
İYİ YILLAR…
Yeni yıla adaptasyon konusunda en fazla sıkıntı çektiğim alan tarih atma mevzuudur. Ne zaman yıl değişse ve yeni bir yıla girsek el alışkanlığından yılın ilk birkaç ayında aynı hatayı yaparım. Umut ediyorum ki 2005’ e adapte olmak çok zor olmasın.
Bir yılı yine geride bıraktık. Bir yılı geride bırakmanın kendi açımdan tarihsel ve yaşlanmayı çağrıştırmasının dışında özel bir manası yok. Fakat şöyle dönüpte arkaya bakmayacağımız anlamına da gelmiyor bu. “Kutlayalım mı, kutlamayalım mı?” türünden tartışmaların yoğunluk kazandığı bu günleri ne kadar anlamsız buluyorsam; yılbaşı gecelerini eğlenerek geçirmeyi de bir o kadar gereksiz buluyorum.
Kutlamanın özüne, ruhuna karşı değilim aslında. Fakat bir yıldan bir yıla girmeninde öyle sembolik bir anlamdan fazla şey ifade etmediğini düşünüyorum.
Bu gece benim için sanırım sıradan olmayan tek şey NTV’de deki yılın enlerini izleyerek biraz gülmek olacak. Eminim yeni yıla girmeden de gözlerim kapanmaya başlayacak.
Her şeye rağmen değerli dostlarım 2005 yılında tüm güzelliklerin bizimle olmasını temenni ederek yazıya nokta koymak istiyorum. Elbet yaşamda çileler ve sıkıntılarla karşılaşmamak olanaksız. Fakat temennim, bu sorunların aşılmayacak boyutta olmaması.
Güzel bir yaşam dileğiyle…
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 1 yorum
yapılmış )