Bir temel fıkrası bu. “Neymiş?” diye sorarsanız anlatayım.
“ Temel Amerika’da otobüs şoförlüğü yapıyor. Otobüslerde garip bir hiyerarşi olduğunu fark ediyor. Zira otobüslerde beyazlar öne siyahlar arkaya oturuyor. Duruma bir anlam veremeyen temel yolculara soruyor neden bu şekilde oturduklarını. Yolcular bunun bir adet olduğunu söylüyor. Temel duruma itiraz ediyor tabi,
- Yahu olur mu hiç öyle şey, farz edin ki hepiniz yeşilsiniz, diyor.
Tabi otobüste siyahlarla beyazlar bir birine karışınca temel durumdan rahatsız oluyor, hemen olayı kendi üslubunca düzeltiyor.
- Yahu kardeşim açık yeşiller öne, koyu yeşiller arkaya otursun.
Amerika da ki manzara bana bu fıkrayı anımsattı. Kurtarma ekipleri önce beyazları, daha sonra ise gelişmiş ülke vatandaşlarını kurtarıyormuş. Yani önce açık yeşiller, sonra medeni başka memleket vatandaşı açık yeşiller, daha sonra diğer açık yeşiller ve en sona kalan siyahlar, yani koyu yeşiller. Tabi onların içinde de ayrı bir renk skalası var mı bilmiyorum.
Bu uygulamanın ne kadar acı verici bir tablo olduğunu anlatmak için bir kelime yada ifade arayışına hiç girmiyorum. Ancak acı diyebiliyorum. İşte batı medeniyeti.
Hemen burada bir parantez daha açayım. Elimden yeni düşürdüğüm bir kitap var. Adı Çanakkale Mahşeri. Hani pek çok kişinin lise yada üniversite yıllarında okuduğu ve Mehmet Niyazi’nin harikulade romanının adı bu.
Çanakkale’yi bu kadar mükemmel anlatan başka bir kitap okuduğumu hatırlamıyorum.
O kitaptan bir anektot aklıma geldi bu yeşil fıkrasından sonra.
Çanakkale de yer gök kan kusuyor. Gökten bombalar yağıyor. Memleket evlatları savaşmaya değil ölmeye gidiyor. O hengame içerisinde hücumların birinde kitaptaki kahramanlardan “Oğuz Onbaşı” ( Oğuz Amca ) sırtına bir müttefik askerini alıyor ve düşman siperlerine atıyor. Elizabeth zırhlısında savaşın seyrini izleyen General Hamilton olayı görüyor ama bir anlamda veremiyor. Daha sonra olayın araştırılmasını istiyor. Yaralı bir üsteğmeni bir Türk askerinin omzuna alarak kendi siperlerine attığını öğrenince adeta kanı donacak gibi oluyor.
Bunu neden anlattım. Mart’a daha çok var evet. Fakat medeniyetler arası kıyaslama açısından bence harika bir örnek.
İnsanını sınıflara ayıran dünyanın medeniyet devi bir tarafta, yaralı düşmanını sırtına alıp düşmanına teslim eden başka bir medeniyetse diğer tarafta.
***************************************************************************************************
Çınar Ağacı
Aslında ne gündemle ne de güncelle alakası var. Ancak bilinmeyeni bilelim diye, bir yerde gördüm ve buraya taşımak istedim.
Malum çınar ağacı bizim medeniyetimizde ayrı bir öneme sahip. Neden diye bende pek çok kere sorumuşumdur kendi kendime.
Bakın bu çınar ağacının gölgesi birkaç derece daha serin olurmuş. Ne enteresan değil mi? Ben duydum hakikaten şaşırdım.
Üstelik bu kadar değil, çınar ağacının gölgesi ömrü uzatırmış. Evet evet gerçekten uzatırmış!
Bakın Amasya’da Bayezit Camii var. Müthiş bir yapı. Yalnız dikkatimi çekti bahçesinin her iki köşede simetrik iki çınar var. İkisinin de içi boş. Bunlar neden böyle diye sordum. Ecdat boş iş yapar mı? Bu ağaçları yıldırımları çeksin diye dikmişler diye cevap verdiler.
Hakikaten pek çok defa yıldırımları üstüne çekmiş ve o harika yapının ayakta kalmasını sağlamış çınarlar.
Gölgesinde insanımızın ömrünü uzatırken üstüne çektiği yıldırımlarla da camiinin ömrünü uzatmış. Kendi ömrü zaten uzun. Osmanlı’nın neden çınar ağacını simgeleştirdiğini şimdi bir kez daha anladım.
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 2 yorum
yapılmış )