Zenginleşmenin birçok boyutu var şüphesiz.
Fikri, zihni, kültürel-harsi, gönül zenginliği gibi.
Nüfus, nüfuz, coğrafi, ekonomik zenginlik ve daha niceleri.
Toplam nüfusun toplam milli gelire endeksi, ülkenin cesametini sergiler.
Meşhur dokuz pul bir kul, bir pul dokuz kul hikâyesini bilirsiniz.
Sızlanmak malumu ilam etmek bana göre bir şey değil.
Farklı bir şeylerden söz edeceğim.
***
Aslında tüm zenginliklerin ‘müteharrik kuvve-i esprisi’okumak, anlamak, denemek ve sebat etmektir.
Fikri ve zihni zenginliğin temeli de aynı amildir.
****
Peki, Ekonomik zenginliğin sebepleri nelerdir.
Nasıl oluyor da, bir kısım insanlar fakruzaruret içinde bulunuyor iken, bir kısım insanlar bilmem ne yerlerde bilmem ne adalarında eğlencenin en alası ile fink atabiliyorlar.
Elbette bunları ‘dünyanın düzeni’ ya da ‘burası Türkiye kardeşim’ ile kestirip atamayız.
***
Zekâtını fitresini vergisini verenler maddi ve manevi huzuru yaşarlar.
Yaşadıkları zenginliği daha dolu yaşamanın engin hazzını duyarlar.
Ne mutlu ‘Hz.Ebubekir zenginlerine’
Serin yazlığında buzlu çayını huzur içinde içebilenlere ne mutlu.
***
Neyse konuyu dağıtmayalım, sadede gelelim.
Maksadımız zenginlik kavramını ideoloji kampına çekmek değil.
Herkes fakirken zengin zenginken fakir olabilir.
Yüzlerce binlerce insanımız var bu durumda.
***
Zenginleşmenin boyutlarını anladık da, pekâlâ zenginleşmenin formülü var mıdır.
Bireysel zenginligin helal-haram yani meşru yönü yanında,karapara-karaborsa-oportunist-fırsatçı-mafya yönü de mutlaka vardır.
Bizim maksadı muradımız bireyin bireysel zenginligi yahut kamunun kamusal zenginligi içinde yer alabilecek bir kitlesel zenginlik tasavvurudur.
Biraz açalım.
1960’lı yıllarda Menderes hükümetleri döneminde tüm yurtta olduğu gibi bizim diyarda da toprak reformu uygulandı.
Topraksız çiftçiye ahaliye toprak dağıtıldı.
1970 de tekrar aynı uygulamaya devam edildi.
Halkın Ahalinin zenginliği arttı.
Mal mülk sahibi oldu.
Yaşam kalitesi yükseldi.
Sonra ne oldu.
***
Sonra, mülk sahibine emrihak vaki oldu.
Mülk, tarla üleşildi.
Paylaşıldı.
Hatta izale-i şuu davaları ile bu iş yapıldı.
Sağlığında iken malikin nice tarlalar satıldı.
Zenginlikten fakirlige acı transferler yaşandı.
20 bin dönümlük toprak agaları çıktı piyasaya.
Nizalar çıktı.
Mehmet Mugayıtoğlunun, Haşmet hocanın yaptığı aşevinde kuyruğa giren zenginler! oluştu.
Vs.vs.
***
En büyük hata nerde yapıldı.
Tapu da yapıldı.
Tapu yerine kullanım izni verilseydi, üleşme-bölüşme. Tarla satış muhabbeti olmazdı.
Arazilerin toplulaştırılma derdi hiç olmazdı.
***
Bütün bunları niye anlattım.
Bir dönemin olanca iyi niyetine rağmen yapılan kişisel ve teknik hatalar yüzünden
İnsanlar fakru zarurete düşürüldü.
Haşmet Hocanın yapılmasına vesile olduğu aşevinden günlük aşını kuyruga sıraya girerek alan yurdum insanının tarlasını, bedelini ödeyerek alan yeni malik ile eski malik arasındaki korkunç ironi! İnanın içimi sızlatıyor.
***
Bunlara gönlüm dayanmıyor.
Aklım inanmak istemiyor.
Fikrim karışıyor.
İçim sızlıyor.
***
Yeni toprak reformu halkın ve kamunun zenginleşmesi için gereklidir.
Geçmişten ders almak lazım aksi halde aynı hatalara düşülebilir.
Yeni maliklere kesinlikle tapu verilmemelidir.
Eğer verilirse buğun olduğu gibi 10-15 bin dönüm sahibi tarla spekülatörleri yeniden nevzuhur ederler.
***
Bu yazıya ilham konusu olan,’çiftçi öldü, bitti, yandı’ muhabbeti yapanlar işin siyasetini yapıyorlar. Ciddi şeyler söylemiyorlar. Hikâye okuyorlar.
Toprak Reformu ve toprağın işletilmesi hususlarını bir sonraki yazımda işleyeceğim.
Daha zenginligin ‘z’sine giremeden yazı bitti.