Türkiye’de üst üste 5 dönem 1982–2002 yılları arasında, TBMM üyeliği ve bakanlık yapmış ”muhterem zevat” silsilesinden Sayın Bülent Akarcalı.
Samimi ve dürüst bir siyaset ve devlet adamı
1965 yılında Belçika-Brüksel’de lisans eğitimi yaparken, biz fakir daha ilk mekteb sıralarında talim terbiye görüyorduk.
Ömrünün nerdeyse 40 yılını siyaset, diplomasi ve bürokraside geçirmiş.
Osmanlı-Türk aile yapısından gelme hoca imam müftü torunu.
Tıpkı Sayın Kenan Evren gibi, aileden ulema geleneği içinde büyümüş.
Aynı zamanda Belçika devlet liyakat madalyası sahibi.
AB konusunda en deneyimli siyasetçi.
Türk Demokrasi Vakfı kurucusu.
Daha birçok özellikleri olan değerli bir şahsiyet.
***
Şimdi sadede gelelim.
“Ben Belçika devletine hizmet ettiğim için filan devlet liyakat madalyası almadım.”Emirdağlı Osman” gibi dil bilmeyen gurbetçiler için yaptığım çalışmalar’dan dolayı bu ödül Belçika devleti tarafından şahsıma verildi. Afyon Emirdağlı Türklerin en yoğun yaşadığı bir yer Brüksel.”
“Ben Milliyetçilik, Müslümanlık konusunda herkesten daha çok milliyetçiyim Müslüman’ım.”
“ Türkiye’de siyaset eksenine bizim insanımızın daha rahat yaşaması için ne yapılmalı sorusunun cevabı aranmalı ve AB müktesebatı bu çerçevede değerlendirilmelidir.”
“AB müzakerelerinde bizi sıkıntıya sokacak 2 sektör var. Tarım ve Bürokrasi. Almanya zengin bir ülke olmasına rağmen topu topu bin tane makam aracı ve şoförü varken bizim ülkemizde 200 bin adet makam aracı ve şoförü var”
“AB’ ye üyelikte asla egemenlik haklarımızdan vazgeçmiş olmayız.”
“AB ilerleme raporlarında geçen müzakere söylemi, aslında pazarlık anlamı taşır.-negotiation-
“İspanya ve Portekiz’e yapılanlar bize yapılanların yanında devede kulak kalır. AB ile yapılan görüşmeleri üç ana başlık altında değerlendirmek gerekir, kabul edilebilir, kabul edilemez, pazarlık-müzakere edilebilir. Müzakere, karşılıklı aynı haklara sahip iki tarafın birbiriyle olan ortaklığın nasıl olacağının pazarlığıdır.”
“6 kurucu üye ve sonradan dâhil edilen 19 üyenin oluşturduğu 25 üye ülke bir taraftır. Türkiye’de bu birliğe dâhil olma iradesinde olan bir taraftır. Her iki tarafın neyi nasıl yapacağının veya yaptığının müzakeresi, pazarlığı AB ilerleme raporları ile teyit ve kontrol edilir. Ortaklığın şartlarını kim ne kadar yerine getirmiş veya getirmemiş. Mesele bundan ibarettir.”
***
Üst tarafta Sayın Akarcalı’nın söylemlerini özetleyerek vermeye çalıştım.
Şimdi gelelim bizim diyeceklerimize.
Bizim Bürokrasi anlayışımız insan merkezli olmaktan ziyade devlet merkezli bir eksen üzerine bina edilmiştir. Aslında yapılan işlem doğrudur. Zira Türkiye Devleti bir dünya savaşının sonrasında Asya Afrika ve Avrupa kıt’alarından yalnızca Anadolu toprakları kalmış bir coğrafya ekseni üzerine kurulmuş olmasından dolayı, elbette Anadolu topraklarını da kaybetmemek için devlet ekseni ağırlık kazanmıştır. Bizim coğrafyamızın gerektirdiği bir devleti koruma reflekside diyebiliriz buna.
Şimdi nerdeyse aradan geçen bir asra rağmen devlet odaklı bir yapıdan insan merkezli bir yapıya geçişin mücadelesinde karşımıza çıkan “Bürokrasi” hazretlerini bu çerçevede görmek ve anlamak gereklidir.
Fransa’yı ele alalım.1789 ihtilal öncesinin devlet erkini elinde tutanlar asiller ve kilise idi.
Yani zengin zümre devletin hükümran elit’i, ezilen ıstırap çekenler işçi ve köylüler idi.
Kiliseye karşı duyulan tepki, aslında laisizm’in dogmasına sebep olan esas nedenlerden idi.
Tabiatıyla bu şartlarda oluşmuş bir yapı elbette devlet merkezli değil insan merkezli olacaktı.
Avrupa, aslında 1789 öncesi şartlara geri dönmemek için STK’lara fazlaca önem veriyor.
AB’nin hiçbir zaman Türkiye’nin egemenlik haklarını elinden alma gibi bir gayretin içinde olduğu düşünülemez. Velev ki, böyle bir şey olsa dahi, Türkiye Devletini idare edenler asla buna rıza göstermezler.Devlet ricalinin başındakilerden kuşku ve şüphe duymayı nasıl değerlendirmek gerekir.Sağduyu sahibi hiç kimse böyle düşünmez.
Türkiye’nin AB içinde alacağı konumu en başından önceden fark eden ve sırf bu yüzden bizim AB üyeliğimize karşı çıkan Merkel ve Sarkozy aslında öngörüsü olan liderlerdir.Her ikisi de en şedit Türkiye karşıtıdır.Onlara göre,Türkiye,10-15 yıl sonra Brüksel’de Patron konumunda olacaktır.AB parlamentosunda Türk kimlikli parlamenter sayısı Türkiye’nin lehine gelişecektir.Brüksel’de,AB kurumlarında Türk bürokrat ve delegasyonunda ciddi artışlar yaşanacaktır.Bulgaristan’ın yüzde 25 Türk nüfusu ile Avrupa’daki Türklerinde temsil edilmesiyle ciddi bir ağırlığı olacaktır Türkiye’nin.Bütün bunları görebilen Merkel ve Sarkozy’nin ısrarla Türkiye’yi Tam üyeliğe almak istemeyişleri kendilerince doğrudur.
Son olarak bizdeki AB karşıtlarının dile getirdikleri bir söylem var.
Zat-ı muhteremler diyor ki,”…efendim ülkemizde yüzlerce kilise açıldı.Din elden gidiyor..vs.” cevabımız şudur. Avrupa’da bin tane cami var. Avrupalılar toplu halde Din mi değiştiriyorlar? Hayır. O zaman Türkiye’de açılan kilisenin ne zararı var. Eğer siz yurttaşınıza dini ihtiyaçları usulü dairesinde ver(e)mez iseniz, ateist-tanrıtanımaz veya satanist olmaktansa tabiatıyla Hıristiyan olması daha iyi degilmidir. Varsın Hz. İsa’ya muhabbet etsin. Özüyle sözüyle doğru bir İsa yanlısı mürtedi, ateist ve satanist olmuş bir Müslüman evladından daha kötü değildir.
***
Sayın Akarcalı Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu nitelikli ve donanımlı rical’in içindedir. İnşallah 2014 ü beklemeden Brüksel’de bizi temsil eder.
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 3 yorum
yapılmış )
[
2005/12/09 11:23
]
sayın kursad bey.öncelikle medeni cesaretinizden ötürü sizi kutlarım ayrıca yorumunuz için teşekkürlerimi arz ederim.''barika-i hakikat müsademe-i efkardan dogar.'' sözü burada önem arzediyor.yalnız peşin olarak ifade etmiş oldugunuz'' yigitimizde hainimizde bol olur'' sözünüzü dogrusu fazla abartılı buldum.Ben yine ifade ediyorum,hiç bir devlet ricalinin ihanet çizgisinde olduguna inanmıyorum.damat ferit'in sultan vahideddin'in hainlikleri çok konuşuldu.İnsanın atasından anasından obsesyonlara dayanan evhamlar duyması saglıksız bir düşünce olabilir ancak.AB müzakereleri aynı NATO müzakereleri gibi karşılıklı pazarlıklar sonucu ortaya çıkacak kordiplomatik devletler arası ticaret anlaşmalarıdır.Kimse bize bir şeyi dayatmıyor.Pazarlıklarda adamlar sizden herşeyi isteyebilir.Eger sizin hariciyedeki ricaliniz uzun ve uzak görüşlü vizyon sahibi ise sorun yaşanmaz.sayın gül,sayın davutoglu,sayın akarcalı benim güven duydugum ricalin içinde olan muhterem zevat-ı kiramdandır.bernard lewis'in kitabını okuyalı uzun zaman oldu.ama sizin için tekrar okuyacagım.yabancı dilime gelince advanced phase,ecl' seviyem 91 yılında 100 üzerinden 95 idi. şimdi hiç ölçtürme geregi duymadım.ama isterseniz ölçtürebiliriz.Bülent bey gerçekten donanımlı ve nitelikli bir şahsiyet.ben kendisinin ülkeye bir kazanım oldugunu düşünüyorum.selam ve saygılarımı arz ederim.mustafa azılıoğlu.
Madem bu kadar idddiali yaziyorsun ve ab egemenlik haklarimizi almaya calsimaz diyorsun seninle oturalim egerki ingilizce biliyorsan orijinalinden metinleri turkceye birebir tercume edelim. bakalim o zamanda bu fikirlerini savunabilecekmisin. bu bulent akarcali madem bu kadar degerliydi de simdiye kadar eline gecen imkanlari niye kullanamadi. size son donemlerin en onemli eserlerinden biri olan bernard lewisin modern Turkiyenin dogusu isimli kitabini dikkatlice okumanizi oneririm. Ayrica bu memleketin basina ingiliz hayrani amerikan hayrani bir cok sadrazam ve basabakan geldi . kim demiski hic bir devlet adami bu ulkeyi satmaz . Bu ulkede damat feritler mantar gibi yerden bitmedi herhalde. unutmayin bizim yigitimizde hainimizde boldur.
[
2005/12/06 15:24
]
Mustafa bey Yazınızı okudum. Gerçekten teşekkür ederim. İnşallah iltifat ve değerlendirmelerinize layık olacak şekilde çalişmalrıma devam edebilirim. Türkiye'nin en düzgün ve oturmuş Belediyecilik altyapısına sahip Konya'ya selamlar.Bülent Akarcalı