|
|
|
Tarih; affetmeyen bir büyük ilahi düzendir. Onu zedelemeye çalışmak insanoğlunu mutlak hakikate ulaştırmayacağı gibi ödenmesi gereken bir bedeli de beraberinde getirir. Bunun için tarihi olayları ortaya koyarken dikkat edilmesi gereken altın kural, basit bir anlatımla, değerlendirmenin olayın gerçekleştiği zaman şartlarının dikkate alınarak yapılmasıdır. Tarihi yanılgılar bu sayede en asgari düzeye indirgenebilir.
****
Milletlerin tarihinde doruk noktalar vardır. Bizim tarihimiz içinde de Osmanlı Devleti en tepe noktadır. Türkler bütün tarihini Osmanlı Devleti’ni yaratmak için yaşamıştır. Bu Avrupa’nın Rönesans’ından çok farklı bir gerçekliktir. Avrupa bugün hala Rönesans’ıyla övünmektedir, ancak Türk Milleti Osmanlı’nın cihanşümulluğunu anlayamamıştır. Dolayısıyla Osmanlı’nın bu topraklar üzerinde yaşayan çocuklarına bıraktığı misyondan da, kabul edilsin veya edilmesin, herkes bihaberdir. Üç kıtada altı asır yaşamak ve bugün dünyanın en karışık bölgesi olan Ortadoğu’ya dörtyüz yıl hakim olmak ders kitaplarında iki satırla geçiştirilecek basitlikte değildir. Cumhuriyetin ilk yıllarında Milli Şef önderliğinde yürütülen ve Osmanlı düşmanlığı temeli üzerine oturtulan ‘Reddi Miras’ politikası bugün milletimizin tarihin kendisine sunduğu misyonun farkında olmamasının belki de en büyük nedenidir.
****
Tarihi misyonumuz Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu’dur. Bugün bu coğrafyalarda yaşanan siyasi, sosyal ve ekonomik olaylar her şeyden önce cihanşümul bir imparatorluğun toprakları üzerinde kurulan Türkiye’yi ilgilendirmektedir. Türkiye’yi dünyanın başka bir yerine taşımadığımız müddetçe de ilgilendirmeye devam edecektir. 18. yüzyılda kendini göstermeye başlayan, ikinci Meşrutiyetle adı konan ve Cumhuriyet döneminde resmen devlet politikası haline gelen batılılaşma, dış politikamızı bütünüyle çevrelemiştir. Modern Türkiye’nin topyekün politikası bizi batı dünyasına sokmak olduğu için dış politikamızda hep aynı yolda yürümüştür. Bu nedenledir ki Ortadoğu denilince ilk akla Türkiye değil de, ya Arap ülkeleri ya da İsrail gelmektedir.
****
Batılı bir devlet olduğumuzu beyinlerimize tam anlamıyla kazıyabilmek için tarihi zedelemek pahasına da olsa Ortadoğu’yla olan geçmiş bağlarımızı ve iktisadi ilişkilerimizi inkar yolunu seçtik diyelim. Hatta Beş Deniz Bölgesi’nin gördüğü en büyük iki siyaset uzmanı Yavuz Sultan Selim ile II. Abdülhamit’i de geçmişimizden silelim. Peki yaşadığımız toprakları bu bölgeden koparıp Atlantik’in ortasına demir atmayı nasıl becereceğiz?
****
İran’ın nükleer çalışmalarıyla başlayan gerginliğin batıyla İran arasında savaşa dönüşmesi Ortadoğu’nun kıyameti olur. Olası bir savaşın öncesiyle ve sonrasıyla en ağır faturasını Türkiye öder. Bu konuda etkin bir rol sergilemeyerek, yine “yurtta sulh, cihanda sulh” prensibinden hareketle politikamızı, sanki yerkürede harp ve sulh olmak üzere iki gerçeklik varda başka bir şey yokmuş gibi hareket etmek Türkiye yi zarara uğratır. BM Güvenlik Konseyinin beş daimi üyesi (ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin) Almanya’yı da yanlarına alıp toplantılar yaparak İran’ı uyarırken, İran Uluslar arası Atom Enerjisi Kurumuna rest üstüne rest çekerken, Türk Dışişleri bu konuda acaba hangi ciddi adımları atmıştır? Ya da Türkiye bundan sonra, Ağca tartışmaları ve kuş gribi sorunundan sıyrılabilirse, adımlarını hangi öznel politikasını dikkate alarak atacaktır? Sahi Türkiye’nin bir Ortadoğu politikası var mıdır?
|
Köşe Yazısı Hakkındaki Yorumlarınız
( Toplam 6 yorum
yapılmış )
|
Yazılarınızın devamını sabırsızlıkla bekliyoruz...... |
|
|
|
maaşallah kardeşim. içerikli ve nitelikli bir yazı allah devamına erdirsin. sevgilerimle. |
|
|
Tarık
[
2006/01/18 17:21
] |
|
çok hoş bir yazı, yazan kişiyi tebrik ediyorum. saygılarımla. tarık sina |
|
|
|
Yazın çok güzel omuş. Tarihciliğini döktürmüşsün. Hayırlı uğurlu olsun kardeşim. |
|
|
[
2006/01/18 17:05
] |
|
hayırlı olsun mustafa,
tarihçi gözüyle yorumlarını okumaktan memnuniyet duyacagız.
mustafa azılıoğlu |
|
|
Musa
[
2006/01/18 17:02
] |
|
Tebrikler Mustafa, Hayırlı olsun |
|
|
|
|
|
Yazarın Tüm Yazıları |
|
|
|
|
|
|