Şeytan taşlamaktan tavaf etmeye henüz geçemediğimiz için yeni şeyler söylemekten beriyiz. Hala birilerinin oyun kurgularını çözmekle meşgulüz. Onların yaptığı gibi ortalığı toz duman edemiyoruz. Yaptığımız yalnızca toz duman olmuş havada önümüzü doğru görecek öngörüler geliştirmek.
***
ABD ve AB’nin karar alıcıları, İran ve Irak başta olmak üzere, bölgeye yönelik '' destabilize et- yönet '' politikası ile Ortadoğu coğrafyasında varlıklarını devam ettirecek sağlam taktik ve stratejiler tayin edip uygulamaktadır.
Zaten bunun aksini yaptığınız ve düşündüğünüzde süper güç olamazsınız demektir. Ekonomik siyasi ve endüstriyel okumaları doğru yapabilen ülkeler, diğerlerinden bir adım ilerde oyuna başladığından kendi ülkeleri adına bu durum bir şanstır.2006 yerine 2026’yı muhayyile ve havsalalarında tahayyül edip siyasi ve ekonomik coğrafyayı bu pencereden görebilenler çağı okuyabilen, çağın gereklerini yerine getirebilen dolayısıyla küresel coğrafya’nın getirimine hissedar olan ülkelerdir. ABD bugün süper güç olmasını bu okumalara borçludur. Coğrafya’yı bilmeyen dünya gerçeklerini okumada yanlış yapar.
***
ABD, nin Osmanlı’nın hiç yapmadığı bir şekilde, hedef ülkelerde etnik ve dini kimlikleri kaşıyarak taraflar oluşturma çabası, bu kapsamda değerlendirildiğinde yapılan doğru bir stratejik planlamadır. Bölgede tutunmak için bunlar aslında bir gerekliliktir de. Hiç bir zaman tek bir kütle tek bir yapı kırılganlık stratejisi için tercih edilen bir durum değildir. Rakip coğrafyada hasımları destabilize etmenin en kolay yolu kırılganlık katsayılarını olabildiğince minimal seviyelere çekmektir.
***
Bölgesel farklılıkları separe etmenin en kolay yolu, onların aidiyet duygularını zaafa uğratacak küçük alt kimlikleri(Sünni-Şii vs.) kaşımak ve böylece mono blok yapıları etkisizleştirmektir. Homojen yapılar her zaman heterojen yapılara intikal ettirilmelidir ki, planlar gerçekleşebilsin.
Aydın denilen kitle zaten bir aymazlık içinde kendi öz değerlerine adeta bir mankurt konumunda. Doğru gözlem ve okuma yapmak yerine karşı kültürlerin kahir ekseriyetle taşıyıcı taşeronu pozisyonunda sanki.
Her ülkenin karşılarına konulan durumu okuyacak ve bu doğrultuda stratejiler geliştirecek iç ve dış karşı koyma merkezleri olur. Eğer bu merkezler her bakımdan kendilerini yetiştirmiş, ortaya konulan stratejik senaryoları okuma bilgileri gelişmiş kimselerden olursa; iktidar sahipleri masa başı hatalar yapmaz, ülke kargaşa ve sıkıntılara düşmez tespitini rahatlıkla yapabiliriz.
***
Irak'taki istikrarsızlık her an İran'a da infekte edilmek istenmektedir.
ABD işgal güçleri Irak'ta kaldığı sürece, bir istikrarsızlık devam ettirilecektir.
Irak'ın toprak bütünlüğü İran’ın etnik çeşitliliği açısından önem arz etmektedir. İran’ın Irak'a yönelik politik ve taktiksel önceliği ''bağımsız ve parçalanmamış bir Irak'' tır. Irak'ta ortaya çıkabilecek federal bir parçalanmadan hem Türkiye’nin hem de İran'ın enfekte edileceği paradigması yabana atılacak bir olgu olmadığı için İşgal güçleri hem İran hem de Türkiye başta olmak üzere anılan ülkelere karşı ortaya koydukları tez ve politik argümanlarını bu zaviyeden yürütmektedir.
Peki, hal böyle olunca bizim açımızdan elin güçlü olması nasıl mümkün olacaktır?
Karşı tarafın oyununu çözmekle cevabı sanırım ilk adımda yeterli olur.
Siyasi gözlem ve okumalar yapan yorumcular, ülkenin gücüne direkt etki etmeleri hasebiyle çok önemli kişiler kategorisine girerler.
***
Sonuç olarak söylemek istediğim, Siyasi Coğrafya, ülkelerin hem bir handikapı hem de bir avantajıdır. Ülkeler bu coğrafya’nın siyasi satranç oyun sahalarıdır. Sizin oyun kurucularınız ve oyun okuyucularınız akıl fikir feraset ve basiret noktasında ilerleme kaydetmiş kişilerden oluşmuşsa karşınızdakilerin elinde piyondan şaha kadar ne olursa olsun bir önem ifade etmez.
ABD bu kapsamda herkesten bir adım ilerde oyun masasındadır. ABD’yi destabilize etmek için önce bu durumu ortadan izale etmek gerekmektedir. İlk adımın ardı gelir. Yeter ki atılabilsin.