İngiltere Dışişleri Bakanı Straw Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini ziyaret etti. Bu Türkiye dışında ilk defa başka bir ülkenin devlet bakanının Kuzey Kıbrıs’ı resmi ziyareti olarak tarihe geçti. Ziyaret eden İngiltere Dışişleri Bakanı olunca, “bayram değil, seyran değil, eniştem beni öptü niye?” diye sormadan edemiyorum.
İngiltere, yüzyıllardan buyana Orta Doğuyu karıştırıyor. Osmanlı İmparatorluğunun parçalanmasının ve bugünkü sorunlu sınırlarının oluşmasının en büyük mimarının İngiltere olduğunu herkes biliyor. Yine Kıbrıs’ın Osmanlıların elinden alınması bu güne gelmesinin de tek mimarının İngiltere olduğu herkesin malumu. Yine İngiltere Kıbrıs ile ilgili üç garantör devletten biri.
Şimdi durum böyle olunca Straw’ın Kuzey Kıbrıs’ı ziyaretinden kuşkulanmamak elden değil. Belki adam iyi niyetlidir. Ancak yine de , tarihten gelen bir refleksle, İngiltere’nin bu ziyaretinin arkasında ne yattığını merak ediyorum.
Ama yine de geçmişi bir tarafa bırakıp, bu geziyi iyiye yormak gerekir. Gezinin Abdullah Gül’ün Kıbrıs ile ilgili paketi açıklamasıyla eş zamana denk gelmesi de bizim için önemli. Bir şekilde Kıbrıs meselesini çözmemiz gerekiyor. Bu konuda iyi bir noktadayız. Meselenin üzerine gidilmeli, Avrupa Birliğine giriş sürecinde, ayağımıza dolanan bu sorun, Türkiye lehine mutlaka sonuçlandırılmalıdır.
Dünyanın gözü bugünlerde Davos’a çevrildi. Rahmetli Turgut Özal ile varlığından haberdar olduğumuz Dünya Ekonomi Forumu başladı. Davos, dünyanın geleceğiyle ilgili beyin fırtınalarının oluşturulduğu, önemli bir forum.
Davos’un bu yıl 36’ncısı yapılacak olan toplantılarında Çin ve Hindistan’ın aşırı büyümesinin dünyada oluşturabileceği sorunları konuşulacak.
Biz başı açık namaz kılınır mı?gibi anlamsız tartışmalar içinde boğuşurken, dünya geleceğini konuşuyor. Ve dünyanın geleceğinde Çin ve Hindistan büyük rol oynayacak. Eğer Çin ve Hindistan’ın gelişmesi bu hızla devam ederse, 2050’ye varmadan, Çin dünyanın en büyük ekonomisi olacak.
Dünya ekonomistlerinin tahminlerinde 2050’deki 10 büyük ekonomi içerisinde Türkiye’in yeri yok. Brezilya bile ilk 10 içerisinde yer alırken, Türkiye’nin ismi hiçbir sıralamada geçmiyor.
Bu gelişmeler doğrultusunda oturup düşünmemiz gerekiyor. Başı açık namaz kılmanın caiz olup olmadığını tartışmak bizi ne kadar ileri götürür. İslamı öğrenmeyi, yapabilecekleri en son iş olarak düşünen bazı köşe yazarlarının, bu saçmalığı İslam’da Protestan açılım diye lanse etme çabaları bakalım bizi ne kadar ileriye götürecek.
Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaştıkça daha bir çok suni gündem gelecek karşımıza. Senaryosu yıllar önce yazılan ve her kritik dönem arifesinde temci pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp önümüze konulan irtiaca yaygaraları bunlardan biri olacak hiç şüphesiz. Daha bir çok bayat gündem yeniden karşımıza gelecek. Müslüm Gündüz, Ali Kalkancı örneklerini unutmamamız gerekiyor.
Türkiye yağlı kaymağının kaynağına oturmuş ve saltanat koltuklarının sarsılmamasını isteyen malum çevreler, bu konuyla ilgili ellerinden geleni yapacaklar. Buna hazırlıklı olmamız ve toplumca dikkat etmemiz gerekiyor.
Gönül isterdi ki, Davos türü toplantılar Türkiye’de de yapılsın. Bu toplantılarda Türkiye’nin ve dünyanın geleceği konuşulsun. Ülkemizi nasıl bilgi toplumu yapabiliriz?hedefinin yolları araştırılsın. Ama hala 40’lı, 50’li yılların örümcek tutmuş beyinlerinin senaryoları karşısında pes ediyoruz. Türkiye’nin son 3 yıl içerisinde kat ettiği yolu, istikrarlı bir şekilde 20 yıl, 30 yıl devam ettirdiğini düşünün. Hayal ettiğiniz Türkiye, ulaşmak istediğimiz nokta olmalı ve ona göre davranmalıyız.