Rusya da bir ayı var. Adı Mihael. Bu gariban ayı kendisini bekleyenlerden habersiz uykusuna devam ederken, aniden uyanınca Rus milleti ayağa kalktı. Meğer bu ayıcığın uyanış zamanı baharın geldiğinin habercisiymiş.
Bizde olsa adamı tefe koyarlar. Sen onca ilim irfan adamını dinleme, bilimsel yöntemleri elinin tersiyle it; üstüne üstlük bu kadar ermiş, eski toprağın; “cemre oraya mı düştü, buraya mı düştü?” hesabına burun kıvır. Git kara bir yaban ayısının sözüne güven ve de ki; ahanda uyandı, baharda geldi.
Bir aralar babamın hesaplarına güvenmeyip havalarda bizde az leylek aramadık aslında. Malum bu leylek konforuna pek düşkün bir hayvan olduğundan, birazda yakıt parasından tırstığından, soğuk memleketlerde pek konaklamaz. O hesaptan hava ısındı mı damlardı memleketin güzide topraklarına. Bizde baharın geldiğini bu yöntemle anlamış olurduk.
Sonra büyüyünce modern bilimden yana bir nesil olduk. Eski usullere burun kıvırıp, çağdaş havalara girdik. 20. yüzyılın gereği, ne zaman gözümü takvime dikip Mart ayının günlerini saymaya başlasak, aha gidiyor diye iç geçirirdik. Bizim bu içli halimizi gören anam “baba hesabına göre daha geçmedi yavrum, boşuna zıplama” diye az uyarmadı değil bizi. Ama anam ne zaman modern bilime kafa tutsa, bizim şakağımız kırışırdı, burnumuz kıvrılırdı. Öyleye ya! Adamlar üşenmemiş takvim yapmış. Martın ne zaman gideceğini de yazmış. İçindede ne kadar fikir varsa doldurmuş ki takvimin, bakarken boş boş oturmayın ilim irfan öğrenin diyesinden.
Önceleri baba hesabının babama özgü bir hesap türü olduğunu, haliyle babamın geleceğe dair bir takım tahminlerde bulunduğunu falan düşünürdüm. Hani Medyum Memiş misali. Baba hesabı teriminin, eskilerin hesap kitabını anlatan ince bir anlamı olduğunu fark edince; babamın bu yeteneğinden faydalanarak köşe olma hayallerimde yıkılmış oldu. Böylece babama olan güvenim de zayıfladı. İnsan babasına bile güvenmeyecekmiş.
Ben böyle hülyalara çok dalarım. Küçükken bu cemre denilen şeyinde hep melek olduğunu ve her düştüğünde yardım edilmesi gerektiğini düşünerek az kafayı çizmedim aslında. Hala da kendisinin ne olduğunu tam çözmüş değilim. Fikri olan varsa, ahalinin zihnine yorumlarıyla ışık tutsun. Yoksa ben cemreyi tutacağım.
Nitekim eskilerin hesaplarının aslında tuttuğunu Mart ayı bize yine gösterdi. Bahar geldi diye elalem tencere tava çalarken, sabah kalkıp 10 santim karı görünce herkesin yüzü ekşidi. Halbuki bunda da bir hikmet vardır deyip sineye çekmek lazım gelirdi.
Büyük şehir insanı böyledir. Yağmur yağar, saçı bozulacak diye işkillenir, kar yağar yerler kar oldu diye serzenir.
Her gün marketten aldıkları meyve ve sebzenin fabrikada yapıldığını sanır, tarlada, bostanda olduğunu hiç düşünmez. O karın hikmeti ne, yağmurun alameti ne? Aklından hiç geçirmez. Onun kafasında otobüsten dolmuştan inerken ayağının bulanacağı çamur vardır.
Şaka maka. Valla aslında bahar geldi de biraz içimizde ısındı. Hani iyi ki de uyandı şu Mihael ayısı da, baharın geldiğini fark ettik.
Ama bu mevsimler tehlikeli mevsimler. Aman dikkat edin. Malum eski adamlar boş konuşmaz. Bu konuda da engin tecrübelerinden faydalanalım diye okkalı bir laf etmişler. “Gelince bahar ayları, gevşer gönül yayları” diye uyarmışlar ki; aman dikkat edin, ayağınızı denk alın gibisinden SMS gönderiyorlar. Ben onların yalancısıyım.