Yerel Televizyonlar Birliği bundan 8 yıl önce kuruldu. Amaç Yerel Televizyonların sorunlarını takip etmek, yayınların teknik ve içeriğinin kaliteleştirilmesinde Anadolu Kanallarına yardımcı olmaktı. Süreç içerisinde başarılı çalışmalar da yapıldı. Halen TRT 2 ile birlikte yürütülen 1+100 programı, YTB’nin beğeniyle izlenen kaliteli yapımlarından biri.
Yerel Televizyonlar Birliğinin iki bölgesel kanal üyesi de bulunuyordu. Bunlardan biri Kontv diğeri ise Kaçkar TV idi. Kaçkar TV, Rize merkezli yayın yapan Karadeniz Bölge Televizyonu. Bu yıl YTB’ye bir bölgesel kanal daha üye oldu. Ege Bölgesinin güçlü bölgesel kanalı EGE TV’de aramıza katıldı.
Yerel Televizyonlar Birliği’nin geçen hafta yapılan genel kurulunda daha bir çok güçlü yerel kanalın üyeliği de kabul edildi. Kurul’da yönetime yeni üyeler girdi. Kurucu üye olarak benim Genel Başkan Yardımcılığı görevim devam ederken, EGE TV’den Erol Yaraş da Genel Başkan Yarımcısı oldu. Güçlü Bölgesel Kanalların aramıza gelişiyle birlikte Yerel Televizyonlar Birliği’nin ismi de değiştirildi. Bundan sonra birliğin isminin Yerel ve Bölgesel Televizyonlar Birliği olması kararlaştırıldı.
YBTB’nin yeni yönetimi olarak önceki gün Kültür Bakanı Atilla Koç, RTÜK başkanı Zahit Akman ve Ak Parti genel başkan yardımcısı Akif Gülle’yi ziyaret ettik.
İlk durağımız Kültür Bakanlığı oldu. Kültür Bakanı Koç bizi Atatürk Kültür Merkezi Güzel Sanatlar Müdürlüğü’nde kabul etti. Güzel Sanatlar Merkezi’nin bahçesinde, idari binaya uzanan yolun iki kenarında karşılıklı duran iki heykel dikkatimizi çekti. Bu heykellerden biri Nazım Hikmet’in diğeri ise Necip Fazıl Kısakürek’in heykelleri. Bu iki heykelin oraya konulması sürecini hep birlikte yaşadık.
Birbirine zıt iki dünya görüşünün güçlü kalemleri, Gazel Sanatlar Müdürlüğü’nün bahçesinde barış ve huzur ortamı içinde, günümüz Türkiye’sine önemli bir mesaj veriyor gibiydiler. 1980 öncesinde ülkemizin saf , temiz ve kalbi ülke sevdasıyla tutuşan gençlerini birbirine düşüren güçler, bugün de Türk-Kürt ayrımı yaparak, geleceğimizi karartmaya çalışıyorlar. Dünün sağcılarıyla solcularının bugün, arkalarına bakmadan nasıl birlik ve beraberlik içerisinde yaşadığına şahit olmuş biri olarak diyorum ki, çok değil 10 yıl sonra, Türkiye’de Türk-Kürt çatışması diye bir şey olmayacaktır. Yeter ki, 10 yıl boyunca soğukkanlı olalım ve sabredelim. Sorunu Türkiye’nin güçlenmesini istemeyenlerin çıkarmaktadır. Türkiye’nin güçlenmesini istemeyenlerin Türkler ve Kürtler olabileceğini düşünemiyorum.
Şunu çok iyi bilmemiz gerekiyor ki, Güneydoğu başta olmak üzere ülkenin dört bir tarafında kargaşa çıkaranlar Kürt olamazlar. Kürt milliyetçiliği üzerinde prim toplamaya çalışanlar kesinlikle başkalarının hesapları için çalışıyorlar. Dış güçlerin, paralı askerliğini yapan, terör taşeronlarının oyunlarını bölge halkı çok iyi bilmektedir. Bunun içinde bölge halkına bu yeni süreçte büyük görev düşmektedir. Artık bölge halkının sessizliğini bozarak, terörün sona ermesi için gerekli fedakarlığı yapması gerekmektedir. Bugüne kadar 50 binin üzerinde kurban verdiğimiz teröre bir 50 bin kurban daha verilmesini istemiyorlarsa bir şeyler yapmaları gerekiyor.
Terör örgütü tarafından üs olarak seçilen Diyarbakır üzerine herkesin odaklanması gerekiyor. Nasıl ki PKK mahalle mahalle, sokak sokak, ev ev dolaşarak kimini korku, kimini menfaat, kimini başka nedenlerle sokağa dökmeye çalışıyorsa, devletin de Diyarbakır’da bire bir markaj uygulaması gerekiyor.
Artık, Türkiye’de soruna ad verilme dönemi de sona ermelidir. Yok soruna Kürt Sorunu denilmeliymiş, yok soruna Güneydoğu sorunu denilmeliymiş gibi tartışmalardan uzak durmamız gerekiyor. Sorun Türkiye’nin sorunudur. Sorun sınırlarımız içerisinde yaşayan herkesin sorunudur.
Özellikle iki haftadan bu tarafa artan eylemlerde dikkat edilmesi gereken konu, sorunun ırkçı söylemlerden uzaklaştırılmasıdır.. Sorun ırki bir mesele değildir. Özellikle dış güçler tarafından bu zemine çekilmeye çalışılmaktadır. Güney Doğu ve Doğu Anadolu’da yaşayan Kürtlerin sayısı kadar vatandaşımız, bölge dışındaki illerde yaşamaktadır. Bunların yüzde 99’u Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı kimliğinden rahatsız olmamaktadır. Bunun dışında her iki bölgenin kalabalık ve güçlü illerinden Malatya, Şanlıurfa, Elazığ, Adıyaman gibi illerde yaşayanların büyük bölümü de kendi hallerinden memnundur.
Taha Akyol 4 Nisan Salı günkü köşesinde sorunu irdelerken Malatya ile Diyarbakır’ın 20 yıllık gelişimini kıyaslamış. Diyarbakır’ın 1986’da gelişmişlik ve kişi başına düşen milli gelir başta olmak üzere Malatya’dan çok ileride bir kent olduğunu rakamlarla ifade eden Akyol, aynı ilin 2006’da Malatya’nın çok ama çok gerisine düştüğünü kaydetmektedir.
Vatan hainleri ve yabancı güçlerin oyununa gelenlerin bu örnekten çıkaracakları büyük dersler vardır. Terör dün olduğu gibi bugün de gelecekte de hiçbir kimseye, hiçbir topluma refah, mutluluk ve huzur getirmeyecektir.